0
türkçe olimpiyatları’nda kenyalı çocuğa ezberlettikleri “gülpembe” şarkısından mı bahsediyorlar? sanattan anladıkları, “gülpembe” şarkısıyla “beraber ıslandık yağan yağmurda” derken obama’yla şemsiye altına girmelerinden mi ölçü alınacak; bu mudur sanat?
- aslında şimdi akp’nin sanata, özel hayata… biraz bunları da konuşalım istiyorum çünkü bunlar hep üst üste geldi belki bu taksim gezi parkı eylemi devamında olan olayların patlaması bundan kaynaklanıyor. alkolle ilgili geçtiğimiz haftalarda yeni bir düzenleme yapıldı. sizin az önce altını çizdiğiniz, sanata yapılan müdahaleler birçok salonun ülkede kapatılması girişimi var, hâlâ da bu girişimler sürüyor. yargıya müdahale var. o kadar çok yerde müdahale var ki, hepsi birleşti ve başlığı “taksim gezi parkı” oldu, diyebilir miyiz, bütün bu birikimlerin?
+ kesinlikle! orada bir birikim var. oradaki birikimi biz nasıl yorumluyoruz, orada aslında bir de sinerji var! yani birisi, türkiye’nin değişik yerlerinden, yurtdışından dinleyen dostlar için şöyle küçük bir not düşelim isterseniz;
biz taksim’deydik, taksim’deki dostların arasına karıştık, illegal olmamızın, (g)izleniyor olmamızın, fikirlerimizin önüne geçmesin diye suretlerimizi afişe etmemiş olmamızın avantajıydı. bir köşedeyiz, onlar yoga yapıyorlar, diğer tarafta namaz kılıyorlar. birileri kitap okuyor, birileri gitar çalıyor. ama hiç kimse ne bir tacizde bulunuyor diğerine… ne bir baskıda, dayatmada bulunuyor diğerine… hatta bugün cuma namazı kılındı, cuma namazı esnasında devrimci müslümanlar namaz kılarlarken devrimciler “aman bir provokasyon olmasın, bir saldırı olmasın, bir taciz, bir rahatsızlık olmasın” diye etraflarında set oldular, saygıyla onların kendi ritüellerini gerçekleştirmelerine yardımcı oldular. ama aynı devrimci müslümanlar, polis gazından kaçarken, o tazyikli sudan kaçarken, can havliyle camiye ayakkabılarıyla girdiler diye başgünahkâr ilan edildiler.
bakın, biz din eksenli bir grup değiliz. marksist-leninist bir örgütüz, bnu açıkça söylüyoruz, devirmci pratikten gelmeyiz, 16 yıllık geçmişimiz içerisinde biz bu kadar dezenformatif bilginin yayıldığı, insanların bu kadar aleni bir şekilde karalandığı bir dönem hatırlamıyoruz.
aramızda yaş grubu itibarıyla 12 eylül dönemini hatırlayan militanlarımız da var. ama böyle bir gerçeklik yok, böyle bir baskı yok, böyle bir mağduriyet yok! yani, kalkıp “içki içtiler” deniliyor hatta işi abartıp “toplu ciks yaptılar” a getiren haber siteleri var. yani, bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir insanlıktır, bu nasıl bir onur anlayışıdır, çok tartışılası bir noktada bugün? yani, aslında söylemeye kalktığınız zaman o kadar çok şey var ki, söyleyebileceğiniz.
- peki, yani şu mudur, sizin bu söylediğiniz bilgi kirliliği, işte birçok haber sitesinde yapılan haberler, az önce anlattıklarınız, bunlarla kafalar mı karıştırılmaya çalışılıyor, bir noktaya ulaşmak için?
+ şimdi, çevrecilikten bahsediyorlar lale hanım. çevrecilik meselesini üç-beş ağaç meselesine indirgemek, meseleyi dezenformatif olarak basitleştirmek demek zaten. eğer mesele sadece üç-beş tane ağaç olsaydı, bugün amerikan büyükelçiliği… yanıtlayamadığı soru, “atatürk orman çiftliği’nin mülkiyeti size mi devredildi”nin bir cevabı olurdu. amerikalılar dönüp dediler ki, “bu sorunun muhatabı biz değiliz”. “almadık” demediler! şeyi de hatırlıyoruz, yani “atatürk orman çiftliği arazisinde 60 yıllık sedir ağaçları, oranın birinci dereceden sit alanı olmasını sağlıyor”. ama o ağaçları 20 yıllık göstererek orayı üçüncü dereceye indirgediler ve inşaata başladılar. başbakanlık konutu olarak yürütüldüğü söyleniyordu.
çok net söyleyebiliriz; tpao’nun özelleştirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmış vaziyettedir. biz “canbaza bak” numarasını kabullenemeyecek bir örgütüz. redhack bunun da altını çizdi. yani biz, gezi direnişi can havliyle insanlar kaçışırken, bu tepkileri verirken böyle bir hamle bekliyorduk. tpao’nun özelleştirilmesinin, yani yer altı zenginliklerinin ve doğal kaynakların rahatlıkla satılabilmesinin de önü açıldı bu esnada.
üçüncü köprü için kesilecek milyon tane ağaç varken –bakın ısrarla söylüyorum- artvin cerattepe yağmalanırken, artvin cerattepe’de çok ciddi maden gerekçesiyle çok ciddi bir doğa katliamı vardır zaten.
kaç yıldır söylüyoruz; kaz dağları, kaz dağları’nda çok ciddi bir yağma, talan kültürü vardır zaten işlemekte olan. bugün en son van erciş’te çekilmiş görüntüler var; otobüs durağında kendi kendine işe gitmek için bekleyen insanlara toma’ların saldırısı var. bunları görmezden mi geleceğiz? bütün dünya bunları görüyor, “onlar kendilerine baksın” diyorlar.
occupy wall street eylemi, “wall steert’i işgal et” eylemi bütün dünyaya yayılmıştır, antarktika dışında bütün kıtalarda karşılık bulmuş bir eylemdir ama bütün occupy eylemlerinin kökeni neresidir, biliyor musunuz lale hanım? (- evet)
tekel işçilerinin direnişidir, ankara’dır!
- değil mi?
+ evet, bunu böyle değilmiş gibi yansıtmaya çalışıyorlar. bugün polis kasklarını kapattı, “kasklarla ilgili soruşturma açacağız” dedi içişleri bakanı. içişleri bakanı, 1 mayıs’ın hesabını verebilmiş değildir hâlâ! 1 mayıs’taki yaralanmaların, 1 mayıs’taki polis terörünün, şiddetin karşılığını verebilmiş değildir, cevabını verebilmiş değildir.
kaskların kapatılmasıyla ilgili eğer yeterli gerekli delile ihtiyaçları varsa biz bugün “kıyamet projesi” ismi ile sosyal medya hesaplarımız üzerinden bize ulaştırılmış belgeleri yayınladık. “ulaştırılmış” diyorum çünkü insanlar artık redhack’i ana medyadan daha güvenilir buluyorsa herkesin oturup takkesini önüne koyup bir düşünmesi gerekir.
bizim mail adreslerimize, bizim iletişim adreslerimize insanlar belge gönderiyorlar “bakın bunu görmelisiniz” diye. ulaştırılan belgelerin bir tanesinde şu vardı lale hanım:
“polisin her tür eylemi her tür ortamda dijital kayıt altına -görsel araçlar vasıtasıyla kayıt altına- alması talimat var.”
yani bugün çıkıp “biz bunu görmedik, duymadık, bilmiyoruz, orada deildik” deme lüksü yoktur polisin. ve herkes yasalardan hareketle bir şeyler söylüyor, bakın alkol yasağından biraz önce bahsettim, alkol yasağında çok farklı şeyler de yazıyor. hani bu halkın ihtiyaçlarını karşılayamayan yasalardı bunlar? 12 eylül artığı yasalardı bunlar? niye sırtınızı oraya dayıyorsunuz? sanki memlekette herkes alkolik dolaşıyormuş, madde bağımlısı dolaşıyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. e ayyaş söylemi de bunun bir uzantısıdır, diğerleri de bunun bir uzantısıdır. ama yani ülkede hem namaz kılanların hem içki içerim diyenlerin oranı %41!
- peki şimdi hazır söz açılmışken bunu da sormak istiyorum ben; bir yandan bu yasalarla müdahaleler yapılıyor ama bir yandan da bununla ilgili söylemler var çok tahrikkâr buluyor musunuz bu söylemleri? örneğin, alkol yasasıyla ilgili, işte bir “ayyaş” söylemi var, kürtaj yasasıyla ilgili “her kürtaj bir uludere’dir” söylemi var… ve buna benzer aslında şu anda çoğaltabileceğimiz birçok söylem var. bu söylemleri ve bunların bu kadar cesaretle söylenmesini, bu kadar üstüne üstüne giderek söylenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
ya bu fütursuzluklarının hepsini biz değerlendiriyoruz sosyal medya hesaplarımız üzerinden ama şunun altını çizmek lazım, yani, “bizim elimizde başka bilgi ve belgeler de var”. alkol yasağından bahseden insanlar, bugün bu ülkede “en fazla rakı çeşidini biz yayınladık/piyasaya sürdük”, “40’tan fazla rakı çeşidi var memlekette, aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorsunuz zaten” söyleminin sahibidir aynı zamanda. (- evet)
bakın şu soruyu biz daha önce sorduk, burada yeri geldi madem, tekrar soralım;
“takiyye, yani inandığının aksini söyleme sözcüğünü bu ülke hangi iktidar döneminde öğrendi?”
“biz takiyyeyi biliyor muyduk akp iktidarından önce?”
“en fazla şans oyunu, lotarya, iddaa, endüstriyel futbol artığı ne kadar kepazelik var ise, bunlar hangi iktidar döneminde yaygınlaştı; sayısı kaç iken kaç oldu?”
bunu söyleyecek insanların kalkıp 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeninin olmaması lazım! 50 kilo esrarla yakalanmış bir yeğeni vardır başbakanın, bunu ciddi bir kitle bilmektedir, bilmeyenlere belgesiyle, tarihiyle biz ulaştırmayı taahhüt ediyoruz.
Tümünü Göster