1. 1.
    0
    Buluşmamızın her anını
    biz bir mucize gibi coşkuyla kutlardık
    Yeryüzünde yalnız ikimiz vardık
    Sen bir kuş kanadından hafif ve inceydin
    merdiven basamaklarından başdöndürücü bir hızla inip,
    çiğ taneli leylakların arasından geçerek
    beni aynalı camın öbür tarafındaki
    kendi makdıbına zütürürdün sen

    Gece indiğinde bana büyük şeref bahşedilir
    ve tapınağın kapıları açılarak karanlıkta parlar
    ve yavaşça secde ederdi çıplaklığın.
    Ve ben uyanarak "Tanrı kutsasın" diye fısıldardım
    Ve bu kutsamanın cüretkarlığının tadını yaşardım
    Sen uyurdun
    ve mavi gökyüzünün kapılarını çalardın rüyanda
    Vücudunsa yatağın içinde
    dokunulmazlığının sıcaklığı ve buğusu ile hareketsizdi
    ve kirpiklerin de,
    ellerin de öyle,
    sıcak…
    Irmakların nabzı kristal küre üzerinde atar,
    dağlar tüter ve denizden serpintiler gelir
    sense avucunda tutardın o kristal küreyi.
    Bir tacın içinde uyurdun
    Ve tanrı şahidim ki
    Benimdin sen
    Sen uyanır ve insanoğlunun
    basit konuşma dilini yeniden yazardın.
    Ve "insan" sözcüğünü, gırtlağına yeni bir güçle doldurur,
    ve "sen" sözcüğü, yepyeni anlamlarını ortaya serer,
    ve kral anldıbına gelirdi.
    Ve yeryüzündeki her şey dönüşürdü
    hatta leğen, kova gibi basit şeyler bile
    Ve o sağlam kaya
    aramıza bekçi gibi dikilip durduğunda
    bilinmeyen yerlere sürüklenip giderdi.
    Mucizevi şehirler önümüzde bir serap gibi dağılırdı.
    Kaderimiz, elinde ustura olan
    bir deli gibi arkamızdan kovalarken
    biz bulutların üzerinde yatardık, yumuşacık…
    Ve kuşlarla yolumuz ortaktı sanki
    Ve balıklar, ırmaklar peşimizden gelirdi
    Ve gökyüzü uyanırdı gözlerimin önünde
    ···
   tümünü göster