1. 1.
    -2
    bundan sonrası (bkz: deep webin hayatımı mahvedişi hasanzo edit)

    artık online olarak iş yapmaya yakalanma korkusuyla ara vermiştim. captain morgan isimli bir gece klübünde neredeyse her gece viski açtırıyor ve partiliyordum. paramı hissettirdiğim için kadınlar bana yanaşıyor ve yanaşanların bir çoğuyla geceleri sevişiyordum. 2 ay böyle takıldıktan sonra yaklaşık 10bin dolarımın kaldığını gördüm. odessa kücük bir karadeniz kentiydi. gece dışarı çıkanlar belli başlı ve birbirini tanıyan kişilerdi. ve bu kadar para harcamamın insanları kuşkulandırdığını yüzlerinden okuyabiliyordum. bir şeyler yapmam şart olmuştu artık.

    bir plan yapmıştım. kiev! fakat artık bana daha büyük bir vurgun gerekiyordu. hemen deepweb'in karanlık sayfaların'daki ilanlara gözatmaya başladım. ve türkiyeden bir ilanla karşılaştım. ilanda metanfetaminin kilosuna 250bin tl verebileceğini vaad eden bir adam vardı. ben ise metanfetamin yapımını daha önce deepwebden öğrenmiştim zaten. otel arcadia'nın balkonunda kahvemi yudumlarken bir yandan da aynı soru beynimi yakıyordu resmen " acaba mı lan!!!".

    methin çok zararlı bir uyuşturucu olduğunu duymuştum. insanları zehirletmek istemiyordum fakat bu deepweb denen pislik adeta kanıma işlemişti. yapımı cok basitti malzemeleri çok ucuzdu her şey "yap yap yap yap!" diye beynimde tezahürat ediyordu adeta. yapsam sınırdan nasıl geçirecektim? benim gibi bağlantıları zayıf olan standart bir insan evladı için bu imkansızdı. ama bir şekilde bu işi yapacaktım.
    bu işi burada yapmak saçmaydı benim bu işi türkiye'de yapmam gerekiyordu. ama ailemin yanına dönmem mantıksızdı. dikkat çekmeyeceğim küçük bir şehirde bu işi yapabilirdim. odessa sahilinden zonguldak'a kalkan ro-ro ve yolcu gemilerinin olduğunu biliyordum. captain morgan'da son viskimi içip güzel bir kadın bakındım. fakat o gece şanssızdım. uyandığımda khutrok'da kahvaltımı yaptım ve gemi biletimi aldım. yol yaklaşık 17 saat sürecekmiş öyle dedi gişede duran adam. bu da sağlam ve güçlü bir plan yapabilmem için bana yeterliydi.

    planımı az çok beynimde şekillendirmiştim. öğrenci olduğumu söyleyip ev tutacaktım. gerekli olan malzemeleri adım adım farklı eczanelerden ve farklı aktarlardan alacaktım. saat 05:00 da zonguldak'taydım. bir taksiye binip rahat edebileceğim bir otele getirmesini istedim. adını hatırlamadığım bir otele geldik daha sonrasında. taksici kartını uzattı "kardeşim istediğin zaman ara beni. ben erdal koko erdal" dedi. uyandığımda öğlen olmuştu. hemen internetten eşyalı ev ilanı baktım. bulduğumda cep telefonumdan erdal'ı aradım. fakat sim kartının mts olduğunu aklımdan çıkmıştı. ankesörlü telefondan erdalı aradım ve beni tuttuğum eve bırakmasını istedim. ev sahibine öğrenciyim dediğimde problem çıkarmadı. telefon etmeden önce yaklaşık olarak 5000tl para bozdurmuştum döviz bürosundan. 1500ünü kira olarak peşin verdim. parayı görünce şüphesi kalmayan ev sahibi hayırlı olsun dedi ve gitti. artık tek derdim gerekli malzemelerdi. acele etmiyordum. gün aşırı, tek tek ve dikkat çekmeden alışverişlerimi yapıyordum. o sırada da vaktimi deepwebde geçiriyor ve araştırmalarla harcıyordum.

    hernekadar pislik içine batmış olsam da sağduyum az bi dinle az bi dinle diye yakarıyordu. dinledim ve kiralık katil mevzusunu hatırlattı bana. hemen ankesörlüden adamı aradım ve "kuş vatana kondu deepweb" dedim ve kapattım. bu öldürülecek olan adama vakit kazandırmak için yaptığım br vicdan rahatlatmasıydı sadece. yaptığım bu vicdan rahatlatmasının duş alıp ayaklarını dezenfekte ettikten sonra havuza girip sonrada işeyen bir adamdan farkı yoktu benim için. malzemeleri almak için sürekli erdalı arıyordum. aramızdaki müşterek ilişki gitgide arkadaşlığa dönüşmeye başlamıştı. o benden para kazanıyor bense şüphe çekmemek adına sohbet edebildiğim tek insan olduğu için onu tercih ediyordum. 10 gün kadar sonra 4 kilo meth üretebilmek için gerekli malzemelerin hepsi elimdeydi.

    elimde parti başı 500 gram üretebilecek kaplar vardı. ve reaksiyon süresi 2 gün kadardı. bu da zonguldak'ta geçirilecek 16 gün daha demekti. yaptığım şeyler yemek yemek ve internete girmekten başka hiç bir şey değildi. bu asosyallik yaptığım pisliği kafama kakan düşüncelerle beni ikna etmek istiyordu. keşke edebilseydi. para daha tatlı geldi ve insani değerleri hiçe saymıştım bir kere. kafamı dağıtmam lazımdı. erdal'ı aradım.

