+1
vay ulan içimden geldiği bi an bende yazacam buraya bişeyler.
rezerved amk.
edit:alın yazdım lan. beynim aktı yazana kadar.
edit2:@21 de verdiğim kelimeleride kattım iyicene ebem gibilsin diye.
edit3 amk:açtığım diğer başlıktaki kelimelerden yumrukta bu başlıkta sanıp onuda kullanmış oldum.ana karaktere başka isim bulabilrdim aslında. oldu artık yapacak bişey yok. birde yoğurt kelimesini geçirmeyi unutmuştum hikayede. onuda sonradan kondurdum. manda yavrusunu sinek kapmış gibi durdu yazının ortasında ama olduğu kadar... kelimelere yoğurt koyan aklıma sokayım.
yolunu kaybeden bir avcı için zordu o çağlarda hayatta kalmak. devir şimdiki gibi değil,ne bir pusula ne bir harita ne de havanın ne zaman kararacağını anlayabileceğin bir saat... bizlerin bu günlerde sıradan olarak gördüğü hiç bir şeyin olmadığı bir dünya... hiçbiri yok.. buzul çağının en acımasız süreçlerden geçtiği o zamanlarda sürüsünün avcılarından olan kocayumruk en azından hayatta kalmak için bir barınağa sahip olması gerektiğini biliyordu.ilk işi buzların arasında hala hayatta kalmayı başarabilen güçlü bir ağaç bulup dallarından kendine sığınak yapmaktı... dalları toplamakta işleri pek rast gitmiyordu... alışkın olduğu bu soğuk sanki daha önce hiç üşümemişcesine bedenini zorluyordu... bir anda lanet ettiği bu güne güneş gibi doğan umutlarını yeşertecek muazzam bir ağaçla karşılaştı. sadece sığınak yapacağı dalları bulacağı değil, belki bu gün soyu devam etmeyen belkide hiçbir zaman adını bile bilemeyeceğimiz bir kuşun yuvasının bulunduğu bir ağaçtı bu... yuvadaki üç adet kuş yumurtasını aldı ilk önce ve belinden sol bacağının üstüne sarkan ayı postu çantasına koydu... bir anda bütün gücü yerine gelmişti yapacağı sığınağı ve yiyeceği yemeği düşününce... önce kalın dalları topladı... sağlam bir sığınak olmalıydı... sonra incelerinden seçti çatısı için... yüksekçe bir yer buldu kendine... burada konaklayacaktı... kalın dallardan ikisini ateş yakmak için ayırmıştı... neyseki ateş bulunmuştu o zamana kadar... elini ayı postu çantasına attı çakmak taşlarını çıkartmak için fakat ellerine kırılan yumurtanın özü bulaştı... o an çok korktuysa da sadece birinin kırıldığını anlayınca tekrardan işe koyuldu... parmaklarını yaladı ve etrafı yumurta olan çakmak taşlarını üzerine silerek kuruladı... ateş artık yanıyordu yavaş yavaş sığınağa başlayabilirdi... bu ateş onu yabani hayvanlardan, sığınaksa doğanın sanki bir komplosuymuş gibi hayatı söküp alan acımasız tarafından koruyacaktı... hiç bir hata yapmadan tek seferde sığınağını yapmıştı... belkide şimdiye kadarkilerin en iyisiydi... yaktığı ateşin içine posttan çıkarttığı kaya parçasını bıraktı ve taşın ısınmasını bekledi... arada bir uzandığı yerden doğru serçe parmağıyla taşı kontrol ediyordu... sıcaklığı artık yumurtalar için uygundu... yumurtaları birbirine vurarak kırdı ve taşın sıcak yüzeyine döktü... evet evet... bildiğimiz,bu gün de hala yaptığımız gibi... sahanda yumurtalarını tahta parçasıyla kazıyarak yerken bir taraftan da etrafı kolaçan ediyordu... bu civarı pek iyi bilmediğinden yabancı sürüler onun için birer tehditti... ay artık göğün en tepesinde idi ve bu artık uykusunun da gelmesiyle günün son zamanları olduğunu anlatıyordu kocayumruğa... son kez sığınağından çıkıp etrafa baktı... gözleri aşağılara doğru daldı... uçsuz bucaksız beyazlığa... aklına ailesi geldi... henüz dün bir bebek daha katılmıştı o sıcak mağarasına... derin bir iç çekti ağzından bembeyaz buharlar çıkartarak ve yavaş yavaş döndü sığınağına ellerini kafasının arkasına koyup uykusuna daldı...
uyandığında...
keşke uyanmaz olsaydım diye geçirdi içinden... keşke hep bembeyaz olsaydı... keşke sadece avcı ve av olsaydı... avcı ve av... keşke sadece aile olsaydı... keşke sadece yumurta keşke dallardan bir barınak ve keşke hak ettiğini aldığın bir dünya olsaydı... ama değildi hepsi bir rüyaydı ve evin hizmetçisinin odasını temizlerken çıkardığı sesler bu rüyanın bitmesine çoktan sebep olmuştu... bir kafese kapatılmışcasına mecbur kaldığı bu beyazlıktan eser kalmamış dünyada sürekli hedeflerin olduğu sürekli daha fazlasının gerektiği bu hayata bu huzursuz sabahla başlamıştı takari masu... yatağından alnındaki elinin parmaklarıyla gözlerini ovuşturarak kalktığında fark etti bir ayağında çorapla yattığını... yavaş yavaş hatırladı gecenin son kadehlerini... uzun bi gecenin ertesiydi bu gün... bir kaç kare vardı aklında geceden kalan gerisi kocaman bir hiç... her adımda biraz daha hatırlıyordu sarhoşluğunun perdesi arkasında kalanları... eğlendiğini hatırladı... sonra o dar sokakların ardından çıktığı büyük meydandaki kutlamaları... panayır havası vardı sanki... cambazlar,palyaçolar,küçük eğlenceli yarışmalar... etrafta çocuklar vardı... festival havasıydı... oradan hızla uzaklaştığını hatırladı... ayılan kafasını tazeleyecek bir şeyler içmek için gördüğü ilk bara girmişti yanık lastik kokan sokakların arasında... sahnede ki güzellikti dikkatini ilk çeken... o an yaşadığı hissi hatırladı tekrardan... tarif etse edemeyeceği, elle çizse çizemeyeceği, görmeyi dilese hayal edemeyeceği bir güzellikti... oturduğu taburede kendini toparladı, çeki düzen verdi ve içkisini söyledikten sonra yüzünü omzunun üzerinden sahneye çevirerek hem seyretti hem dinledi... gece yeniden hızlı ilerlemeye başlamıştı... garsondan bir kalem ve peçete istedi... tam olarak neler yazdı hatırlamıyordu ama her ne yazmışsa iyi bir şeyler olmalıydı ki bardan o gece o güzellikle çıkmışlardı... sonra tren seslerini hatırladı... ilk önce anlam veremedi... o bardan evine dönmesi için trene binmesine gerek yoktu... bu düşünceler şöyle dursun çoktan günü başlamış sabah rutinlerini halledip kahvesini eline almıştı... sigaranın mahfettiği ciğerlere yoğurtun iyi geldiği haberini okuduğunu hatırlayıp her güne yoğurt yiyerek başlama planı yaptığı geldi aklına üç dört gün önce, çok düşünmedi bu konuyu,bir sonraki güne erteledi... penceresinin önüne oturdu ve kaldığı yerden düşünmeye devam etti... en son trende kalmıştı aklı... gözünün önüne gelen tek şey raylardı... kahvesinden bir yudum alıp sehpaya bıraktı bardağını.bir kağıt parçasının rüzgarla sehpanın üzerinde titrediğini fark etti... kağıtta bir numara yazıyordu... telefon numarası kadar hane sayısı olan bir numaraydı bu... hiç bilmediği bir numaraydı... her şey netleşmişti bir anda... bardaki şarkıcı kadındı bu numaranın ucundaki... hatırladı... ama sadece olanları... ismini dahi hatırlamıyordu... sadece daha sonra görüşeceklerini onu trenle evine kadar bıraktığını ve numarasını aldığını hatırladı... isim yoktu aklında en ufak bir isim yoktu... ve hatta güzellik diye hatırladığı o kadının sadece güzel olduğunu hatırladı... yüzü dahi aklında değildi... sadece yine fazla alkollü bir gece ve yine gereksiz olayların yaşandığı bir geceydi o kadar... sonra kocayumruğu düşündüğü... rüyası çok netti... oturduğu koltuğun yanlarından tutarak boynunu yükseltti ve penceresinden özgürlük heykeline doğru baktı... o bile özgürlüğü ifade edemiyordu o rengini kaybetmiş haliyle ve newyork'a çökmüş gölgesi ile... kocayumruğun dünyasının yanında bir hiçti bu dünyada kuşlar kadar özgür olmak bile...
Tümünü Göster