+7
-2
malesef ekonomiyle aram pek iyi değildir. ne makro anlamda ne mikro anlamda. yani ne bu dıbına koyduğumun dünyasının nasıl bir ekonomik düzen üzerinde yürüdüğünü keşfedebildim bu güne kadar, ne de bir kişi olarak kendimin nasıl bir ekonomik düzen üzerinde yürümem gerektiğini. velhasıl dıbına koyduğumun parası geliyor gidiyor, geliyor gidiyor. çorba parası çıkıyor mu? çıkıyor. ama birader, yaş olmuş otuz her otuz yaşına gelmiş kendini bilmez gibi ben de artık kendimi bilmem gerektiğini ve tez zamanda zengin olmam gerektiğini anladım. dolayısıyla kendime bir hedef koydum: önümüzdeki on yıl içinde yüz tane daire edinmeliyim! bu fikrimi bir yakınıma çıtlattığımda bana dedi ki, en iyi yatırım aracı taksi plakasıymış. allah allah dedim, taksinin plakasının bir hususiyeti mi var? arabayı sarıya boyamakla taksi olunmuyor mu? dedi ki "taksilerin özel plakası var, fiyatı da iki trilyon lira". efendim, bu durum karşısında şaşkınlıktan zütüm öyle bir tavana vurdu ki anlatamam. ben de dedim ki: "e kardeşim, taksi dediğin kaç para kazanır ki iki trilyonu amorti etsin de para kazandırsın?" o da bana taksi plakasına bu parayı veren kişinin parayı amorti etmek amacıyla vermediğini, bir süre sonra daha pahalıya satabilmek için verdiğini usul usul anlattı. işte o an aniden aydınlandım! dünyanın ekonomik düzenini inkişaf ediverdim! bir malın fiyatını ne malın maliyeti belirliyordu, ne de işletince getireceği gelir. sadece tek bir şey belirliyordu: alınıp satılma hareketliliği! yani taksi plakasının fiyatı taksi nesnesinin dünyadaki var oluş biçiminden, işlevleri, kullanım alanları, getirileri ve zütürülerinden bağımsız olarak, sadece ve sadece bir takım manyaklar tarafından alınıp satılıyor olmaları doğrultusunda belirleniyordu. bir şekilde birileri bir şeyleri alıp satmaya başlamış, o şeyin alınıp satıldığı bir borsa ortamı oluşturmuşlardı. ve o şeyin ne olduğunun önemi yoktu. yani taksiyi oradan alıp yerine at yannanı koysak hiç bir şey farketmezdi. düşünün bir, at yannanının tanesini iki trilyona satsak ve bir yıl sonra üç trilyon olacağını garanti etsek, kim at yannanı almaz? ha? soruyorum, kim almaz!? şimdik etiler'de bir bina kiralasak, kapısına "at yannanı borsası" yazsak, memleket çapındaki at yannanlarını alıp satmaya başlasak, bir at yannanı bir yılda yüzde elli kar getirse, taksi plakası manyakları "ıyy, at yannanııı, çok iğraaanç" diye at yannanı almayacaklar mı? at yannanı borsası büyüse, memlekette altından çok at yannanı bulunsa, amerikan dolarından çok at yannanı sirkülasyonu oluşsa, memleket ekonomisi at yannanı üzerinde dönmeye başlasa, farzı misal bir soros, bir fukuyama "biz çok düzeyli ve seviyeli iş adamlarıyız" diyerekten at yannanından uzak mı duracaklar? hayır! hepsi koşa koşa at yannanı borsasının kapısına dayanacaklar! "bize de at yannanı satın! biz de at yannanı istiyoruz!" diye kıçlarını yırtarak feryad edecekler! işte o gün ben at yannanı borsası binasındaki odamda oturduğum döner koltukla onlara doğru dönerek "gibtirin gidin muallakler!" diyeceğim, "yüz tane daire alarak başladığım zenginlik maceramı bütün at yannanlarını alarak nihayetlendirdim. bütün at yannanları bende, ve hiç birini size satmıyorum!". işte o zaman onlar kös kös evlerine dönecekler. bense dünyanın bütün at yannanlarının sahibi olarak mutlu bir hayat süreceğim... sürecek miyim? tabi ki hayır, ben alım satımı durdurunca at yannanı borsası çökecek, at yannanının değeri sıfra düşecek. ben müflis bir spekülatör olacağım, soros moros ise alıp satacak başka bir şey bulacaklar. eşşeğin gibini alıp satacaklar mesela.