    -erdal sen geleri nereye takılırsın?
    -pavyona daaa başgan
    -yapalım mı bu gece bi pavyon?
    -ayıpsın kardeşim sen yeterki iste.
    -tamam erdal 2 saat sonra beni alırsın o zaman.
    -tamam moruk görüşürüz.

    erdal sorgulamayan, tasasız, gamsız ve ciks düşkünü bir eğlence adamıydı tahlil ettiğim kadarıyla. parayı seviyor ve para akmaya devam ettiği sürece "dur bakalım sen ne işsin?" demeyecek bir adamdı. bu sebepten erdal konusunda şüphem yoktu.

    pavyona girdiğimizde erdal'ın benden 1 haftada kazandığı parayı 2 saatte hiç ettiğini görünce, sorgulamayacak, içten pazarlıklı olamayacak kadar nefs müptelası olduğunu gördüm. bu durum beni daha da rahatlatmıştı. pis işler yapıyordum artık sokak jargonunu da öğrenmemin zamanı gelmişti. saolsun o konuda da profesördü. dış görünüş açısından 3. sınıf orta yaşlı kadına "mevzu"larını anlatırken "yavruz emaneti çekince dalyarak aynen voltis" demesi buna bir örnek. kafeklalar güzel keyifler yerinde erdal'a güvenim tam iken şu soruyu sorma cesaretinde bulundum.

    -erdal, tanıştığımız zaman bana koko erdal demiştin. neden ki?
    -kullanıyoz daaa başgan

    gülümsedim ve konuyu kapattım.

    günlerim kimyagarlık yapmakla ve arada sırada erdalla pavyona gitmekle geçiyordu. bu işi tek başıma yapmam çok zordu. erdal'a okadar güvenmeye başlamıştım ki konuyu açıp komisyon teklif etmem an meselesiydi. aradım ve onun konuşma tarzıyla

    -pavyona gidelim daaaa başgan
    -hoooop, koptum geliyorum moruk

    erdal'a konuyu arabada beklemeden açtım.

    -erdal meth nedir duydun mu daha önceden?
    -taş mı kristal mi moruk?
    -kristal
    -ben bilmem burnum bilir moruk.
    -bende yarım gram kadar var
    -moruk ne konuşuyosun sen yapsana bi güzellik.
    -biraz içelim... yapacağım.
    -aynen piizin üstüne iyi gider.

    pavyondan evime döndük. üretim odam kilitliydi. daha önceden hazırlamış olduğum yarım gramlık poşeti erdal'a uzattım. hem kobay olacaktı hem de kalite kontrol. erdal bir çizgi yaptı kendine ve burnundan aldı. 10 15 dakika sonra "başgaaaaan bu mal değil, zehir zehir!" dedi. keyfi aşırı derecede yükseldi. youtube dan müslüm gürses, hakan altun şarkıları istedi durdu. kendine az çok geldiğinde "başkan nereden buldun bunu" dedi. başkanda ki "k" harfini hiç kullanmazdı oysaki. bu durum beni gersede "ben yaptım" dedim. güldü ve adnan şenses'den neden saçların beyazlamış arkadaş şarkısını açmamı istedi. hiç unutmam, iş ortaklığımı bu şarkı bitmeden kabul etmişti. ertesi gün ilan sahibine mail attım "deepweb, istediğinden 4 tane". yaklaşık 5-6 saat sonra geri döndüğünde tahsilatın istanbulda olacağını, ve yer ve zamanın tahsilattan 1 saat önce avrupa yakasında olmak üzere bildirileceğini, bunun için gerekli bir cep telefonu numarası olacağını belirtti. 4 kilonun bitmesine 5 gün vardı "5 günden sonrası uygun tel no:535***) diye cevapladım. erdal telefonunu adamlara vermemde bile sakınca görmedi çok bıçkın bir o kadarda gerizekalıydı.

    mallar tamamlanmıştı. fakat param bitmek üzereydi. erdala teklifim 100bindi. aradım ve param bitti dedim. onun banka hesabında 20bin olduğunu söyledi. tamam erdal o parayı kullanalım senin payını 200bin yapalım dedim kabul etti. malı özenle poşetledikten sonra erdal'ın taksisiyle yola çıktık. taksim de arasokaklardan bir otelde iki kişilik bir oda kiraladık. erdalın dış görünüşü şüphe uyandırıyordu. neredeyse kıyafetlerinin bütün parçaları demode ve korkutucuydu. erdal'ı göze batmaması için topluma adapte etmek gerekiyordu. kıyafetler satın aldık. traş oldu ve dişlerini beyazlattırdı. erdal'a değer veriyordum ve güveniyordum. benim için inek gibiydi. et veriyordu, süt veriyordu hep o veriyordu. bense paradan başka bir şey vermedim erdala. bunun yanlış olduğunun farkına vardım. sohbetlerimiz günü geçirmekten ziyade artık proje bazlı olmaya başlamıştı. "başgaaaan" yerine "ortaaaam" diye hitaab etmeye başlamıştı bana. gece klubüne damsız girebildikten sonra dış görünüşümüzün sınıftan geçtiğini de farkettim. odaklanmıyor kafamızda kurmuyorduk. makara yapıyor, partiliyor, yiyor ve içiyorduk. saat öğleden sonra 3-4 gibi yer ve zaman mesajı geldi.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster