0
Program Taslağı, parlamentonun özünü ve fonksiyonunu kavrayamamış, «gerici parlamento» dediği şeyi, bizzat devlet cihazının yerine koymuştur. Taslağa göre, parlamentonun mevcut olmadığı bir faşist diktatörlüğü, artık hakim sınıfların «hakimiyet aracı»nın yani devlet cihazının bulunmadığı (!) bir sistem olarak görmek gerekir ki, Marksist-Leninist devlet teorisi açısından tamamen yanlış, pratik mücadele açısından da son derece zararlıdır.“ (ibrahim KAYPAKKAYA, Seçme Yazılar, s. 69-70-71)
Parlamento konusunda bu genel Marksist-Leninist tezleri savunan ibrahim KAYPAKKAYA, Türkiye'de parlamentonun fonksiyonu hakkında ise şu tespitleri yapıyordu:
"Ülkemizin tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşulları, Türkiye'de parlamentarizmin başından beri «kaba ve uydurma» olmasına yol açmıştır. Türkiye'de, yarı-sömürge, yarı-feodal yapıdan dolayı zayıf bir burjuvazi mevcuttur. Zayıf burjuvazi, iktidarını koruyabilmek için daima kitlelerin mücadelesini zorla ve şiddetle ezme yolunu seçmiştir; daha doğrusu o, varlığını ve iktidarını korumak için buna mecburdur. Öte yandan, ülkemizde iktidara zayıf burjuvaziyle birlikte feodalizm döneminin kalıntısı kudurgan toprak ağaları sınıfı da ortaktır. Bu sınıf, feodalizmin kanunu olan sopayı ve cebiri, burjuvaca demokrasinin yerine geçirmek için sürekli bir çaba harcamaktadır; çünkü tutarlı bir burjuva demokrasisi, feodalizmin menfaati ile çelişir. Bu iki nedenle, Türkiye'de burjuva demokrasisi, başından beri, Kemalist iktidar dönemi de dahil, faşizan ve feodal bir karakter taşımaktadır.
Öte yandan, uluslararası durum, burjuvaziyi ve toprak ağaları sınıfını parlamentoyu benimsemeye zorlamaktadır, çünkü parlamentoyu da ortadan kaldıran açık terörist bir diktatörlük, hem içerdeki halk kitlelerinin önünde, hem de, dünya demokratik kamuoyu önünde, faşist çehresiyle sırıtıverecek ve kısa zamanda tecrit olacaktır. Kitlelere ve dünya demokratik kamuoyuna karşı «demokratik» görünebilmek, onları aldatabilmek için Türkiye'de hakim sınıflar, başından beri «kaba ve uydurma bir parlamentarizmle» faşist suratlarını maskelemeyi, sınıf menfaatlerine daha uygun bulmuşlardır. işte, Türkiye'de parlamentonun fonksiyonu budur: Faşizmi maskelemek.
Türkiye'de parlamento, Kemalist iktidar döneminde de vardır ve hatta o dönemde parlamento daha da «kaba ve uydurma»dır. Gerçekte mebuslar seçimle değil, CHP yöneticileri tarafından ve hatta bizzat M. Kemal tarafından tayin edilerek tespit ediliyordu. Tabi ki her bölgeden, kitlelerin en azılı düşmanları, çevrenin en zengin ve nüfuzlusu, ağa, bey, eşraf, faizci, tefeci, patron, yüksek bürokrat, vb. meclise dolduruluyor, parlamento böyle teşkil ediliyordu. Şafak revizyonistleri, bu gerçekleri masumane (!) atlayıveriyorlar; «hakimiyet aracı» (!) olarak gördükleri «gerici parlamentoyu» 1950 sonrasına has bir şey olarak görüyorlar. Tekrarlayalım: Türkiye'de gerici parlamento, 1950 sonrasına has bir şey değildir, başından beri, Kemalist iktidar döneminden beri, hatta monarşik meşrutiyetten bu yana mevcuttur ve başından beri de «kaba ve uydurma»dır, faşizmin suratına örtülmüş «demokratik» bir peçedir. (ibrahim KAYPAKKAYA, Seçme Yazılar, sf. 170-171)
"Şunu da belirtelim: Türkiye'de burjuva demokrasisinin, sınırlı da olsa, bazı kırıntılarının tadıldığı üç kısa dönem olmuştur. Birincisi, Kurtuluş Savaşı'nın hemen ertesinde, TKP'nin henüz serbest olduğu kısacık dönem. ikincisi, ikinci Dünya Savaşı'nın sonunda, TSEKP ve benzeri partilerin, sendikal örgütlenmenin serbest bırakıldığı kısacık dönem. Üçüncüsü de, 27 Mayıs darbesinden sonra gelen kısacık dönem. Bu üç kısa dönemde, nisbi demokratik bir ortamın mevcut olmasının sebebi şudur: Kurtuluş savaşına katılan kitlelerin ve demokratik burjuva çevrelerin etkinliği, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da bir süre daha devam etmiştir. Aynı şekilde, Almancı faşist CHP kliğine karşı, ikinci Dünya Savaşı sırasında yürütülen anti-faşist mücadelenin hızı ve etkinliği, Saraçoğlu hükümeti düşürüldükten sonra da bir süre daha devam etmiştir. Yine aynı şekilde faşist DP iktidarına karşı, 27 Mayıs öncesinde girişilen demokratik mücadelenin hızı ve etkinliği, 27 Mayıs'tan sonra da daha bir süre devam etmiştir. Fakat her seferinde de, önderliği elinde tutan komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları sınıflarının siyasi klikleri, halk kitlelerinin ve reformcu milli burjuvazinin mücadelesini kaldıraç yaparak iktidarı ele geçirdikten sonra, bu mücadelenin hızını önce yavaşlatmış, sonra da her türlü demokratik hakları çiğneyerek yarı-faşist veya faşist diktatörlüklerini adım adım gerçekleştirmişlerdir. Türkiye'de parlamento başından beri, işte bu iktidarların, yani komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının yarı-faşist ve faşist diktatörlüklerinin maskesi olmuştur. Bugün de Türkiye, faşist diktatörlük altındadır. Ama bugün de yine, «kaba ve uydurma» parlamento devam etmektedir ve bu kaba ve uydurma parlamentonun devam etmesini, bazı kesimleri hariç bizzat faşist klikleri istemektedir." (age. s. 172-173)
Tümünü Göster