1. 26.
    0
    Kıvrım; gökten gelen yaratık, korku ve dehşetin öz mü öz annesi. Hava tam karardığında ve zamanın değerinin bilinmediği en yalnız anında, peşinden gelen ölüm. Seni en başından beri izliyordu oysa, ananın rahmine düştüğünden beri.
    Neden hep, çok güzelmiş gibi veya çok mutluymuş gibi bilinmez. ilk yaranı aldığın gün, elbette ilk hissettiğin acın değildi. Sorunlu bir çocukluk yaşayacağın buradan belli, kim bilir; hiçbir şey göründüğü gibi olmayacak.
    Nefesini tüketen gecelerde, yanında uzanan uzun boylu dilber ve avuç içleri kınalı, çilli tavuklar gibi, gözleri, fıldır fıldır, ancak gelecekten başka hiçbir şeyi görmüyor. Ölüm acısını bununla bastıracaksın: “ikizlerim olur inşallah” diye dua ederken tanrıya, inançsızlığını sorgulayacaksın ve en son kaybettiğinde kendini, olduğu gibi, dipsiz, sürtük bir kadınla, iğrenç bir sürü muhabbet ve yapılan o kadar boya, bomboş yeşil parfüm, oluk oluk akarken ter, hava otuz iki derece olsa dahi, bulutların karardığını gören ve grinin tam içinden yağan sarı kadın saçlarını, gömleğinin iç yüzüne yapışmış olarak bulan dilber, çılgına dönüp; güzel mi güzel bahçenizde yetiştirdiğiniz, alev dikenli bronz güllerden bir demetini koparıp, bir nefeste yutunca; belki de daha önce hiç hissetmediğin, yeni bir duygunun yarattığı iç gıdıklama ile, belki de birkaç sene bile sürecek bir esarete gireceksin. Öyle ya, insan her gün yeni bir şey öğrenmiyor mu?
    ···
   tümünü göster