1. 101.
    0
    Toplumun ve tarihin yasalarını, en genel biçimiyle de olsa, marksizm üzerinden bilmek-öğrenmek, hiçbir politik öznenin (birey, örgüt ya da parti) devrimci oluşunu güvence altına almaz.
    Kapitalizm devrimci ise, onun bu niteliğinde belli bir ekgibliğin, arızîliğin ve kısmîliğin olduğunu görmek gerekir. O, soyut, durağan ve mutlak kabul edildiği sürece, havada asılı olduğu ölçüde, onun devrimci olması mümkün değildir. O devrimci ise, devrimciliğinin tanımlı olduğu belli bir tarihsel ve toplumsal düzlem olması gerekir. O hâlde kapitalizmin bir biçimde yerleşikleştiği bir tarihsel dönem ve toplumsal düzlemde, eldeki tarih ve toplumun yasalarına dâir bilgi, soyut bir silâh olarak görülmemelidir. Bu, politik mücadeledeki özne için hayallere ve ütopyalara neden olur. Eldeki tanrının asası Kızıl Deniz’i ikiye bölecek, âlemi cennet kılacaktır.
    Kapitalizm eleştirisi, belli toplumsal ve tarihsel gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan politik tepki biçimlerinin bir ürünüdür. Tersten, o temel bütünsel bilgiyle ya da tüm o bilgileri kendi içinde bütünleyen marksizmle işe başlamak, geçmişten bugüne paylaşılan aslî yanılsamayı verir. Marksizm tarihine bakıldığında, onun yeniden, Marx’ın kıyasıya eleştirdiği sosyalizan ve anarşizan eğilimlerin bulunduğu kapitalizme yönelik tepki biçimlerine bağlandığı görülür.
    Kapitalizmin önünü açan bir devrimle, burjuvaların politik yönetime el koymaları biçiminde cereyan eden devrim farklı olgulardır. Kemalizmin burjuva devrimi bağlamında incelenmesi bu devrim tespitlerini anakronik biçimde içerir. Klagiblerden kapitalizmin önünü açan, feodaliteyi tasfiye eden devrimlere ilişkin sözlere bakarak kemalizm anlaşılır. O, küçüklü büyüklü tüm burjuvazinin politik ve ideolojik çerçevesini verir. Bu anlamda ikinci devrim tipine de yakındır. Bu açıdan BAAS’çı ideoloji ile paralellik kuran Avcıoğlu’nun kemalizmi kutsaması tesadüf değildir. Türkiye özgülü, 1908’de başlayan burjuva devrim sürecinde dönemsel bir değişim momenti olarak kemalizmi üretmiştir. Bu açıdan cumhuriyet öncesi komünistler bu gerçeğin farkındadırlar ama sonrakiler bunu unutmuş gibidirler. Onlar, klagiblerden öğrendikleri ilerlemeci toplumsal değişim formülleri uyarınca kemalizme arka çıkmışlardır.
    Pratikteki özne için tarihin ve toplumsal sürecin önüne getirip bıraktıkları birer sonuçtur. O, bu sonuçların ışığında, onların ilksel malzeme oluşlarıyla ilgilenir ve onlardan devrime giden yolu döşemeye gayret eder. Bilimsel teorik faaliyet içindeki bir özne için o sonuçların nedenleri ve geleceğe yönelik etkileri önemlidir. Devrim ilki için özne, ikinci için nesnedir. Devrimci, geçmiş devrimleri nötr, tarafsız ve objektif anlamaz. “Burjuva devrimleri ve proleter/halk devrimleri” gibi ayrımlaştırmalar böylesi bir nötr, tarafsız ve objektif (bilimsel) bakışın değil, tam aksine, devrimci, sınıfsal-politik bir bakışın ürünüdür. Bilimsel bakış, kendi teorik düzleminde meşrulaştırma, rasyonalize etme ve yerli yerine oturtma ile ilgilenir. Bilimci olmak adına, politik devrimcinin burjuva devrimlerine yönelik aynı meşruluğu, rasyonaliteyi ve yerindeliği bulması doğru değildir. ilk bakış açısını ikinciye dayatmak, her burjuva devrimini tarihsel ve toplumsal süreçte kendince hak ettiği yere oturtur. Onu bir anlamda meşrulaştırır. Olması gereken ve olanı ikinci lehine bütünler. Bu bakış açısı, burjuva devrimlerinin yaşandığı dönemde bir proleter ya da halk devriminin yaşanmayacağını kesin bir biçimde öngörür. Oysa Marx Fransız Üçlemesi olarak adlandırılan çalışmalarında bunun böyle olmadığını, aksine burjuva anlamda yaşanan devrimlerin bir yönüyle dipten derinden yaşanan proleter/halk devrimlerini ezme ve iktidarı fethetme yönünde iki başlı bir hareketi yürüttüğünü ispatlamıştır (Jakobenizm ve Bonabartizm ile ilgili tartışmalar).
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster