1. 76.
    0
    Latince bir şeyler söyledi ve odadan ayrıldı. Artık mezarlıkta, kanlar içinde bir başımaydım. Uzunca bir süre korkuyla karışık bir merak içinde bekledim. “O”nun geleceğini söylemişlerdi, bu bilmediğim şey beni çok korkutuyordu. Bu sırada gözlerimin bağını çözdüm ve üstadın dediklerini düşündüm. “inanç” ve “Samimiyet”den söz etmişti. Bu yola girmek konusundaki niyetimde yeterince samimiydim ama inanç konusunda? işte bundan emin değildim. taktan hayatımdan kaçmak için gelmiştim buraya, dindar biri de değildim. Hayatım boyunca zengin ve mutlu insanları kıskanmıştım. Belki de bu yüzden inancım yetersiz bulunacaktı? Bu bilinmezlik beni uyutmadı bir süre. Sırf uyuyabilmek için bildiğim şarkıları içimden söylemeye başladım, bu sırada yavaş yavaş gözlerime ağırlık çöktü ve uykuya daldım.

    Bir mabedin içindeyim ve karşımda da Anubis var. Anubis köpek başlı, mezarlıklar Tanrısı. Önünde kutsal bir terazi var. Yanındaki koruyucular kalbimi çıkarıp O’na veriyorlar. Terazinin bir kefesine kalbimi, diğer kefesine devekuşu tüyünü koyuyor. “Eğer kalbin tüyden daha hafifse, cennete kabul edileceksin.” Diyor. Ancak çok garip bir şey oluyor orada, kalp ile tüy eşit ağırlıkta, terazi dengeli görünüyor. Koruyucuların biri bileğime bıçakla kuru kafa çiziyor. “sen lanetlilerdensin. ruhun arınana kadar da öyle kalacaksın.” Diyor anubis.
    ···
   tümünü göster