+1
zaman geçtikçe ayça, tolga’nın kendisini aldattığı kadını düşünmeye başladı. mirey, ayça’nın çalıştığı şirkette önceleri sekreter, sonradan insan kaynakları elemanı olarak çalışan musevi asıllı bir kızdı. ne yalan söylemeli, ayça da biliyordu ki, mirey şirketteki tüm erkeklerin (hatta belki bazı kadınların!) hayalini süsleyen bir esmer güzeliydi.
25 yaşlarında, uzun boylu, uzun siyah saçlı, mavi gözlü, dokunsan patlayacakmış gibi duran iri göğüsleri, biçimli kalçaları ve uzun bacaklarıyla gerçekten arzu uyandırması normal biriydi. i̇nsan bu kız neden burada çalışır da, gidip manken filan olmaz diye merak etmeden duramazdı. mirey’i bu denli çekici yapan şeyler hem çok ciksi giyinmesi, adeta her fırsatta kendini sergilemesi, hem de buna rağmen çok soğuk ve mesafeli tavırlarıydı. şirkette kimseyle adı çıkmamıştı.
ayça’nın en çok şaşırdığı şey mirey’in henüz 3 aylık evli olmasıydı. kendisi gibi musevi bir işadamıyla çok yakın zamanda evlenmişti ve tolga mirey’i tüm şirketin katıldığı düğünde ilk kez görmüştü. hatta ayça’ya “sizin şirkette ne güzel kızlar varmış” diye şaka yapmış, ayça da “bu şakayı beğenmedim” diye onu hafiften terslemişti. şimdi aklı almıyordu; nerede samimiyeti ilerletmişler, nerede işi bu noktaya getirmişlerdi? üstelik kız yeni evliydi ve bunca zaman hiç kimseyle yakınlaşmasını duymamışken, şimdi neden onun kocasıyla birlikte oluyordu? tolga öyle bir bakışta hayran olunacak yakışıklılıkta bir adam değildi. düğünde gördüğü kadarıyla i̇zak (mirey’in kocası) tolga’dan daha hoş bir adamdı. anlayamıyordu…
ertesi sabah uyandığında kesinlikle işe gitmek istemiyordu. bir kaç gün yalnız olmak, olanları düşünmek, belki bir takım kararlar almaktı niyeti. şirketi aradı ve genel müdür yardımcısı erman bey’e kayseri’de üşüttüğünü, yataktan kalkamadığını, araya girecek hafta sonuyla birlikte üç gün dinlenirse iyileşeceğini söyledi. erman bey anlayışlı adamdı. zaten ayça’yı hep sevmiş, işini, tavırlarını, sıcakkanlılığını hep beğenmişti. ayça’ya kendisine dikkat etmesini, ona daha çok ihtiyaçları olduğunu filan söyledi. telefonu kapattığında ayça kendisini kesinlikle daha iyi hissediyordu.
“şu erman bey ne tatlı adam. üstelik karısına da ne kadar bağlı” diye düşündü. böylece yeniden kendini berbat hissetmeye başladı…
kahvaltıdan sonra odasına döndüğünde bir süreliğine evi terk etmeye karar vermişti. şimdi hazır tolga evde yokken eve gidip, kendisine bir süre yetecek kişisel eşyalarını alacaktı. tolga’ya kısa bir mektup yazarak, her şeyi gördüğünü, kendisini affedip affedemeyeceğini bilmediğini, zamana ihtiyacı olduğunu, vb. şeyleri anlatacaktı. ne kadar süre için evi terk edeceğini, dönüp dönmeyeceğini, nerede kalacağını, bu durumu kimseye anlatıp anlatmayacağını filan bilmiyordu. “bir süre otelde kalırım” diye düşünüyordu, “hem güzel bir otelde insan kendini bayağı iyi hissediyor”.
öğlen civarında eve gitti. bir suçlu gibi sessizce içeri girdi. tasarlamış olduğu mektubu mutfak masasında yazdı. eşyalarını almak için yatak odasına gidince yatağın, yataklarının darmadağın olduğunu gördü. başının döndüğünü hissetti ve güçlükle yere oturdu. hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. dün geceden beri içine atmış olduğu gözyaşları sel gibi akıyordu. o şekilde ne kadar kaldığını kendisi de bilmiyordu. sonunda kendine geldiğinde, saatin ilerlemiş olduğunu ve tolga’nın eve gelebileceğini fark etti ve aceleyle eşyalarının bir kısmını valizlere doldurup, apar topar evden ayrıldı. otele döndü ve resepsiyondaki kıza en az iki hafta daha kalacağını söyledikten sonra odasına çıkıp, eşyalarını yerleştirdi.
kafası oldukça karışıktı ve olanları birisiyle paylaşmak istiyordu. biraz tereddüt ettikten sonra piraye’yi aramaya karar verdi. yaklaşık iki saat sonra piraye’yle akşam yemeği yemek üzere kalabalık cuma akşamı trafiğinde boğaz yolunda ilerliyordu. piraye duyduklarına çok fazla şaşırmamış, kendi deyimiyle, erkek milletinden böyle şeylerin her zaman beklenebileceğini söylemişti.
piraye, ayça’nın liseden beri arkadaşıydı. üniversite son sınıftayken üç yıldır çıktığı hakan’la evlenerek herkesi şaşırtmıştı. fakat evlilikleri kısa sürmüş, ikibuçuk yılın ardından boşanmışlardı. evliliklerinin son altı ayında ikisi de birbirlerine olan sadakatlerini kaybetmişler ve aldatmışlardı. boşandıktan sonra piraye özgür bir hayatı seçmiş, bir dönem nerede akşam orada sabah, bohem bir yaşayış tarzını benimsemişti. bir daha asla evlenmeyeceğini söylemiş, ancak ciks konusunda kendini sınırlamamıştı. dikkat çekici bir kumral güzeli olduğundan etrafında her zaman çok sayıda erkek olmuş, o da açıkçası kendini onlardan pek sakınmamıştı. tüm dikkatine karşın, iki kez hamile kalmış ve kürtaj olmuştu.
piraye, çok hızlı yaşanan beş-altı yılın ardından hız kesmişti. uzun süre birlikte olduğu bir erkek arkadaşı olmamış, kısa aralıklarla sevgili değiştirmişti. ayça bunun belki biraz da piraye’nin içindeki bir çeşit tatminsizlikten kaynaklandığını zaman zaman düşünmüş, ancak bundan piraye’ye hiç bahsetmemişti. piraye gönül işlerinde erkeklere de, kadınlara da güvenilmemesi gerektiğini, tekeşliliğin insanın doğasına aykırı olduğunu, belki ancak yaşlanıp, cinsel güdüleri sönünce, yalnız yaşamamak için birisiyle birlikte olabileceğini söylerdi hep.
Tümünü Göster