0
1875 yılında Lozan'da yapılan bir Uluslararası Masonik toplantıda, Masonik doktrinin bir üstün kuvvetin varlığını tanımayı kapsadığı, bu varlığın "Evreni Ulu Mimarı "adı altında ilan edildiği ve ayrıca Masonluğunun bir Kardeşlik Örgütü olduğu duyurulmuştur.
Evrenin Ulu Mimarı adının ikinci derecede, yani Kalfalıkta kullanılan ifadesi, "Evrenin Ulu Geometri Üstadı"dır. Bu ifade tarzı da Ezoterik öğreti yanlılarının binlerce yıldan bu yana kullandıkları Tanrısal "Geometri Üstadlığı" vasfı ile uyum içerisindedir.
Çıraklıktan Kalfalığa geçiş töreninde Kalfa adayından, tam ve kusursuz bir eser yaratması istenir. Üstadı Muhterem, "Bu öyle bir eser olsun ki, adalet ve sevginin timsali olsun. Tüm insanlık ona sağınabilsin" der. Şaşıran kalfa adayına bu eserin kendisi, yani insan olduğu öğretilir. Bu ifade, Tanrının insanın içinde var olduğunun anlatımından başka bir şey değildir.
Masonluğun en önemli sembollerinden birisi, beş köşeli yıldızdır. Naacallerden bu yana Hermes ve Pisagor'un da kullandığını gördüğümüz bu sembolün Masonluktaki remzi de, insandır. Ancak Masonluk bu yıldızın ortasına "G" harfi ilave etmiştir. Yıldız, insanın kendisini, "G" harfi ise, ilahi prensibi yani Tanrıyı simgeler. Diğer bir deyişle Tanrı insanın içindedir. Yıldız içerisine ilk kez Birleşik Amerika'da yerleştirilen "G" harfinin, ingilizce'de Tanrı anldıbına gelen "God"dan ya da "Yüce Geometri Üstadı"ndan türetildiği sanılmaktadır. Ortasında "G" harfi bulunan bir diğer sembol de, belki de dünyada en çok tanınmış Masonik sembol olan Gönye ve Pergel'dir. Gönye Tanrısal adaleti, Pergel ise sonsuzu kavrayabilecek açı olanağı ile evreni simgelemektedir. ikisinin birlikteliği aynı zamanda Kamil insan'ı da remzeder.
Üçüncü derece olan Üstadlığa yükseliş töreni, ruhun ölümsüzlüğüne olan inanca ayrılmıştır. Bu törende sembol olarak, Süleyman Mabedi'ni inşa eden büyük mimar Hiram kullanılır. Hiram bir Yahudi değildir. Yani dinin dogmatik yönünden uzaktır. Ancak, yüce bir varlığa da inanmakta ve onun adına mabet inşa etmektedir. Hiram'ın Üstadlık sırlarını vermemek uğruna ölümü tercih etmesi, ketumiyet yeminin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bu derecedeki törende adayın sembolik olarak ölümü ve yeniden doğuşu canlandırılır ve bireysel çalışmaların insan ömrü ile sınırlı olduğuna, tüm insanların ortak çabası olan düşüncelerin ise ölümsüzlüğüne dikkat çekilir. Bu derecede Tanrının ifadesi "Yücelerin Yücesi" şeklindedir. Bu deyimi Tanrıyı anarken kullanan Pisagor, Kemale ermiş birçok Yüce insanın bulunduğunu, bu nedenle Tanrının ancak, "Yücelerin Yücesi" olarak adlandırılabileceğini savunmuştu. Bu ifade tarzı dahi, Pisagor'un Ezoterik öğretisi ile Masonik Ezoterik öğreti arasındaki yakın ilişkiyi, bağlantıyı ispatlamaktadır.
Masonluğa göre, doğumdan ölüme uzanan yolculuğun amacı Tekamül olmalıdır. Tekamül yolunda bilmin akıl ve hikmete destek olduğu, bu nedenle de Masonluğun daima akılcılık ve bilimsellikten yana olduğu da vurgulanır.
Daha yukarı derecelerde Ezoterik öğretinin inisiyeye adım adım verilmesine devam edilir. Ünlü Mason yazar Paul Naudon, Masonik dereceleri şöyle sınıflandırır: ilk üç derecede inisiyelere Ezoterik ilk adımlar attırılır ve ayrıca kendilerine hakim olmaları öğretilir. 4. dereceden 18. dereceye kadar olan derecelerde üyeler Evreni tanır ve sevgi yoluyla evrenselleşme hedefi kendilerine gösterilir. 19. dereceden 30. dereceye kadar ise, insanın önce evrenle, sonra Tanrı ile özdeşleşmesi yolları öğretilir. Bundan sonraki üç derece, sadece idari derecelerdir(6).
Tekamül ya da olgunlaşma dereceleri adı verilen, ilk üç derecenin üzerindeki yukarı derecelere devam edip etmemek her Masonun özgür iradesine bağlıdır. ilk üç derecede öğretinin genel bir özeti verildiği için Tekamül derecelerine, doktrini daha yakından tanımak isteyen Masonlar devam etmektedir.
Masonluk, tabiat üstü kuvvetleri ve mucizeleri reddeder. Aklın uygun koşullar altında, dışardan gelecek her türlü engellemeye karşın Tekamül edeceğini savunur. Akıl, tekamülün birincil aracıdır. Tekamülün amacı ise, hakikati aramaktır. insanoğlunun bulabileceği en son hakikat, evrenin varoluşu ve yaşamın sırlarının açılımıdır. Ancak, bu sırlara ulaşabilmek için sadece akıl yeterli değildir. Akıl, insanı bir noktaya kadar olgunlaştırabilir. Bu noktadan itibaren, sezgi işe başlar, çünkü bazı şeyleri izahta akıl yetersiz kalmıştır. Böylece, diyebiliriz ki, ruhun gerçek tekamülünün ve Tanrıya ulaşabilmesinin en önemli aracı, Aklın rehberliğindeki Sezgi gücüdür. insan, Tanrıya ulaşma yolunda büyük bir aleve dönüşebilecek kıvılcımı kendi varlığı içinde saklamaktadır. Önemli olan bu kıvılcımın ortaya çıkartılmasıdır. Bu da ancak, uygun yönde verilecek bir eğitimin yanısıra, sezgi gücüyle mümkündür.
Tümünü Göster