1. 101.
    0
    Çeşitli aranışlar göze çarpıyor ama bunlar da kemalizmin çizdiği politik-ideolojik ve teorik çerçeveyi aşamıyor. Ulusal kurtuluşçuluk, BAAS’çılık, üçüncü yolculuk, sol kemalizm, kalkınmacılık ve millî demokratik devrim, otuzlarda iktidar ideolojisi olarak formüle edilen kemalizmin altmışlarda muhalefet ideolojisine dönüştürülmesinin sonucu olarak formüle ediliyor. Altmışlarda emperyalizmle kurulan ilişkilere karşı doğal tepkiler kemalizmi devrimci politik anlamda parçalamaya zütürüyor. Ancak o gün doğru olan bugüne dek süreklileştirilmişse yanlışa dönüşüyor ve ısrar, hatayı güncelleştiriyor.
    Soğuk Savaş, Türkiye ve kemalizmin kışkırttığı bir süreç olarak cereyan ediyor. Bu gelişme, iktidarın faşizan kurumları olan Halkevleri’nde verilen bir seminerde ifadesini buluyor. “ihtilâl merkezine -yani SSCB’ye- karşı çıkan iki memleket olarak Türkiye ve ABD” takdim edildikten sonra şunlar söyleniyor:
    “ihtilâl Merkezi, hiç te beklemediği hâlde, birdenbire, dünyayı kurtaracak bir program hazırlandı. Bütün Amerika, Truman-Marshal plânı etrafında toplandı ve bütün dünya, ‘Yurtta sulh, dünyada sulh’ü sağlamak yoluna girdi. Bununla, her millette ve Birleşmiş Milletler’de esen hava, ihtilâl Merkezine karşı, her gün biraz daha sertleşmeğe ve onun plânlarına karşı vaziyet almağa başladı.”[2]
    Bu dar, milliyetçi söyleme karşı, cumhuriyet öncesinde Arnavutluk’tan Kafkaslara kadar geniş bir coğrafyada farklı ulus ve dinlerden halklarla organik ilişkisi olan komünist hareket çaresiz kalıyor ve bu çaresizlik onu Misâk-ı Millî’ye kul ediyor.
    Misak-ı Millî, bugün kemalistler de söylüyor, ikili karakterdedir: hem müdafaacı hem de yayılma niyetleri taşır. Bu anlamda Osmanlı’dan taşınan özellikler bir biçimde dönüştürülmüş ve süreklileştirilmiştir ama halkların mücadelesini kucaklayacak genişlikte bir komünist hareket artık kalmamıştır. Ayrıca hilâfet ve bir biçimde saltanat TBMM’de mündemiçtir. Buradaki sürekliliğe karşı da bir şey yapılamamıştır. Osmanlı saltanatına ve hilâfete karşı cisimleşen dinamikler ya farklı kanallarda boğulmuş ya kemalizmin içine hapsedilmiş ya da şiddet yoluyla ezilmiştir. Bunların ihtiyaçlarına ve varlıklarına seslenecek bir komünist hareket de ortada yoktur.
    ···
   tümünü göster