1. 1.
    0
    Uyandığımda saat 4:40'tı. Her filmde kahramanın yatağının yanındaki dijital saatlerden yoktu bende. Kalkıp telefondan baktım. Önümde bayağı iri bir adam. Ellerinden bir şey çıkıyor. Pençeler... Evet, pençeler. Dedim böyle rüyanın ben... Ama hayır... Kanlı canlı karşımdaydı. Bağırmak istiyordum ama korkudan yutkunamıyordum bile.

    -Selam.
    ???
    -Ben Logan.
    (Hani şu bildiğimiz Logan. Wolverine olan Logan.)
    (-Ya de gibtir gece gece!) diyemedim tabii ki.
    -Ne?
    Sadece bu kadar: "Ne?" Olanlara anlam veremiyordum. Herkes biliyor onların hayal ürünü olduğunu. Yazarların yazdığı, Hugh Jackman'ın oynadığı...
    -Ne işin var burada?
    -Tek değilim.
    Gecenin bir vaktinde hayali bir süper kahraman tarafından uyandırılıyorum. Onun tek olmadığını öğreniyorum. Ama öyle bir abazanım ki yanındaki kişinin büyük memeli bir mutant olmasını umuyorum.
    -Kim var?
    (-Ben varım!)
    Ne olduğunu anlayamadan tekrar Logan'a dönüyorum.
    -Sen varsın biliyorum diğeri kim?
    (-Ben! Buradayım. Kafanın içinde.)
    Anladım ki Profesör X de gelmiş. Kafasını gibtiğim... Neyse... X hazretleri de odaya girdi ve her şeyi anlatmaya başladı.
    - Seni gecenin bir yarısında almak zorunda olduğumuz için üzgünüz Batuhan. Ama sana acilen ihtiyacımız var.
    Ben bir süper kahraman değilim. Süper basketbol oynamak dışında hiçbir ekstra gücüm yok. Ne bir mutantım ne de telepat. Benden ne istediklerini sormama gerek kalmadan aklımı okuyan X anlatmaya devam ediyor.
    - Şu an anlayamayacağın bir görev için seni zütürmemiz lazım.
    - Peki ailem, onlara ne olacak?
    - Unuttuysan ben bir telepatım. Seni kampta ya da başka bir yerde düşünmelerini sağlayabilirim biliyorsun.
    - Yani kafalarına bu düşünceyi koyabilir misin?
    - Annene koyarım da baban bana göre değil.
    Ne olduğunu şaşırdım. Aklıma girince adeta süper über mükemmel espri yeteneğimden nasibini almış gibiydi. Ama lafı ben yediğim için Logan'a serzenişte bulundum.
    - Bilge dediğiniz Profesör X bu mu?
    Logan:
    - Buraya geldiğinden beri garip davranıyor. Kendinde değilmiş gibi.
    Aklımda yüzlerce soru vardı. ilki neden Türkçe konuştuklarıydı. Sordum. Aldığım cevap daha şaşırtıcı oldu.
    "Çünkü sen de Türkçe konuşuyorsun."
    Bu kadar güçlü insanüstü varlıkların arasında ne gibi bir önemim olabilirdi ki? "X-Men" dedim. "Gerçekten var mı?"
    "Senin bildiğin anlamda yok. Bir tane malikanede yaşayan onlarca mutant sana da gülünç gelmiyor mu?Devlete karşı çıktıkları zaman bile oluyor. Sana soruyorum. Böylesine özellikleri olan kişiler toplansa neden devleti karşılarına alsınlar ki? Biz zaten devletin kendisiyiz. Söyle bu kadar üstünken neden diğer insanları yönetmeyelim ki?"
    Keltoşun aksine Logan aklı başında biri gibiydi. Ama hemen cevap verdim. "Demokrasi. Eşitlik. Yöneticiyi halkın seçmesi?"
    "insanlar kendilerini yönetecek insanları seçmeliler tabii ki. Ancak onlardan üstün olduğumuz için onlarla eşit olmuyoruz. Bu durumda bizim yönetmemiz gerekmez mi?"
    Adamın dedikleri mantıklıydı. Gece gece de uğraşamazdım zaten.
    - Hadi gidelim. Jetle mi helikopterle mi gideceğiz?
    Birden bire güldüler. Ne olduğunu anlamadım. Sonra karşıda kapıları açılan Renault Clio'yu gördüm. Hayallerim yıkıldı. Profesör X:
    -Dikkat çekmek istemeyiz değil mi?
    Kel her konuştuğunda ağzını yüzünü gibesim geliyordu. Sonra sakinleşiyordum.Yolculuğumuz öğlene kadar devam etti. Süper insanlarla yolculuk yapıyordum ama kırmızı ışıkta bile duruyorduk. Klima çarpıyordu. NTV radyo açıktı. Sokayım böyle süperliğe. Sokayım böyle süper lige.
    Saat 2 gibi bir arazide durduk. Ardından yeraltına indik.
    Sonunda biraz ilginç şeyler görmeye başlamıştım. Buradaki çoğu kişi çizgi romanlardakilere benziyordu. işin garibi küçük detaylar farklıydı. Mesela bu oluşumu Profesör X yönetmiyordu. Apocalipse yönetiyordu. Aslında onu bize kötü tanıtmışlar. Adamın yanına gittiğimde bana Batuhan Bey dedi. TTnet'i telefonda aradığımda bana Batuhan Bey dediklerinden beri kimse bana böyle hitap etmemişti. Bu arada Apocalipse öyle çirkin bir şey değildi.
    Apo'ya neler olduğunu sorduğumda diğer dallamalar gibi lafı gevelemedi direk anlattı.
    "10 milyon kilometre uzaklıkta bir uzaylı türüne rastladık. Onlar da bizim gibi gelişmişlerdi. Bizim onları fark etmemizle birlikte onlar da bizi fark etti ve şu an istila etmek için geliyorlar. Kehanet de bunu doğruluyor. Ama onları durduracak birinin olduğunu söylüyor. O sensin. Bilmeceyi çözüp onları durdurman gerekli. Bilmece şu: 'Kikal çaan anda.' "
    Ben:
    - Ne demek şimdi bu, hem beni Kehanet'le ne zaman tanıştıracaksın?
    - Kafeteryada mola veriyor.
    Böyle süper kahramanlığın... Adamlar dünyayı kurtarırken arada kantinden sucuklu tost yiyorlardı.
    Kehanet'i ilk başta antik Mısır'da söylenmiş bir söz sanmıştım ama o da başka bir mutantmış. Kehanet diye mutant mı olurmuş? Neyse... Bu dalyarak bilmeceyi kendisi uyduruyorsa cevabını da biliyordur mutlaka. Neden söylemiyor ki o zaman? Aklıma böyle düşünceler geldikçe kuduruyordum.
    Kehanet'in yanına gittim. iyi ki de gitmişim. Hayatımda gördüğüm en ilik hatundu. işte bana bunlarla gelin demek istiyordum içimden. Yanına oturdum.
    - Hey, sen kehanet olmalısın.
    - Evet sen de Batuhan değil mi?
    -Bugünlerde de herkes adımı biliyor canım!
    işte bir insan bu kadar pekekentçe konuşabilirdi. Konuşmamı düzelteyim derken daha da berbat ettim.
    - Adın Kehanet ama o kadar da net değilsin değil mi?
    - !!!
    - Hani Kehanet, net ?
    Sıçtım sıvıyorum.
    - Yani demek istediğim madem bilmeceyi sen soruyorsun cevabını da versen de insan ırkı kurtulsa. Gerçi sen bu dünyadan olamayacak kadar güzelsin o yüzden bizleri önemsemiyor da olabilirsin
    Bak bak bak. Laflara bak.
    - Hayır, neden bu kadar garip konuşuyorsun anlamıyorum ama yine de cevap vereyim. Ben sadece bilmeceleri bilebiliyorum. Bir nevi evrensel bilinç. Dünyadaki en saçma bağıntıları kuran adam olduğun için bunu sen çözmelisin.
    Kız gayet güzel konuştu ama verdiğim cevaba bakın.
    - Evrensel bilinç demişsin ama sen tam bir evrensel piliçsin bebeğim.
    Kız kala kaldı. "Noluyor amk?" bakışı vardı suratında. Ben de beynime oksijenin az gittiğini anlayıp oradan uzaklaştım zaten.
    Sırada bilmecenin çözümü vardı. Bu arada uzaylılar Dünya'ya ulaşmak üzereydi ve 5 dakikam vardı. Bilinmeyen teknolojileri sayesinde ışıktan da hızlı gidiyorlardı.Bu da tüm planları alt üst etmişti.
    ---
    Uzaylı Prens gelmişti. Yanında da Kraliçe vardı. "Dünyanızı ele geçireceğiz. Bu anlaşmayı imzalayın."diyorlardı. Tüm mutantlar endişe içindeydi. Uzaylılarla Dünya'nın 1000 kilometre uzağında iletişim kurmuştuk. Çok büyük kayıplar verebilirdik. Ama ben rahattım. Çünkü bilmeceyi çözmüştüm. Herkesin son umuduydum. Uzaylılar da Türkçe konuşuyordu. Neden yadırgadığımı anlamıyordum. Her filmde her oyunda her yerde ingilizce konuştuklarında sıkıntı yok da Dünya'nın en eski dillerinden Türkçe'yi konuştuklarında mı var?
    Herkesin önünde Prens'in karşısına çıktım. Bulmacanın cevabını benden başkası bilmiyordu. Bir gözümle de Kehanet'in memelerini kesiyordum. Offff... Neyse... Başladım konuşmaya:
    -Hey çokoPrens. Bu Dünya'yı ele geçirmek istiyorsan önce beni geçmelisin.
    Neden böyle konuşuyorum anlam veremiyordum.Sonra bilmecenin cevabının içinde olduğu cümleyi kurdum.
    - Beni geçemezsin çünküü annenin kıçı kocaman!
    Herkes bana bakıyordu. Yüzlerinde utanç ifadesi... Ama uzun sürmedi. Çünkü prens dehşete düştü.
    - Hayatımda böyle kötü bir şey duymadım. Böyle kötülük dolu sözlerin kaynağı olan Dünya'yı işgal etmeyi bırakın adımımı bile atamam.
    Anlaşılan Prens nonoştu.Ve zayıf yanı annesiydi.
    Bu arada herkes şaşırmıştı. Kimse buna anlam veremiyordu. Veremezlerdi zaten. Anlam vermek benim işimdi. Benim süper gücüm...
    -Dinleyin millet. Herkes merak ediyor, neler olduğunu analatayım:
    "Bilmece 'Kika lçaan anda.' idi. Geniş düşünün ve mantık aramayın, Kehanet öyle diyor. (bu arada kıza göz kırpıyorum) . Herkesin Türkçe konuşması tesadüf olamazdı. Anahtar şey Türkçem olmalıydı. Ben de kelimeleri düşündüm. Ve çözdüm. SON DAKiKA. Evet son dakika. Aslında orjinali "SONDA KiKA" idi. Ve bilmecede Kika'yı sona atınca... Lçaan anda kika oluyordu. Türkçede iki sessiz başta yan yana olamayacağı için "lça" yı da sona atıyorduk. Cevap "Anandaki kalça" oluyordu. Ne alaka diyebilirsiniz. Ne diyon amk diyebilirsiniz. Ama söylemeliyim. Benim işim bu!"

    Böyle mükemmel bir konuşmadan sonra herkes beni ayakta alkışladı. Ve Kehanet bana verdi.

    Gelecek uzaylı istilasına kadar görüşmek üzere...

    (-Hey Batuhan.
    -Efendim Profesör X.
    -Bilmece "Anandaki kalça"ydı ya.
    -Evet.
    -Aynen.
    -giberim ecdadını gel lan buraya.)

    Daha saçma şeyler için :
    http://absurdsiirdenemeleri.blogspot.com
    ···
   tümünü göster