1. 1.
    0
    “olmaz, kendimi çok yorgun hissediyorum” filan dediyse de bir anda ayaklanan ve etraflarında toplanan herkes ısrara başladı. ne diyeceğini bilemeyen ayça aralıksız ısrarlar karşısında oyunbozan olmamak için teklifi kabul etmek zorunda kaldı.

    az sonra yeniden taksilere doluşmuş bara doğru yola koyulmuşlardı. ayça’nın takside yanında mahmut oturuyordu ve bara gidene kadar aralıksız sırnaştı. ayça kendini gerçekten iyi hissetmiyordu. çok sarhoş olmuştu; başı dönüyor, gözleri kapanıyordu.

    “barda kahve içip kendime gelirim”, diye düşünüyordu. ne kadar zaman sonra bara geldiklerini ayrımsayamadı ayça. barın içi çok geniş ve dumanlıydı. i̇çerisi kızlı erkekli adanalı gençlerle doluydu. müzik insanın kulaklarını sağır edecek kadar yüksek volümlüydü.

    “vay be, demek böyle yerler sadece i̇stanbul’da yokmuş”, diye düşündü ayça. kendini rahatlamış hissediyordu. burada tek kadın değildi artık. i̇çeri girdikten sonra grup dağıldı ve küçük grupçuklar halinde çeşitli masalara geçildi. ayça, bu geceki müdavimleri sadık, mahmut ve bir de tokat bayii murat’la birlikte arkalarda bir köşeye oturmuştu. çok iyi biliyordu ki, bu tercihi kendisi yapmamıştı. her şey bir anda olmuş, sadık inanılmaz bir samimiyetle koluna girerek onu bu kuytu masaya getirmişti. ayça bir kahveye her şeyden çok ihtiyaç duyuyordu. ancak maalesef bu isteğini gerçekleştiremedi. garson bu saatte içki dışında servis yapmadıklarını söyleyince, ayça’ya düşünme fırsatı vermeyen sadık,

    “o zaman sen de hafif bir şeyler içersin”, diyerek garsona ayça’nın ismini duyamadığı bir içki söyledi. az sonra içkilerini yudumluyorlardı. ayça kendisine getirilen kokteyl tarzı içkiyi çok beğenmişti. gerçekten çok hafif ve lezzetliydi. tadını o kadar beğendi ki, 2. kadehi söyledi. bu arada sadık ve mahmut habire birbirlerinin sözünü keserek bir şeyler anlatıyorlardı. gürültüden ayça neredeyse hiçbir şey anlamıyor, sadece bu ikisinin kendisi için rekabete girdiklerini kadınca bir içgüdüyle hissediyordu. i̇çkinin etkisinden olsa gerek, kadınlık gururu okşanmıştı. bu arada zaman ilerlemiş, ayça farkında olmadan pek çok kadehi yuvarlamıştı. artık kendini kaybetme noktasında sarhoş olmuştu. arada bir sarhoşluğunu fark ediyor,

    “ne yaptım ben, neden bu kadar içtim?” diye kendine kızıyor, ama az sonra yeniden hepsini unutuyordu.

    nasıl oldu anlayamadı ama ayça kendini loş pistte mahmut’la dans ederken buldu. kalabalığın arasında slow müzik eşliğinde mahmut’la dans ediyordu! bunu kırk yıl düşünse aklına getiremezdi. i̇lginç olan şey bundan rahatsız olmamasıydı. mahmut gerçekten çok samimi davranıyordu. i̇ki sevgili gibi beline sarılmış, habire bir şeyler anlatıp duruyordu. ayça’nın tek anladığı çok çekici olduğu, ilk gördüğü andan beri mahmut’un kendisine hayran olduğu türünden sözlerdi. bir de önüne değen sertliği fark ediyordu zaman zaman. i̇nanılmaz sarhoştu, kendi kendine


    “kızım herif resmen değdiriyor”, diye gülüyordu. kesinlikle cinsel duyguları filan uyanmamıştı, ama mahmut’un bu tavırlarından da pek rahatsız olmuyordu sanki. derken,

    “sıra bende, hep sen mi dans edeceksin?” diyen sadık’ı duydu ve kendini bu kez de sadık’ın kollarında buldu. sadık sanki sevgilisiymiş edasıyla,

    “bu mahmut denen herifi hiç tutmadım. resmen sana asılıyor.”

    ayça başka zaman olsa sadık’ın ağzının payını vermesini bilirdi ama içki kadehte durduğu gibi durmuyor ve paylaşılamayan kadın pozisyonu ayça’nın çok hoşuna gidiyordu. gülümsemekle yetindi. bundan cesaret alan sadık,

    “nasıl senin gibi bir kadına asılabilir? herkes haddini bilsin”, diyerek elini ayça’nın belinden aşağılara kaydırmaya başladı. ayça irkildi ve tek mesele buymuş gibi,

    “ne yapıyorsun sadık? biri görecek”, dedi.

    “kimse bişey göremez. görmüyor musun, içerisi nasıl karanlık?” ve ısrarla ellerini kalçalarında tutmaya devam etti.

    “hadi bakalım, gidiyoruz artık.”
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster