1. 76.
    +2
    Eve gittiğimde geçti, bira içmiştim bikaç tane liseli kafası tabi kafa biraz güzeldi. annem ağlıyordu kapıyı açtığında odasına geçti, içeri geçtim babama baktım oturuyor öylece. birisi mi öldü falan dedim ilk, anlayamadım. ailem olunca söz konusu kendi dertlerimi unuturdum. annemin yanına gittim teselliye. babam gençken annemi aldatmıştı birkaç kere. sonuçta öyle bir dedem vardı ki... buna da şükür. annem başladı lafa;
    "yine oldu." dedi, ağlıyordu, daha fazla konuşamadı. çok sinirlendim, yapmayacağını söylemişti, ikimize de söz vermişti.
    gittim içeriye direk, açtım kapıyı çarptım, babam bana baktı. babam da sarhoştu, ama o harbiden sarhoştu. ayağa kalksa duramayacaktı ayakta, bağırmaya başladım;
    "söz vermedin mi sen bize, şerefsiz bir baba olmayacaktın hani?! Bir daha olmayacak diyordun hani ne oldu yaptın yine?!" çok sinirliydim, sesim tüm mahallede yankılanıyordu, yanımızda balkon kapısı vardı, açıktı. babam birşey diyemiyordu, yüzüme de bakamıyordu, sanki çocuğummuş gibi kızıyordum, bağırıyordum ona. sonra ben de duraksadım, sesim sakinleşti. ben de o kadar iyi biri değilim, "bugün ben de aynı taku yemedim mi?" diye sordum kendime. babama çekmekten korkuyordum açıkçası. ama birçok özelliğini de seviyordum, babalık yapmıştı. babalıkla kocalık aynı şey değildi sanırım. anlayamıyordum. hiçbir insan tamamen iyi olamaz, tamam kabul ediyorum. ilkokul mezunu bile olmayan birisine göre çok gelişmişti. ama neden bunu yapmıştı, en son düşüncelerimi kafamdan attım ve;
    "senden nefret ediyorum, şerefsiz, yavşak, gibeyim senin gibi babayı!" dedim. en son alkol alıp sorumsuzca ralli yapmıştı. mıcıra giren arabanın arkasını toplayamayınca kayaya çarpmıştı, uçurumdan yuvarlanıp 3 takla atmıştık. beni tutan adamın kolu kırılmıştı. o olmasa uçup gitmiştim, rahmetli şuan öldü nur içinde yatsın. araba yan durmuştu, beni çıkartmıştı, işte orada ona sövmüştüm. durmak bilmiyordum, "haklısın oğlum" deyip duruyordu. aynı şekilde sövdüm ona burada da. ama buradaki cevabı haklısın oğlum olmadı. kalktı, bir tane tokat geçirdi, sonra bir tane daha, ama yorgundu, sallanıyordu. tokatları yumruğa döndü, bir yandan ayakta zor duruyordu, düşmesin diye tutmaya çalışıyordum. bir yandan dayak yememeye çalışıyordum. kötü bir durumdaydım açıkçası. sonra dayanamadı oturdu koltuğa, çarptım kapıyı çıktım. ağlıyordum ama yediğim dayaktan değildi, sinirdendi. salondan çıktığımda annemin hıçkırıklarını duydum. direk yanına gittim, yatakta oturmuş ağlıyordu. hiç düşünmeden söyledim;
    "neden ayrılmıyorsun?"
    "sen varsın, okuyorsun, ayrılamam. çalışmasına çalışırım ama bugün üniversite mezunları bile iş bulamıyor oğlum. ben sana nasıl bakayım?" dedi. kız lisesini bitirmişti annem, dokuz eylülü mü ne kazanmıştı. hemşire olacaktı o zamanlar dar görüşlüymüş herkes. babam bir de üniversiteni bekleyemem, doktorların *** mu olacaksın demiş, göndermemiş. zaten annemin son söylediğinden sonra anladım ben hayatın o kadar kolay olmadığını. benim çektiğim acı neydi ki? yıllarını ada sonra sevilme, boşlukta kal. yapacak birşeyin de yok. sanırım ben olsam atlardım camdan. sonra kapının çarpma sesini duydum, anneme baktım.
    "gibtir oldu gitti." dedim. gittim peçete getirdim, yanına bıraktım. tüm akşam yanında durdum. ertesi gün de pazardı zaten. annemin uyumasını bekledim, ağlaması kesildiğinde uykuya dalmış olacaktı, bekledim... bekledim... o kadar kısa sürmedi bu ağlama sanırım. ama en sonunda uyudu. ben de gittim açtım bilgisayarı, boşanmadan sonra tazminat olaylarını falan araştırdım, yattım sonra. yatınca kendimi düşünmeye de fırsat buldum. ona mı benziyorum diyordum, ortak yönlerimizi buldukça, yağmuru, gizemi düşündükçe. o tokatın beni yıktığını görünce, kendimden daha da nefret ettim. sanki kendimi sevmiyordum. sanırım bir insanın intihar girişimi sadece üzüntüden, terkedilmekten olmuyormuş. o gün anladım en büyük intihar sebebinin kendinden nefret etmek olduğunu. kendinden başkalarını kurtarma isteği olduğunu...
    ___________________________
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster