1. 1.
    0
    şunu söylemek mümkün değildir;

    yani, “bu iş içerisinde hiçbir şekilde hata yapmamıştır direnişçiler” söylemini geliştiremeyiz ama şunun altını çizmek lazım,

    “o araçları yakanların nasıl üsküdar’da örgütlendiğini, onları örgütleyen hangi teşkilat olduğunu çok net biliyoruz” sadece bunu delillendirmemiz an meselesi; onların o direnişle, o direnişin kendi pratiğiyle alakası olmadığını çok net biliyoruz. provokatörlerin araya karıştığının farkındayız. bununla ilgili itidal çağrıları yaptık; “aman haklıyken haksız duruma düşmeyelim, bu gerçekten barışçıl bir eylem olarak sürsün çünkü biz barışçıl yollardan da bu iktidarın kifayetsizliğini, geçmiş iktidarlardan aldığı mirası –o sağ muhafazakâr ve baskıcı rejimi- katbekat arttırarak sürdürdüğünü” dile getirdik.

    bu direnişi biz bu şekilde barışçıl yollardan da kazanabileceğimizi biliyoruz. bunun son derece net bir şekilde farkındayız. yani ankara’da insanların üzerine sürdüler araçları! (- evet) insanlar bunu gördü! mehmet ayvalıtaş nasıl öldü, detaylarına vakıfız. sürekli siyasetin içerisindeyiz. yani “mustafa sarı’ya üzülmediniz mi(?)” diyeceksiniz, -polis memuruna-! polis vazife selahiyetleri kanunu’na –eğer yanlış biliyorsak hukukçular bizi düzeltsin- “bir zanlı, bir eylemci, bir protestocu demokratik hakların dışında bir tutum geliştiren kişi kontrol altına alındıktan sonra polisin onu darp etmesi suçtur!” biz yerde tam olarak kapaklanmış insanların, baygın insanların dövüldüğüne şahit olduk bu eylemler esnasında. daha önce de olmuştu, 1 maıs’ta da olmuştu. yani mustafa sarı köprüden düştü, hayatını kaybetti… -eşi hamiledir, beş aylık hamiledir- o çocuğu babasız bırakmaya, o şekilde o polisi güdülendirmeye kimin hakkı var? kimin hakkı olabilir? ama aynı şekilde ilk gün, eylemin ilk günü üç tane direnişçi köprüden düşüp can havliyle kaçarken yaralandığında, gidip onları yerde yatarken gaz bombalarına tabi tutan yine polisti. ve biz bu polis teröründen sıkıldık, bıktık, yıldık. yeter yahu! yani hiç mi utanmıyorsunuz, evinize gittiğiniz zaman karınız gözünüze bakmıyor mu, bu eylemlerin içinde olduğunuzu bilmiyor mu, çocuğunuzun gözüne nasıl bakıyorsunuz? ne gerek var buna? adam zaten senden kaçıyorsa, onu yakalama telaşıyla –sana taş atmamışsa, bilye atmamışsa- bakın sürekli bir molotof, sürekli sürekli bir çelik bilye söylemi var bu hükümetin.

    dilan, dilan alp; hey tekstil işçisi ali abi’nin kızı; onunla ilgili dediler ki, “kriminalistik belge vardır, record’ı vardır, kaydı vardır, örgüt üyesidir”; hiçbir örgüt üyesi çıkmadı dilan! “elinde molotof vardı” dediler, gözü yanmasın diye sirke şişesi taşıyordu. bütün bunların ispatlanmasına rağmen vali -ki aynı validir, 1 mayıs’taki valiyle direnişteki, gezi direnişindeki vali aynı validir- aynı umursamazlıkta devam ediyorlar!

    “sessiz bekçi” adında bir silah edinmiş vaziyette bu emniyet; manyetik dalgayla insanın ağzını yüzünü uyuşturacak şekilde hareket edemez, geçici olarak hareketsiz bırakacak şekilde; bu silahı denemek için fırsat olarak görüyorlar bu eylemi! bizim elimiz tetikte.

    - son dönemde zaten polisin kullandığı silahlar da çok tartışmalara yol açtı, örneğin bu taksim gezi parkı eylemlerinde, yurt genelinde işte önce biber gazıyla başladı sonra portakal gazı dendi. sonra içeriğinin bilinmediğine yönelik, bunların denendiği kişiler konuştu. çünkü yarattığı etkiler çok farklı! bu kadar acımasızca bunlar nasıl kullanılıyor, güvenlik güçleri tarafından? yani kanser yapacağı, yapması bile –yapılan araştırmalar onu gösteriyor- “bu kullanılan gazlar uzun vadede kanser yapıyor”, böyle bir araştırma var. buna rağmen halk üzerinde bu silahlar nasıl kullanılır?

    lale hanım, çok kısa kısa sorular soralım, zihin açıcı sorular kurtaracak zaten bizleri;

    alışveriş merkezinde, dumansız hava sahası ihlali yapan iki tane sivil polisin garson tarafından uyarılmasını müteakip nasıl ayağa kalkıp hiddetle, şiddetle o garsonu darp ettiklerinin görüntüleri var bizde.

    kural koyucu, kurala herkesten önce uyması gereken kişi değil midir?
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster