1. 1.
    0
    nasrallah’la ilgili golan tepelerinde kuseyr’deki çatışmalarda taraf olmuş hizbullah’ın lideri nasrallah’ın sağlık durumuyla ilgili yalan haberi anadolu ajansı’nın ürettiğini tespit etti. (- evet)

    biz bu utançların neden parçası oluyoruz?

    biz reyhanlı meselesinin, bu kadar çabuk günden değişmesinden ötürü unutulmasını istemiyoruz! (- evet, evet) reyhanlı’daki acımız tazedir bizim. sadece reyhanlı da değil, hatay aslında sembol bir kentti, hepsi sembol kent olarak yaşamıştı, hoşgörünün başkentlerinden biriydi mardin’le birlikte… pek çok etnik kökenden gelenlerin pek çok farklı lisanı konuşulduğu, pek çok farklı inanç grubunun birlikte yaşama pratiğine sahip olduğu bir kentti. biz, reyhanlı’da da canımız yandı. abdullah’ın meselesinde –abdullah cömert’i kaynettik biliyorsunuz- abdullah cömert meselesinde de canımız yandı. e başka gerekçelerimiz de var bizim aslında; hatay’da yapılan zulümle ilgili, el-nusra cephesinin, oradaki konuşlanmasıyla ilgili yani bu ülkeyle ilgili…

    - yani bu konuda da şimdi, -yine araya gireceğim özür dileyerek- yine biraz suriye politikasına girmek istiyorum ben, reyhanlı neden oldu? o kadar çok uyarı yapıldı ki, sınırdaki o zafiyete ilişkin -güvenlik zafiyetine ilişkin- ama reyhanlı resmen göz göre göre oldu. bunu artık söylemek sanıyorum sakıncalı değil. buna rağmen hâlâ geri adım atılmış değil o konuda da suriye konsunda da. hiçbir arttırılan önlem yok orada. mobese kameralarıyla ilgili –biliyorsunuz- çıkan haberleri…

    + gümrükte iki tane vardı. şehir içerisindekilerin hepsi, tamamı devre dışı bırakıldı. daha önce de dile getirdik lale hanım, tekrar söyleyelim; bakın, dezenformasyon için twitter’dan sorun yaratıcı olarak bahsediyor ya başbakan (- evet, baş belası diyor) “ya bu k… lanet olsun buna” falan diyor. ama twitter üzerinden bu insanlar dezenformatif bilgiyi kendileri yaydılar; patlama esnasında kullanılan araçların plakalarını, kullanılması muhtemel olan diğer enstrümanları biz reyhanlı belgeleriyle birlikte yayınladık. redhack olarak biz bu yayınları yaptık. ancak, patlamadan sonra bu araçların plakalarının, bizim yayınladıklarımızla tutmadığı gibi iddia ortaya atıldı… ve henüz savcılık açıklaması gelmemişken yapıldı bu açıklama. reyhanlı’da çukur açıldı yerde ama çukur, sanki orası delil toplanacak olay mahalli değilmiş gibi bir anda belediye ekiplerince temizlendi, oradaki her şey, bütün deliller moloz yığını kabul edilip hurdalığa zütürüldü, oraya dolgu yapıldı, asfaltlandı.

    yani bu meselenin aydınlanması zaten (biraz kesinti var burada, devam ediyor) dışişleri bakanı sergei lavrov (rusya dışişleri bakanı) “bu gaz nereden geliyordu, nereye gidiyordu, bunun izahını bize bir verin” dedi “sayın türk yetkililer” dedi. bakın bu kepazeliğe bir son vermek lazım.biz bütün sınırlarımızda barışçıl ilişkiler geliştireceğiz iddiasında olanlar, bunun hâlâ böyle olduğunu söylemekten ar damarları çatlamadığı için utanmayanlar… yani, herkesle sorun yaşar vaziyetteyiz.

    biz bunun bir parçası olmak istemiyoruz.

    biz bunun bir parçası olmadığımızı türk halkı olarak suriye yönetimine anlatabildik ama kendi yönetimimize bir şekilde anlatamıyoruz! anlatamıyoruz, anlatamayacağız muhtemelen.
    yani ,adana’da ölen polis memuru; mustafa sarı: niye ölüyor bu insanlar? niye ölmek zorundalar? yani nasıl bir mantıktır bu; yaşamdan çok ölüme inanan bir iktidar pratiği dünyanın neresinde kabul görmüş ki, biz kabul edelim?

    ha, şunun da altını çizelim;

    bakın, bu eylemler esnasında en çok unutulan insanlardan bir tanesidir; mehmet ayvalıtaş’ı unutmuş değiliz. ethem sarısülük’ü -diğer belediye işçisi-, gözünü kaybedenler, kafasında dikişler olanlar, yoğun travmada –duran meselâ (duran akbaş)- can çekişiyor ama bir kişi var, biliyor musunuz lale hanım(?) adana’da kağıt toplayan bir çocuk var, öldü! (- o nasıl öldü işte?) “o çocuk da o kargaşanın içerisinde köprüden düşen polisle beraber öldü” diye bilgimiz var. ama kağıt toplayan çocuğu kim ciddiye alsın ki? sürekli 3 çocuk yapmaktan bahsedenler, orada bir kağıt toplayan çocuk ölmüş, bunu niye ciddiye alsınlar ki?

    çocuklar bu ülkede -2 buçuk yaşında kübra acından öldü- acından öldü! çocukalrına bakamadığı için 26 yaşındaki anne –biz ismini e.a. diye biliyoruz çünkü hep bir kısaltmadır bu ülkede yaşanan zulümler- yani, o kendini astı!

    burada insanlar ölüyolr; toki bodrumunda da ölürsünüz bu ülkede, bugün zonguldak’ta yeniçeltek’te maden ocağında da ölürsünüz, yani bugün “metin göktepe” gibi “duvardan düşer” ölürsünüz! sonra bir gün tepenizde savaş uçakları belirir, roboski’deki 34 kişi gibi de ölürsünüz. afyon’da cephanelik patlar, “25 tane” asker olarak ölürsünüz; “kız vermiyorlar” gerekçesiyle askere gittiğini bildiğiniz çocuklardan bir tanesi diğer 11 arkadaşıyla “afgan dağlarında” –bizim ne işimiz varsa afgan dağlarında(?)- “nato çerezi” olarak ölürsünüz; yani sürekli ölürsünüz bu ülkede!

    taksim… taksim direnişi bize biz olduğumuzu hatırlattı.

    sürekli dışlanan, ötekileştirilen kim var ise hepsi bir şekilde bu davanın, bu direnişin bir parçası oldular. sanatçılar çıktılar ortaya. hepsini tanıyorsunuz, biliyorsunuz. ya “tiyatroma dokunma benim, benim söz hakkımı elimden alma” dediler. eşcinseller, -hepsine teşekkür ediyoruz- o direnişte yara saran, kandi yatağını yaralılara açan, su veren, pansuman yapan eşcinsellere teşekkür ediyoruz. orada olan alevi, kızılbaş, hacı bektaş veli kültür derneklerine, vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına, eczanesini açan, su veren esnafa, hepsine teşekkür ederiz.

    sürekli yansıtılmaya çalışılan şudur;

    “bu direnişçiler araçları yaktılar, yıktılar, o kadar zarar verdiler”

    bakın, bunun aksini çok rahatlıkla söyleyebilecek durumdayız. görsellerimiz var…

    - ama bütün bunlara rağmen, görsellere, biz işte günlerdir burada durmadan yayın yapıyoruz, buna rağmen hâlâ öyle olduğunu iddia edenler de var türkiye’de.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster