http://imgim.com/5950inciy3903477.jpg
http://imgim.com/5965incif6874303.jpg
http://imgim.com/3349inciz706355.jpg
Hikayemiz Kyoto’da geçiyor. 1599 yılında (kesin tarih, teyitli bilgi) Kyoto’da küçük bir şekerci dükkanı varmış. Dükkanın sahibi Sobei isminde bir amcaymış. Sobei-san, her sabah 10′da dükkanını açar, gün boyunca müşterilerine çeşit çeşit şekerlerden satar, akşam olunca da dükkanını kapatır, ortalığı toparladıktan sonra dükkanın üst katındaki evine uyumaya çıkarmış. Yani bütün gün renkli renkli, tatlı tatlı şekerler sattığı ama rutine bağlanmış, renksiz ve tatsız bir hayatı varmış. Taa ki aynı böyle bir ekim gününe kadar…
http://imgim.com/2197inciv976791.jpg
Sobei-san, gün boyunca şekerlerinden satmış, gece olunca da her zamanki gibi dükkanını kapatmış, z raporunu almış, ortalığı toparlamış, tam evine çıkacakken dükkanın kapısı çalınmış (yani kapı yerinde duruyormuş da, zil çalmış, amaaan zil de yok tabi o zamanlar neyse işte biri tık tık diye kapıya vurmuş) . Sobei-san,
- Kami Kami (Allah Allah) bu saatte kim acaba?, diyerek kapıyı açmaya gitmiş.
http://imgim.com/yurei1.png
Kapıyı açınca karşısında 20′li yaşlarda, uzun siyah saçlı, açık tenli, bembeyaz bir kıyafet giymiş çok güzel bir kadın görmüş. Tabi kendisi özbeöz Japon olduğundan aklına hiçbir yaramazlık gelmemiş (Ayrıca o zamanlar Japon korku sineması da yok, kıllanmamış da) ve kadını kibarca selamlayıp ne istediğini sormuş.
Kadın utana sıkıla elindeki 1 Sen’i (Japon Yen’inin kuruşu oluyor bu) uzatıp bununla çocuğuna şeker almak istediğini söylemiş. Sobei-san, normalde 1 Sen’e bırak şeker, günahını bile vermezmiş ama kadının haline acımış, akşam akşam annesini kimbilir hangi kaprislerle şeker almaya yollamış şımarık çocuğun sülalesine küfrede küfrede (annesi hariç) gidip içeriden bir paket şeker getirmiş. Kadın da şekeri aldıktan sonra Sobei-san’a defalarca teşekkür etmiş ve sonra dönüp gecenin karanlığına karışmış (resssmen).
Sobei-san ertesi gün bütün gün önceki gece olanları düşünmüş, kadının kim olduğunu, o gün tekrar gelip gelmeyeceğini merak edip durmuş. Nihayet hayatına ekgib olan renk gelmiş (rengarenk şekerler içinde ekgib renk beyazmış meğerse, yaa yaa). Fakat dükkanın kapanma saatine kadar şehirde dükkana uğramayan neredeyse kimse kalmadığı halde beyazlı kadın bir türlü gelmemiş. Sobei-san, kapı her açıldığında heyecanla yerinden fırlamasına rağmen her seferinde hayal kırıklığına uğramış. Taa ki dükkanı kapatıp eve gitme saati gelinceye kadar…
Tam kapıyı kilitleyip üst kata çıkacakken kapı çalmış. Gelen yine beyazlı kadınmış. Sobei-san sevinçle kapıyı açıp kadını içeri davet etmiş fakat kadın aceleyle elindeki 1 Sen’i uzatıp hemen çocuğuna şeker zütürmesi gerektiğini, kalacak vakti olmadığını söylemiş. Sobei-san ısrar etmemiş, ama içinden söylene söylene içeriden bir paket şeker getirip kadına vermiş ve onu kibarca uğurlamış.
Bu ziyaretler 6 gece boyunca sürmüş fakat kadın her defasında aceleyle şekerleri alıp geldiği gibi hızla gidiyormuş. Sobei-san bir türlü fırsat bulup kadına kim olduğunu, neden gecenin bir vakti geldiğini ve niye şekerleri toptan almadığını (hem indirimli olur) soramamış.
