0
Sosyalist, sosyal demokrat eğilimli, Spartakist, Galiyevci, Bolşevik birçok farklı unsurun biraraya gelmesi, programatik-teorik düzeyde değilse de, politik açıdan saf ve öz Komintern çizgisi dışında olmanın bir sonucudur. Komintern çizgisinde keskin bir uzlaşmazlık sözkonusudur. Çok özel ve katı ölçütlere göre oluşmuş bir birliktelik olan Komintern, diğer iki enternasyonalden niteliksel olarak farklıdır. ilk enternasyonalde işçilerin, ikincisinde sosyalist-işçi partilerinin, ikincisinde ise komünist partilerin biraradalığı söz konusudur. Son enternasyonali diğerlerinden ayıran nesnel tarihsel ölçü ise Ekim Devrimi’dir. Diğerlerinin bir devrimi yoktur ama Komintern’in vardır. Bu fark, birçok farklılaşmanın tetikleyicisidir. Bu anlamda, Türkiyeli komünistlerin biraraya gelmesinde Komintern temel bir ölçüt olamaz. Buradaki ölçü, coğrafyada süren savaş durumudur. Savaş durumu ile devrimci durum arasında ciddi farklar vardır. Bu açıdan savaşa doğmuş bir komünistlerin birliği ile devrimci duruma doğacak komünistlerin birliği nitel ve nicel açıdan farklı olacaktır. Marx ve Engels’in Manifesto’su da Avrupa’daki devrim dalgasına doğar. Bu gerçeğin içinde atılmış ortak bir çığlıktır.
Komintern politikalarını Avrupa merkezci ve batıcı bulan, batının proleterlerinden değil, doğunun proleterleri olan Müslümanlardan medet uman Galiyev çizgisi, TKP’nin oluşum sürecinde görece daha fazla aktiftir.
Birinci Umumî Türk Komünistleri Kurultayı ya da I. TTKK, 1919’da Sultan Galiyev’in önerisi ve desteğiyle Mustafa Suphi’ye yaptırılan Türkiye Sol Sosyalistler Kurultayı’nın bir devamıdır. "Milletler Halk Komiserliği’ne bağlı olarak kurulan Müslüman Merkez Komiserliği üyesi Galiyev ve M. N. Vahitov Mustafa Suphi’yi, Türk, Arap ve iran dillerinde yayın yapmak; Yeni Dünya isminde gazete çıkartmak; devrimci gruplar yetiştirmek amacıyla, doğuya gönderilecek Müslüman kışkırtıcılar yetiştirmek üzere görevlendirir. Galiyev Temmuz 1918’de Moskova’da “Türk Sosyalistleri Konferansı”nı toplar ve bundan kısa bir süre sonra da Mustafa Suphi’nin yardımıyla Türk savaş tutsaklarını biraraya getirerek, Doğu ve Güney Cephesi savaşlarına katılmak üzere iki gönüllü alayı kurmaya koyulur. Bu kişiler ileride Türkiye Komünist Partisi’nin kadrosunu teşkil edeceklerdir."[8]
Bu tarihsel bağlar, kemalizmin batıcılığı ve emperyalizmle ilişkileri daha sıkı tutmasına yol açmıştır. Tersten, Kemal bu bağları kopartmak için batı kanalını daha fazla öne çıkartmıştır. Chester projesi ve Lozan görüşmeleri bunun sonucudur.[9] TTKK’nin durduğu zeminin kayması, bu coğrafya ve ülke gerçekliği ile kurulan somut ilişki biçimlerinin tasfiye edilmesi, sonraki TKP ve onun içinden çıkan akımların dışa bağımlı-güdümlü siyaset üretmelerini kolaylaştırmıştır. Ülkedeki komünist hareketin ideolojik-teorik-politik sigortaları kalmamıştır. SSCB-Çin-Küba-Avrupa merkezli siyasetler hiçbir kırılma ve dönüşüme tâbi tutulmadan, içerilmiştir.
Millet merkezli siyasetin içinde biçimlenen sosyalist hareket Ekim Devrimi ile yenilmiştir ama Türkiye’de değil. Öznel niyetleri ne olursa olsun, “Müslüman-Türkler” vurgusu yapan Galiyev’in millî-devlet bağldıbını dışlaması devrimci sonuçlar doğurmuştur. Herkesin gözü önünde olan bir coğrafya vardır ve Avrupa’dan beklenen devrimin yaşanmaması Rus komünistlerinin yüzünü stratejik hesaplar dâhilinde doğuya çevirmiştir. Ama doğu devrimcileşmemiştir. Galiyev çizgisi burada bir fay hattıdır.
Kemalizmin ölçeğinin soyut bir olgu olan Misâk-ı Millî’ye doğru daraltılması komünist hareketin güçlü bağlantılarını kesmek amacını taşır. Soyut olması bir göstergedir. Komünistlerin enternasyonalist bağlarını kesmek için “dar Anadolu” ölçektir ama içteki Osmanlıcılığın fiilîleşmesi için de yayılmacılığa açık kapı bırakır. (Bugün hâlâ Kerkük-Musul’un tartışılması manidardır.)
Kemalizmin fiilî varlığı komünizmin ülkedeki sol, devrimci ve komünist dinamiklerin diğer ülkeler ve dünya ile devrimci anlamda daha verimli ve etkin ilişki biçimleri geliştirmesine engel olmuştur.
Galiyevcilerin ve doğu komünistlerinin ülke ile ilişkisi ülke dinamiklerini farklı bir kanala yöneltmiştir. Grek komünistleri, Anadolu işgalinde işgal karşıtı çalışma yapmışlardır. Göçe zorlanan Ermeni ve Rum halkları, sosyalizmle ilişkide olma hasebiyle bu acıyı yaşamışlardır. Çerkesler Ethem’le birlikte kenara atılmışlardır.
Diğer hareket de Kürtlerdir. Kürtler Kemal’le işbirliğine gitmenin cezasını kısa zamanda görmüşlerdir. Batıda Rum, doğuda Ermeni milliyetçisi hareketlere karşı savaşarak kendi milliyetçiliğini keşfeden ittihatçılar kemalizm şahsında iktidar olmuşlardır.
Belli bir coğrafyanın devrimcileşmesi ile o coğrafyanın devrimini yaşaması farklı anlaşılmalıdır. 1917 günlerinde Ruslar bu ayrımı görmeksizin, kendi devrimlerinin Avrupa’daki yaşanacak tek olası devrim olduğunu anlamamışlardır. Ancak öte yandan, Avrupa’daki politik-iktisadî-askerî gelişmelerin sömürge coğrafyası olan doğuyu da devrimcileştirdiği görülmemiştir. Devrim yerleşikleşme imkânı buldukça, doğu ve batı arasında “uzlaşı köprüsü” olmaya çalışan Rusya bu biricikliği mutlaklaştırmıştır.
Tümünü Göster