1. 1.
    0
    devamı...

    "Ardından Beşiktaş’ta Çarşı ekibinin zor durumda olduğunu öğrendik ve 20.00 sularında Kabataş üzerinden Beşiktaşa doğru harekete geçtik. Beşiktaş tam bir savaş alanıydı. Gazdan göz gözü görmüyordu. Her an üzerinize bir gaz bombası düşebilirdi. Art arda yere yığılıyordu insanlar kanlar içinde. Bunu yapanlar Türk Polisi idi. Vicdansızca taş atıyorlar ve gaz bombalarını direkt insanların üzerine atıyorlardı. Tazyikli suya değinmiyorum bile… Bir an o kadar yoğun bir gaz bombardımanı oldu ki, görüş neredeyse 5 metreye düştü. Artık sadece insanların inlemelerini duyabiliyordum, tek başımaydım. Her duyduğum sese yöneldiğimde gördüğüm manzara içler acısıydı. Yere yığılmış, pes etmiş, ölmeyi bekleyen genç kızlar ve kadınlar ya da çaresizce yön bulmaya çalışan erkekler. Gücüm yettiğince kadınlara yardım ettim, ayağa kaldırıp, geri çekene kadar ilaçlı suyla yüzlerini yıkadım. Gerek sırtımda taşıdım, gerek kollarına girdim. Yön bulmaya çalışan erkekleri ilaçlayıp geriye çektim. Bu olay bu şekilde uzun bir süre devam etti ve artık tükenmek üzereydim. Derken polislerin yaklaştığını gördüm yoğun bir gaz bulutu içerisinde ve hemen önümde yerde yığılmış bir kadın vardı, yanında da 17 yaşında kızı ağlıyordu annem ölüyor diye. O an hissettiklerimi anlatmam için ne yazık ki hiçbir dilde yeterli kelime yok. Kadını sırtıma alıp kıza koşmasını söyledim. 10-15 adım atmıştım ki sırtıma gelen bir tekmeyle yere yığıldım. Anlamıştım, polis yetişmişti. Kadını korumak için bağırıyordum, ona dokunmayın diye. Bu sırada her yerimden darbe alıyordum, üstüne bir polis te biber gazı sıkmaya devam ediyordu yüzüme 5cm mesafeden. Ardından bir polisin “ Yeter vurmayın üzerimize kalacak, direnmiyor zaten!” diye diğerlerini tutmaya çalıştığını gördüm. Fakat aynı anda 5 çevik kuvvet polisine karşı direnmek zaten mümkün değil… Sadece insanlara yardım etmek için orada olduğumu, hiçbir şiddet yöntemine başvurmadığımın kamera kayıtlarıyla görüleceğini söyledim fakat nafile. iki polis koluma girip kelepçe takmaya çalıştılar arkadan, onlara omzumun önceden çıkık olduğunu ve tekrar çıkabileceğini, önden takmalarını istediğimi söylediğimde önce biber gazı sıkıp ardından sert bir cisimle ağzıma vurdular. Bu arada duyduğum küfürler ve hakaretler, kendisine saygı duyan bir insanın asla başka bir insan evladına etmeyeceği türden cümlelerdi. Ne teröristliğim kaldı, ne vatan hainliğim, annemi zaten hiç rahat bırakmadılar. Benim Türk olmadığımı, Manukyan torunu olduğumu iddia eden bilinçsiz ve eğitimsiz polis, bu direnişin sadece Türkler’e ait olduğunu sanıyordu. Fakat bu direniş bu topraklarda yaşayan herkesin direnişiydi, Ermeni’si, Kürt’ü, Türk’ü herkes tek vücut olmuş ve şanlı bir mücadele veriyordu. Dayak yiyeceğimi bildiğim halde dayanamadım ve ona, bu vatanı onlardan daha çok sevdiğimi, sırf bu yüzden safımın bu taraf olduğunu söyledim, yaklaşık 2 sn. içinde iki tarafımdan ağzıma yine sert bir cisimle vuruldu. Biber gazı beni bitirmişti. Bütün bitkinliğin üzerine, nefes alamamaya başladım. Ve dayanamayıp yalvardım, “Durun 1 dk. Nefes alamıyorum, izin verin soluklanayım.” Cevap ise şaşırtmadı; “Biz seni gözaltı aracında s.ke s.ke iyi ederiz merak etme!” Artık başıma ne geleceğini çok daha iyi biliyordum. Beni ite kaka gözaltı otobüsüne getirdiler ve üstümü en ince yerine kadar aradılar türlü hakaretler eşliğinde. Ardından kimliğimi alıp beni otobüse bindirdiler. Fatih isminde bir komisere bana edilen hakaretler hakkında şikayette bulunuyordum, o böyle bir şeyin olmayacağını inatla savunurken. O sırada beni tutuklayan çevik kuvvet mensubu, “Amirim işte şerefsiz bu!” dedi. “Bakın şerefsiz dedi” dedim. “Vallahi ben duymadım” dedi… Özür dileyip sustum çünkü giderek endişelenmeye başladım. içeride bulunan Yusuf adında bir polis memuru adeta bir insanlık timsaliydi, çamura düşmüş altındı. Gizli gizli bize su verdi, sakinleştirdi.