Sobei-san, 7. gün yine kadını düşünüp durmuş ve eğer o akşam da sorularına cevap bulamazsa kadını takip etmeye karar vermiş. Akşam olunca kapısını kapatmış, işlerini halletmiş ve kadını beklemeye başlamış. Beklemiş, beklemiş fakat kadın bir türlü gelmiyormuş. Artık gelmeyeceğine ikna olup tam evine çıkacakken kapı çalmış (tam sigarayı yakınca otobüsün gelmesi gibi olmuş bu da).
Kadın yine bembeyaz kıyafetler içinde kapıda belirmiş fakat bu sefer yüzü her zamankinden daha da solgun, bakışları daha da üzgünmüş. Çekine çekine hiç parası kalmadığını son bir defa daha şeker alıp alamayacağını sormuş, eğer bu defa da şeker alabilirse bir daha kendisini hiç rahatsız etmeyeceğini söylemiş. Sobei-san işin aslını öğrenmek için can atmasına, bütün gün kendini gaza getirmesine rağmen kadının o haline acımış ve şekerlerden bir paket daha vermiş.
Kadın şekerleri alıp giderken, Sobei-san da sessizce dükkandan çıkıp kadının peşine düşmüş. Kadın süzüle süzüle ilerliyormuş, Sobei-san da uzaktan sessizce takip ediyormuş. Böyle böyle şehrin dışındaki ufak bir tapınağa kadar gitmişler. Kadın tapınağın yan tarafındaki bir kapıdan içeri girerek mezarlıkların olduğu bölüme doğru yönelmiş, Sobei-san da peşinden…
Kadın bir mezarın önüne gelince aniden arkasını dönmüş ve Sobei-san’a bakmış. Sobei-san o ana kadar farkedilmedeğini sandığından epey şaşırmış ve korkmuş fakat kadın aslında başından beri izlendiğini biliyormuş. Sobei-san’a selam vermek için eğilmiş ve sonra göz kamaştıran bir şekilde parlayıp aniden yokolmuş.
Sobei-san korka korka kadının kaybolduğu mezarın önüne gelmiş, mezarın kime ait olduğunu anlamak için eğildiği anda bir bebek ağlaması duymuş. Sonrasında panikle tapınağa doğru koşup keşişleri uyandırmış ve hep beraber mezarı açmaya başlamışlar. Keşişler, mezarın 1 hafta önce ölen hamile bir kadına ait olduğunu söylemişler!
MEZARI AÇTIKLARINDA…
iÇiNDEN…
BiR KADIN iSKELETiNiN SARILDIĞI BiR BEBEK ÇIKMIŞ!!!
Hikaye bu kadar. Sonrasında bebeğe ne oldu, kadın kimdi gibi soruların cevabı malesef yok. Kadının hayalet olduğunu zaten Sobei-san hariç herkes ilk dakikadan anlamıştır. Fakat bazı detayları açıklamakta fayda var. Mesela kadının şekerlere harcadığı toplam “6 Sen” eski bir Budist geleneğine dayanıyor. Eski zamanlarda Budist cenazelerinde tabuta ölüyle beraber 6 adet Sen konurmuş. Bu parayla ölen kişi diğer tarafa yaptığı yolculukta Sanzu Nehrini geçmek için feribota biniyormuş (ciddiyim). Yani güzel hayaletimiz ahiretliğiyle çocuğunu doyurmaya çalışıyormuş (ruhu da güzelmiş diyeceğim zaten kendisi ruh).
Şekerci dükkanı ise bugün Kyoto’da hala duruyormuş, “Yurei Kosodate Ame” (hayaletlerin çocuk yetiştirme şekeri) adıyla o şekerlerden satıyormuş ve hatta satıcısı da Sobei-san’ın 20. kuşak torunuymuş. Yalnız şekerlerin paketi 500 yen’den satılıyormuş. Bu fiyatlarla (ve tabi hikayeyle) bol bol turist çekeceği kesin ama hayaletlerin artık pek alışveriş yapabileceğini sanmıyorum…