0
Abbasi Halifelerinin paralı Türk askerlerinden meydana getirdiği ordunun başarısı, Türklere olan talebi artırdı ve bu talep önlenemeyen muazzam bir göçün başlangıcı oldu. 9. yüzyılda Türkler, Horasan ve civarında çoğunluğa ulaşmışlardı bile. Ancak Horasan'da hakimiyet kurabilmek için bölgeye yerleşen Türkler, Müslümanlığa geçmek durumunda kaldılar. Çünkü, Müslümanlığı daha önce kabul etmiş bölge sakinleri, başka bir dinden olanları aralarına kabul etmiyorlardı. Türkler, kitleler halinde Müslümanlığa geçiyorlardı. Ancak çoğunluğu, Müslümanlığın Şaman dinine çok daha yakın olan ismaili mezhebini seçiyorlardı. ismaililer de bölgede son derece örgütlüydüler ve büyük bir güç halindeydiler.
Ahmet Yesevi, 12. yüzyılda böyle bir dönemde dünyaya geldi (14). Horasan ve civarında ismaili Dai'lerinin yanısıra, yine aynı mezhebe bağlı Fütüvve örgütü de son derece yaygındı. Kendisi de, inisiye edilmiş bir ismaili Dai'si olan Yesevi, Horasan ismaili tekkesinin şeyhi konumuna yükseldi. Yesevi müridleri halk arasında Horasan erenleri ya da "Baba Erenler" olarak tanındılar (15). Diğer ismaili dergahlarında olduğu gibi Horasan tekkesinde de müridlerin şeyhin emirlerine kesinlikle uymaları, sembolleri ve sırları anlayabilecek olgunluğa gelmek için öğreticilerini sabırla dinlemeleri, sözlerinde ve eylemlerinde kesinlikle doğru olmaları ve ser verip sır vermemeleri beklenirdi.
Ahmet Yesevi, her ne kadar bir ismaili Dai'si idiyse de, kendi tekkesinde bazı değişiklikler yaptı. Mesela, altı aşamalı olan öğretiyi, Fütüvve teşkilatlarını örnek alarak, dokuz aşamaya çıkardı. Yesevi müridinin şeyh unvanı alabilmesi için bu dokuz aşamayı geçmesi ve kurtuluşa ulaşması şarttı. Bu dokuz aşama şöyle sıralanıyordu:
1-Tövbe edenler,
2- Bilginler,
3- Zahidler,
4- Sabirler (Sabredenler),
5- Salihler (Kurtulanlar),
6- Raziler,
7- Şakirdler (Öğrenciler),
8- Muhibler (istekliler),
9- Arifler (Gönül Erenleri) (16).
Her biri birer derece niteliğinde olan bu aşamaların maliklerine verilen adlar, Yesevi'nin bir ismaili olduğunun göstergesidir.