    Derken içeri bir vatandaş daha getirildi. Burnundan şelale gibi kan boşalıyordu. Hemen ilk yardımını yapıp kanı durdurdum. Fakat burnu kırılmıştı. Adamın gururu daha fazla kırılmış olacak ki sürekli isyan edip duruyordu kendisine yapılan muameleye karşı. Ancak yarım saat sonra! bir ambulans geldi ve arkadaşı aldı. Bu süre zarfında, eylemden ve gazdan bunalmış olan polisler tek tek içeri girip türlü işkenceler yapıp stres atıyorlardı. Önümüzde gülerek su içenler, bizi kaldırıp yere dizlerimizin üzerine çöktürüp boyun eğdirenler, parmaklarımızı iki kalem arasında sıkıştıranlar, kafamıza vuranlar ve tabii ki türlü hakaretler. Kelepçelerimizi zevk için sıkıp, sonra çok sıktıysa açalım deyip, ardından da kahve de ister misin o.çocuğu diyorlardı. Fakat Fatih Komiser ne yazık ki yemin ediyordu bütün bunları görmediğine… Bu sırada sürekli bizim varlığımızı unutan çevik kuvvet mensupları kendi aralarında konuşup duruyorlardı; Birinin ağzına yapıştırdım taşı yere yığıldı şerefsiz o.çocuğu – Eğer olay burada değil Kemerburgaz gibi bir yerde olsaydı o zaman görürlerdi müdaheleyi ( demek ki daha kötüsünü de yapabilirler! ) – Kendi aralarında türlü hakaretler ve bizi kışkırtmaya yönelik bir takım cümleler. Ne yazık ki her seferinde Fatih Komiser onları susturdu…
    Sonunda bizi bir motora bindirip deniz yoluyla, istinye Devlet Hastanesi’ne zütürdüler. Burada sağlık raporu aldık, ve darba uğradığımız raporlandı. Sağolsun bizi zütüren ekip inanılmaz duyarlı ve insanlık bilinci yüksek memurlardı, özellikle Orhan Komiser. Onlarla olaylar hakkında gayet samimi ve sakin bir şekilde düşüncelerimizi paylaştık. iki tarafında geçerli düşünceleri var. Onlar emir kulu olduklarını belirtiyorlar. Sert müdahalenin ise 40 saattir uykusuz kalan ve sürekli taşa maruz kalan polisin sinirini çıkartması olduğunu itiraf ediyorlar. Bu arada bize, istifa eden polis memurları hikayesinin yalan olduğunu söylediler.
    Sonra bizi alıp Beşiktaş Şubesi’ne getirdiler, Çırağan’ın önünde, hayvan barınağının gerisinde olan. Burada, Baro’nun görevlendirdiği iki avukat hanım bizimle özenle ilgilendiler ve ifademiz alınırken yardımcı oldular. Dört arkadaş serbest bırakıldı fakat ben ve bir genç arkadaş gözaltına alındık. Görevli memur Nurullah Abi muhteşem bir insandı, çok yardımcı oldu. Komiser ve o devriye iyi kalpli insanlardı. Sabah 7 gibi ifademizi verdikten sonra tekrar nezarethaneye alındık. 09.00da uyandırılıp, Fiziki Kimlik Tespitine katıldık. Parmak izleri alındı ve fotoğraflar çekildi. Ve tekrar nezarethaneye alındık. Fakat bu sırada yeni devriyeden gelen bir memur 13.30’da bizi hayvanmışız gibi bağırarak uyandırdı ve ite kaka elimize kelepçe taktı. Su istediğimizde ki gözaltına alındığımızdan beri ne doğru dürüst bir şey yedik ne de içtik, söylene söylene temizliğinden emin olmadığımız bir pet şişeye doldurduğu suyu bırakıp gitti. Bizi arabayla Adliye’ye zütüren iki memur yine iyi kalpli insanlardı. Adliye’de savcının odasına geldik ve bizimle yoğun bir şekilde ilgilenen avukat Emel Hanım orada da başımızdaydı. Savcı dosyayı inceleyip bizi serbest bıraktı fakat konunun bir üst kademe tarafından da değerlendireleceği, oradan da ya dava açılacağı ya serbest bırakılacağımızı söyledi. Vedalaşıp eve döndüm.
    Kanallar hala hiçbir şey göstermiyor. Yüzüm hala yanıyor, burnumdan nefes alamıyorum. Sağ bacağım yediğim tekmeden ötürü topal ve alnımda büyük bir morluk var. Koluma parmaklarını geçiren çevik kuvvet mensuplarından ötürü kollarım mosmor ve belim çok ağrıyor. Bu işkenceye ve yaşananlara sessiz kalmayın, sosyal medya sesimizi duyurmamızın tek yolu. Lütfen bunu paylaşın ve dağıtın herkesin yaşananları duyması için… Sessiz kalmayın! "

    nur t.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster