+59
-1
Havalar serinlemeye başladı. içebildiğim sürece havanın soğuk ya da serin olması zerre umrumda değildi. Bu yaz sezonun sonunda havuz başı muhabbetine takıldım sitede. O an bir hatunla tanıştık. Hoşbeş muhabbet derken, peyzaj mimarı olduğunu öğrendim. Doğaya, çiçeğe, böceğe meraklı bir insan. Gerçekten güzel de bir hatundu. 21 aralık 2012 muhabbetinden tut, meşhur trompetçi Charlie parker’ın eroinden ölmesine kadar baya bir şey konuştuk. Akşam yemeği için beni evine davet etti. iyi dedim madem, sen davet ettiysen biralar ve midye dolmaları da benden ama yemek yemem pek. Sen yersin. Güneş bir tak çukuruna doğru düşüyordu ağır ağır. Ben de eve çıktım. Dolapta dün geceden kalma neredeyse çeyrek şişe vodka vardı; Onu vurdum harbi ev yapımı limonata ile. Bu arada çok güzel gidiyor ve limonatanın içindeki doğal şeker vodkanın etkisini biraz daha artırıyor, tavsiye ederim. Biraz uyudum sonra, dinlenmeliydim.
Saat 20:00’da telefonun alarmı çaldı ve uyandım. Sonra duşa girdim ve çabucak hazırlanıp dışarı çıkarak tekele gittim. Hatun kısmının fazla içemeyeceğini biliyordum. Ver dedim oradan 10 tane tuborg gold. 30 tane de midye dolma, bol limonlu olsun. Poşetleri alıp siteye girdim. Güvenlikler de gib gib bakıyor geldi yine bela diye. Zaten bu yaz fazla kalmadım evde. Genelde dolaşarak geçirdim koskoca yazı. Belki biraz da kafa dinlemeye ihtiyacım vardı. Hatta dönüşte elimde bavulla yönetici olacak muallak görmüştü beni ve okçu bey, uzun zamandır görünmüyorsunuz ortalarda dedi. Ne oldu endişelendin mi diye sordum? Hayır dedi. Aidatları da göndermedim mi banka hesabına? hiç ekgib yok, kontrol ettim dedi. iyi o zaman, daha ne amk deyip eve çıkmıştım. Varlığım dert, yokluğum ayrı bir dert olmuş zütverene anlaşılan o ki. Alışmış lan bana, özledi belki de, haha. Neyse. Elimde poşetlerle hatunun bloğuna girdim. Kata çıkıp kapıyı. Çaldım. Tanrım; karşımda cidden bir afet duruyordu. Hatunun eve sinen kokusu, kapıyı açmasıyla birlikte beynimin en detaylı kıvrımlarıma kadar işlemişti. Elimden poşetleri almak istedi ve içeri buyur etti. Ama vermedim poşetleri. Lütfen dedim, ben hallederim. O halde mutfak şurası diye gösterdi. Benim evin aynısıydı ama çok farklıydı çünkü düzenliydi. Veresiye satan ve peşin satan tablosu kadar fark vardı amk arada. Sen hazırla bari dedi, ben odada bir telefon görüşmesi yapmalıyım. Malumun, iş güç mevzuları. Eyvallah dedim, bak sen keyfine. Sanki babamın evindeyim ya, bak sen keyfine diyorum kıza. iki tane bira ayırıp kalanları dolaba istifledim. Midye dolmalarını da tabağa gayet düzenli bir şekilde dizdim. ulan Bi baktım, kahpe tekelci limon koymamış. hatunun dolapta da limon yok. Girişte dikkatimi çeken minyatür bir limon ağacı vardı. Onun üzerinde bir tane limon görmüştüm. Gidip onu kopardım ve dilimleyip tabağın etrafına dizdim. Salon masası çok güzel hazırlanmıştı. Biraları ve midye tabağını masaya yerleştirdim. Biradan sağlam iki fırt asıldım ve etrafa bakınmaya başladım. Çok güzel çiçekler vardı evin her tarafında. Holde, mutfakta, salonda, balkonda. Cennet böyle bir yer olmalı diye geçirdim içimden. Sonra hatun geldi. Muhabbete başladık. O da birasından bir yudum aldı. Çiçekleri sordum ona, ne kadar güzeller dedim. Benim işim bu dedi ve hepsini çok seviyorum. Özellikle de holdeki pencerenin önünde duran limon ağacını. Üzerinde bir limon vardı, bilmem dikkatini çekti mi. iki senedir açmasını bekledim, üç ay oldu açalı. Ulan ben de tam midyenin üzerine limon sıkıyordum, öyle bir yutkundum ki anlatamam. Ne tak yiyeceğimi şaşırdım. Aklıma bir şeyler gelmeliydi yoksa gibi tutacaktım, hem de ilk geceden. Bir tuvalete gitmek için müsaade istedim, stresten dolayı sıçmam gerekiyordu. Kadın evinde sıçmak çok iğrenç bir duygudur, yapanlar bilir. En rahat kendi evinde sıçarsın çünkü. O meyanda aklıma bir şey geldi. Çıktım banyodan ve bunun yanına gidip evde bir şey unutmuşum, sen masada bekle, ben hemen geliyorum dedim. Hatta kapı aralık kalsın, kalkıp açmana bile gerek yok. Tamam dedi. Evden sakin bir şekilde çıktım ama çıktığımda asansörü bile beklemeden topukladım. Benim eve girdim. Dolabı açtım. şansıma bir Limon vardı. Şimdi bir de bana bir seloteyp bant lazımdı. Onu da buldum amk. Koştum tekrardan bunun evine. Kapı aralıktı hala. içeri girdim. Telaşı atlatmış gibi görünüp selam verdim ve banyosunda biraz önce telefonumu unuttuğumu ve getirmesini istediğimi söyledim. Telefon cebimdeydi oysa. O banyoya doğru telefonu almaya gittiğinde ben ağacın oraya yanına gidip nizami bir şekilde bantladım limonu. Sonrasında ne olacağı önemli değildi. Önemli olan, lanet limonun en azından o gece ağacın dalında kalmasıydı. önemli bir geceydi o gece. ve evet; olayı halletmiştim. içeriden seslendi, telefonunu bulamıyorum diye. Ya dedim, çok özür dilerim, telefonum arka cebimdeymiş. Kusura bakma. Salona geçtim hemen. Hayırdır dedi, niye gidip geldin evine? Ya dedim, çıkmadan bir kahve içmiştim, çaydanlığı kontrol ettim acaba altı açık kaldı mı diye ama kapatmışım. Tamam dedi. Sonra anlatmaya başladı tekrar; nerede kalmıştık? Valla dedim en son çiçek diyordun. Hayır dedi, limon ağacından bahsediyordum. Görmek ister misin? Yapacak hiçbir şey yoktu. kaderime razı olup Birayı fondipleyerek, iyi madem dedim. Bakalım şu ağaca. Ağacın yanına gittik, hafif karanlıktı hol. Tam anlatıyor bu işte limon ağacı şöyledir, böyledir falan derken, pıt diye bir ses amk. Bizim limon sere serpe yerde, gibtiğimin bandı tutmamış. Işığı bir açtı, limonun üzeri bantlı bir şekilde beceriksizce sarılmış bir mumya gibi yerde duruyor. Bu ne ya, ne oluyor dedi. Limonu aldı eline, hem bu benim limonum değil, o daha küçüktü. Gözlerimin içine baktı. Zeus’un şimşekleri gibi çakıyordu gözleri. Bu ne demek oluyor diye bağırdı. Tamam dedim, anlatıcam. Mevzuyu anlattım, gözlerinden yaşlar süzülüyordu. gibtir git dedi bu evden, hemen gibtir ol git. Lan hiçbir kadının evinden bu şekilde kovulmaya alışkın değilim ben de tabi. iyi be dedim, yarın alırım sana bir kasa limon manav yakup'tan. Çabuk gibtir ol git yoksa polis çağırıcam dedi. Tamam dedim, ama biralarım ve midyelerimi ver. Gözleri yaşlı bir şekilde topladı ve kafama atarcasına verdi poşetleri. Bir daha yüzünü görmek istemiyorum senin defol! iyi lan dedim, gidiyorum.
Gittim eve. Bir midye dolma açtım ve bir şişe de bira. Baktım, evde limon yoktu. Benim mevcut tek limonum da hatunun evinde kalmıştı. Şimdi artık gidip isteyemezdim. O saatte dışarıdan alabileceğim bir yer de yoktu. Limonsuz bir şekilde yemeye başladım midyeleri ve birayı da ağır ağır yuvarlıyordum. Sonra düşündüm ve gülümsedim kendi kendime; Adalet dediğin, tam olarak böyle bir şey olmalıydı
Tümünü Göster