1. 1.
    0
    Bilinç akımından ya da düşünce nehrinden gelen düşüncelerin insan bedeni tarafından nasıl özümsendiği bilim tarafından incelenmemiştir, çünkü pozitif bilime göre düşünce süreci maddi bedende başlayıp yine maddi bedende sona ermekte, aura ve elektromanyetik alanlar düşünce sürecinde hiçbir rol oynamamaktadır. Bilge, bilinç akımından düşünceyi nasıl aldığımızı ve beyne nasıl ilettiğimizi şöyle anlatıyor: “Düşünce, bedeni kuşatan ışıkla, yani aurayla karşılaştığında patlayarak ışık kıvılcımlarına dönüşür, bir anlamda düşünce kendini tutuşturur. Böylece düşünce cevheri frekansını düşürerek ışığa dönüşür, çünkü düşünce auranın ışığıyla uyum sağlayabilmek için onunla aynı frekansta olmak, yani ışığa dönüşmek zorundadır. Görünmeyen düşünce, ışık kıvılcımına dönüşerek görünür hale gelir. Sonra düşünce ışık olarak beyninize giriş yapar ve gelen düşüncenin değerine uygun frekanstaki elektriğe çevrilir. Bir şeyin farkına vardığınız an, ona ait düşünceyi algılamışsınız demektir, yani düşünceyi algıladığınız anda düşüncenin ışığı beyniniz tarafından kabul edilmiştir. Bazı varlıklar, arada bir göz ucuyla bir ışık kıvılcımı görürler, çoğunlukla gördükleri şey özlerinin (auralarının) düşünceyi kabul anıdır. Kısaca, ışığı gördükleri o an, ışığın aura alanına girdiği ve beyinde kendini gösterdiği andır.”
    Beyne giriş yapan ışığa dönüşmüş düşüncenin insan beyninde geçirdiği serüveni ve beynin düşünce üreten bir organ olmayıp sadece bilinç akımından gelen düşüncelerin giriş kapısı olduğunu bilge şöyle açıklıyor: “Beyninizin farklı bölümleri farklı düşünce formlarını algılama, tutma ve ayarlama görevi yapar. Bu farklı bölümler, hücre duvarlarındaki suyun yoğunluğuna göre farklı düşünceleri alıp elektriğe çevirme potansiyeline sahiptir. Bazı bölümler yüksek düşünce frekanslarını alıp ayarlama, bazı bölümler ise düşük frekanslı düşünceleri alabilme kapasitesine sahiptir. Yaygın inancın aksine beyin düşünce üretmez, sadece bilinç akımından gelen düşüncelerin giriş kapısıdır, özünüzden (auranızdan) geçerek gelen düşüncelerin alınıp tutulması için tanrılar tarafından yaratılmış bir organdır. Düşünceyi elektrik akımına çevirir, yükseklik ayarlaması yapar ve merkezi sinir sistemi kanalıyla bedenin her noktasına yeni bir idrakin oluşması için gönderir. Beyin, herhangi bir frekansı algılayacak bölüm eğer aktif durumdaysa onu alabilir.”
    Bilinç akımından beyne akan düşüncelerin, insan bedeni tarafından idrak edilmesinde hipofiz ve epifiz salgı bezlerinin çok önemli rolleri olduğunu söyleyen bilge, altıncı ve yedinci çakraları oluşturan bu enerji merkezlerinin işlevini şöyle anlatıyor: “Beyninizin farklı düşünce frekanslarını alabilme işlevi, hipofiz bezi denen, sağ ve sol beyin yarım küresinin ortasında yer alan çok güçlü bir ölçü aleti tarafından yönetilir. Yedinci çakra ya da “üçüncü göz” olarak da bilinen hipofiz, çok küçük ama harika bir guddedir. Beyniniz bu guddenin salgıladığı çok karmaşık hormon sistemiyle yönetilir. Hipofiz, salgıladığı hormonu beyin yoluyla epifiz bezinin ağzına akıtır. Epifiz, hipofizin yakınında, alt beyin tabanında ve omuriliğin üzerinde yer alır. Altıncı çakra olarak bilinen epifiz, düşünce frekanslarını bedene göndermek için gerekli ayarlamayı yapmaktan sorumludur. Hipofizden epifize yapılan hormon salgısı, değişik düşünce frekanslarını alabilmesi için beynin farklı bölgelerini harekete geçirir. Bu endokrin guddelerinden gelen hormon salgılarının kana karışmasıyla beden fonksiyonlarında denge ve uyum sağlanır, epifiz bu uyumu sağlamakla görevlidir. Epifizden gelen hormon salgıları, diğer guddelerin de dengeli şekilde hormon salgılamalarını sağlar. Buna hormonal denge denir. Epifiz, düşünce frekansı yükseldikçe hipofizin hormon salgılamasını artırır, bu da beyni daha yüksek düşünce frekanslarını alabilmesi için harekete geçirir.”
    Bilinç akımından gelen düşüncelerin insan tarafından nasıl idrak edildiğini ve idrak safhasında egonun oynadığı rolü bilge şöyle anlatıyor: “Düşünce auranıza geldiği zaman aura seçim yapmaz, yani düşünceyi yargılamaz veya değiştirmez, olduğu gibi sınırsız haliyle içeri alır. Düşünce beyne ulaştığında, önce mantık fonksiyonlarının yer aldığı ve egonun ifade edildiği beynin sol üst yarı küresine gelir. Peki ego nedir? insan deneyiminden geçerek kazanılan, ruhta depolanan ve beynin mantık bölümüyle ifade edilen anlayıştır. Toplumsal bilincin gölgesinde yaşayan, yalnızca yaşam derdine düşmüş tanrı-insanın kolektif eğilimidir. işte bu kolektif bakış açısı, güvenliğini sarsacak her düşünce frekansını reddedecektir, varlığın sağ kalma mücadelesini desteklemeyen her şeyi! Ego, bedende daha geniş bir anlayış yaratacak düşüncelerin geçmesine izin vermeyen bir engeldir. Egonun beyne girmesine izin verdiği her düşünce frekansı elektrik akımına çevrilir ve bu frekansa uygun beyin bölümü hipofiz tarafından harekete geçirilir. Beynin bu bölümü, akımı ayarlayarak epifiz sistemine gönderir. Epifiz merkezi sinir sistemini yönetir, kendine ulaşan düşünce frekanslarını toplar, ayarlar ve merkezi sinir sistemi kanalıyla dağıtır. Omurilik arasından geçen merkezi sinir sistemi elektriksel düşüncenin ana yolu gibidir. Epifiz sisteminden gelen elektrik akımı, merkezi sinir sistemi içindeki sıvı aracılığıyla kuyruk sokumuna, oradan da bedenin her bir sinir hücresine dağılır. Bedeninizin her bir sinir hücresi kan dolaşımınızla beslenir. Kan, besinler yoluyla aldığınız enzimlerin hareketi sonucunda çıkan gazı hücrelere taşır. Düşüncenin elektrik akımı, hücresel yapılara bir ışık kıvılcımı şeklinde girer, kıvılcım hücreyi tutuşturarak gazın genişlemesine sebep olur. Bu da hücrenin kendini kopya etmesini sağlar ki, buna klon yöntemi, yani kopyalama yoluyla çoğalma denir. Kısaca, hücre yeni bir hücre yaratarak kendini yeniler ve tüm beden tek bir düşünceyle beslenir. Bedenin moleküler yapısında hayat işte böyle oluşur, var oluşunuzun her anında kabullendiğiniz tüm düşüncelerin etkisiyle.”
    Bilge, insanın beyniyle değil tüm bedeniyle elektriksel uyarılara yanıt verdiğini, düşüncenin insan hücrelerinden geçerek duygular yarattığını, duyguların da ruh tarafından kayda geçirildiğini söylüyor. “Düşünce sürekli bedeninizin her hücresini besledikçe, tüm beden bu elektriksel uyarıya yanıt verir, evet tüm bedeniniz yanıt verir. Böylece her hücrenizden geçen düşünce bedeninizde bir his, bir seziş, bir duygu yaratır ve bu duygu kaydedilmek üzere ruha gönderilir. Ruhunuz büyük bir teyptir, bedeninizde hissedilen her duyguyu kaydeden tarafsız bir bilgisayardır. Kendinizi duygusal hissettiğiniz zaman bir düşünceyi hissediyorsunuz demektir. Varlığınızın ışık yapısını bombardıman eden, beyniniz tarafından kabul edilip merkezi sinir sistemi kanalıyla dağıtılarak bedenin her hücresinde bir seziş yaratan düşünceyi bu şekilde kazanırsınız. Ruh bu hissi, bu sezişi yeniden başvurabilmeniz için kayda geçirir. işte siz buna bellek diyorsunuz. Bellek ölçülemez, o bir özdür, görsel değil duygusal bir birikimdir, görsellik imajını yaratan duygudur.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster