0
Yıl 2000 hafif rüzgarlı bi sonbahar akşamında yine stadın yolunu tutmuşuz Fenerbahçemizi desteklemeye gidiyoruz rakip Trabzonspor. Yanımızda birçok boğaziçili hazırlıktan arkadaşlar falan. Uzaklarda bi sima tanıdık geliyor, bizim bölümden olduğunu hatırlıyorum, ismini hatırlamaya çalışıyorum zihnimin içindeki bi sis perdesi buna engel oluyor. Uzun uzun yüzüne bakıyorum belki bizide görür bi selam verir diye... Derken gözü bi an beni işaret ediyor ve tatlı masum bi tebessümle yüzümüze bakıyor, keyifle selam veriyor. Derken goller sağanak gibi geliyor. Goller falan bahane ben ara sıra dönüp bu simaya bakmaktan ve gollerin verdiği sevinci bu daha çok fazla tanımadığım adamla paylaşmak istiyorum. O da senin bakışlarına ara sıra cevap veriyor. Okula dönüyorsun, aradan cok değil 24 saat geçmeden arkadan bi ses geliyor "Naber ibo?" diye. Dönüp bakıyosun o statdaki yabancı hem de sana "ibo" diyerek samiyetini daha en başından ortaya koyuyor. işte herşey böle başlıyor ve ben mert, delikanlı bi dost buluyorum kendime. Aradan bir-iki yıl geçiyor ve ben aynı evin içinde buluyorum kendimi bu yabancı ile. Ev hayatı boyunca ibo'dan çekmediği kalmıyor bu yabancının. Sabahları iki saatini ibo'yu yataktan kaldırmak için uğraşıyor sırfi ibo güneş yüzü görsün diye ama olmuyor. Sürekli ibo'yu bombermande darmadağan edip, daha sonra ağlayan ibo'yu teselli ediyor. (Ama bu senin hatan hep yenme kardeşim). Herşeyden önemlisi ibo'nun en zor anlarında yanında oluyor, iboyu dinliyor, onu teselli ediyor, yapamadığı birçok şeyi ona öğretiyor, ibo'nun yapamadığı projeleri yapıp üzerine bi de ibo etiketi yapıştırıyor. Bunları yaparken hiç bi karşılık beklemiyor üstüne üstlük o tatlı tebessümünden bi parçayı da esirgemiyor. Ya Ozan kardeşim, ben senden çok şey öğrendim. Bazen Ibo'nun kaprisleri ile de uğraşmak zorunda da kaldın bunlar için affet; Senin anlayışlılığın ve vefakarlığın bunların üstesinden gelmemize etkili oldu. Bu kardeşini unutma kendini de fazla özletme. Kardeşin ibo