+2
bu kadar detaya girmene gerek yoktu aslında. kıssadan hisse.
Önce ona sığınması gerekir insanın. Zira bütün canlı ve cansızların, değişmez kuralların kanun koyucusu o...
Tek yanılmayan, varlığı hiç kimseye muhtaç olmayan, sınırsız tek güç ve tek mucit o...
Bizim bulduk dediklerimizin, fark edip hayrete düştüklerimizin tek sahibi. insanlığın; ona sığınmaktan başka çaresi yok aslında. itaat etmek zorundadır insanlık, kurallarına. Dünyada huzurlu yaşamak istiyorsa eğer; onun istediği doğrultulara yönelmek zorunda olduğunu unutmadan yaşamalı. Çünkü bütün kâinat ve insanlık onun eseriydi. Eserinin huzur içinde bir hayat yaşayabileceğini de şüphesiz ki en iyi o biliyordu...
insanlığın nasıl yaşaması gerektiğinin, insanlığa rehber olmuş kitaplarda bildirmiş ve o kurallara göre yaşamasını istemişti.
Haklara saygı ve dürüstçe yaşamak...
Kişinin mal, can, namus emniyeti...
Huzurlu bir hayat istiyorsak; onun yasakladıklarından mutlaka sakınmalıydık. Onda bir hayır vardır bizler için ve müsaade ettiklerinde huzur ve haz vardı insanlık için.
Fuhuş yasak edilmişse, mutlaka yorumlandığı vakitlerde can alıcı sebepleri de sergilenecektir önümüze.
Bu neslin muhafazası içindi...
Çocuğun gerçek babasını tanıması hakkı elinden elbette alınamazdı.
Mahsul alınacak tarlaya, önüne gelen tohum ekebilme hakkına sahip değildi...
Namus, hayâ ve erdemlilik kavramları yitirildiğinde, toplumlar kaosları yaşayacaklardı elbette.
Aile kutsaldı, dokunulmazlığı vardı.
Kadın erkeğini, erkek kadının paylaşmayacaktı başkasıyla...
Bu, dünya barışı için gerekliydi. Toplumun en küçük çekirdeği olan ailenin dokunulmazlığı olmalıydı bu yüzden...
içki haram edilmişse, aklın muhafazası içindi.
Kişilik yapısının, gururun ve onurun incitilmemesi içindi.
Düşüncenin yanıltılmaması, başkalarının uğrayabileceği haksız davranışlara zemin hazırlanmaması, bedenin zarar görmemesi yatıyordu işin temelinde...
Kumar, emeksiz kazanç; yıkıcı insanları hırsa ve ihtirasa salan kolaycılık demekti.
Kumar oynayanın başkasının cebinde gözü, sayısız düşmanları olacaktı, aile ve toplumun temellerini sarsan bir alışkanlıktı kumar...
Bütün yanılgılar, toplumlarda inançlara olan dayatmaların ürünüdür. Eğitimsizlik ve inancı çağdışı safsatasıyla bir kenara bırakıp, insanlığın atar damarlarını ve huzuru kurutmak için reva görülen bir haksızlık...
Çağlar boyu bu yanılgıların bedelini çok ağır ödemişiz insanlık olarak...
Şeytana gelirsek; o sadece yaşadığımız hayat senaryosunda, imtihan için gerekli bir oyuncudan ibarettir...
Şeytan insanın damarlarındaki kanla beraber dolaşan, düşüncemizle iç içe yaşayan bir kurttur bedenimizde...
Ona küfrederek değil, onu keşfederek zararsız hale getirebilirsiniz ancak...
Peki ya Allah’a inanmamak?
Düşünelim, sanatkâr olmasa, orta yerde eser olur muydu sizce?
Sanatkâr tabiattır desek?
Tabiat kimin eseridir diye sormazlar mı insana?
kendisi oluştu!..
Öylesine akıllara durgunluk veren sistemleri tesadüflerin eline bırakabilir miyiz?
Peki, aynı pencereden bakanların aklına şu soru gelebilir: Allah’ı kim yarattı?
Onu kim bunu kim diye yola çıktığımızda, her şeyin sahibi olan tek güç çıkacaktır ortaya. Her varlığın kendisine muhtaç, kendi varlığı hiç bir varlığa muhtaç olmayan, başlangıcından ve sonundan söz edilemeyen bir güç çıkar karşımıza. işte o, bütünü kâinatın yaratıcısı ve tek sahibidir.
Siz isteseniz de istemeseniz de o, sınırsız ve tek güçtür...
Tabiatı güç olarak göstermek mantıksız bir üstün körü düşüncedir.
Bütün ihtiyaçlarını insana sunan tabiattır ama tabiat proje hazırlayabilir mi?
Hava, su ve güneş olmasa ve aklımıza gelmeyen diğer elementler; toprak ne yapabilirdi tek başına?
Bunun tersini savunmak kaçıştır, ispat olmaz. Unutmayın sıkıntılı anlarımızda sığınak arayan birer eseriz ve sahibimize yakarırız üstesinden gelemediğimiz sıkıntıların sonunda...
Düşünen, hisseden, sevinen ve acı çeken, merak eden, korkan ve hatta korkunun etkisiyle tepkisini çoğu kez isyana çeviren birer cihazdan ibaretiz.
Donanımlı, hırsı, ihtirası ve arzuları olan bir şaheserdir insan. insan bedeni akıl almaz bir donanımda...
Beyin, göz, kulak, burun, kalp ve ciğerler, damarlar, kaslar, sinirler ve sair...
Duyan, soluyan, gören, işiten, algılanan, incinen, sevinen, hisseden, duygulanan müthiş bir cihaz...
Bırakın bünyemizdeki sayısız fabrikaların; bizim bilincimiz dışında görev başında oluşunu, en basit olarak algılanan bağırsaklarını düşünebilse insan, inanması ve yaratıcısına saygıyla bağlanması için yeterde artardı bile...
Onlar ki; yediğimiz besinlerin analizini yaparak, ihtiyacı olan organlarımıza ve gerekli bölgelere dağıtımını yaparak çalışan fabrikalar...
Besinleri ayıran, kanı yapan, bağırsakları ve görevlerin inceleseniz inanmak için yeterli...
Sadece o bağırsaklardaki ihtişamı bile tesadüflerin eline bırakmak ister miydiniz?
Tümünü Göster