1. 1.
    +1
    Belirlenimlilik, belirlenircilik, gerekircilik, determinizm, evrenin veya evrendeki olayların ya da bir bilimsel disiplinin alanına giren tüm nesne ve olayların önceden belirlenmiş olduğu, onla­rın öyle olmalarını zorunlu kılan birtakım yasa veya güçlerin etkisiyle meydana geldikleri­ni ileri süren öğretiye verilen addır. Kısacası, her olayın maddi veya manevi birtakım nedenlerin zorunlu sonucu olduğunu kabul eden felsefi görüştür.
    Başka bir söyleyişle felsefe bağlamında, ahlâ­kın kapsdıbına giren seçimler de dahil, bütün olayların özgür iradeyi ve insanın başka türlü nedenler zinci­rinin zorunlu olarak belirlediğini savunan te­oridir. Buna göre insan iradesinin söz konusu zorunlu nedenler zincirine etkisi olmadığın­dan olayların meydana gelişinde nedenlerin gücü bulunmaktadır. Böylece nedensellik ilke­si determinizmde temel ilke olarak kabul edil­mektedir. Çünkü determinizme göre evrende akli bir yapı ve düzen vardır, dolayısıyla belirli nedenlerin veya durumların bilgisine sahip olunduğunda, o nedenlerin veya durumların ortaya çıkartacağı olayların bilgisini elde et­mek mümkündür. Nitekim Spinoza'nın külli determinizm olarak nitelenen determinist an­layışı objektif akılcılığın ulaştığı tam ve kesin determinizm olarak nitelendirilir. Fakat deter­minizmin klagib öğretisini XVIII. yüzyılda Pierre-Simon Laplace ortaya koymuştur. Laplace'a göre, evrenin bugünkü durumu, önceki durumunun bir sonucu ve bundan sonraki du­rumunun ise bir nedenidir.
    Determinizmin köklerini Thales'e kadar uzatmak mümkündür. Gerçekte evrenin te­mel ilkesi olarak Thales su'yu, Anaksimand-ros "apcrion=bilinmez"i, Anaksimenes hava­yı, Herakleitos logos'u tüm oluşu düzenleyen unsur olarak alır. Yine Empedokles'in "dört unsur"u (su, hava, toprak ve ateş), Demokritos'un atomu, Aristoteles'in ilk hareket ettiri­ci ilkesi, Stoacıların evrensel logos'u birer be­lirleyici olarak düşünülür. Yeniçağ'da mekanikçi anlayış determinizmi temel alacaktır. Çünkü mekanik ilişkilerin kesinliği evrendeki düzenin varlığını da açıklayıcı mahiyettedir. Öte yandan Descartes, Tanrı'yı takdiri bakı­mından özgür kabul ettiği gibi, kendisinde tan­rısal nitelikler bulunan insana da irade Özgür­lüğü ve seçimini tanır. Buna karşılık Descar­tes felsefesinde madde dünyasında tam anla­mıyla bir determinizm sözkonusudur. Fakat onun ikiciliği madde-ruh karşıtlığında, determinizm-özgürlük karşıtlığını da ortaya koyar. Determinizm en kesin ifadesini Spinoza'da bulur. Tanrı'yı sonsuz, tek, mükemmel, zorun­lu, basit, hareketsiz, ölümsüz ve bağımsız ola­rak tanımlayan Spinoza panteist bir anlayışa ulaşırken, bütün evrende kesin bir determi­nist düzenin bulunduğunu savunur. Ona göre, düşüncelerimiz, eylemlerimiz, toplumsal dav­ranışlarımız genel bir düzene, belli ölçüleri olan bir düzene uyarlar ki, bu bakımdan yaşa­dığımız evrende özgürlük diye bir olgudan sözedilemez. Claude Bernard da bilimi determi­nist anlayışıyla özdeşleştirir ve "şunu deneysel bir delil olarak benimsememek gerekir: Kaba cisimlerde olduğu gibi canlı varlıklarda da her olgunun varoluş şartları mutlak bir biçimde belirlenmiştir. Bir başka deyişle bir olgunun şartları bir defa bilindi ve yerine getirildi mi, bu olgu deneycinin isteğine göre her zaman ve zorunlu olarak gerçekleşebilecektir" der.
    Gerçekte "determinizm" terimi 1820 yılların­da bir makinanın çalışmasını anlatmak için kullanılmıştır. Ancak Laplace ve Poisson gibi bilimadamları evrenin de bir makina gibi dü­şünülmesini önerdiler ve aynı açıklamanın ev­ren açısından da geçerli olduğunu eserlerinde savundular. Önceleri tabiat bilimlerinin çeşit­li alanlarında sözkonusu edilen determinizm, genel olarak bir yöntemi anlatırken, bu yönte­min aşırı bir zorlamayla bütün bir evrene yayıl­ması, bilim açısından da savunulması müm­kün olmayan yanlış bir tutumu doğurmuştur. Gerçekte bir metafizik varsayım olarak görül­mesi gereken bu tutum "dogmatik determi­nizm" şeklinde nitelendirildi ki, bilimlerin gelişmesinde önemli olan yöntemli determinizm­den ayırmak gerekir. Çünkü dogmatik ya da küllî determinizmde bilimin gelişimini engelle­yici unsurların bulunduğu bir yana, ayrıca in­sandaki iradeyi, irade özgürlüğünü ve insanı­nın hayal içinde bu irade özgürlüğüne dayana­rak yaptığı seçimler reddedilmiş olmakta, in­san durağan bir nesne durumuna indirgenmiş bulunmaktadır. Gerçekten evrende var ol­duğu kabul edilen aklî ve düzenli yapının par­çaları arasında nasıl sıkı bir ilişki sözkonusuysa, evrenin bir parçası olan insan için de aynı durumun sözkonusu olduğu kabul edilmeli­dir. O halde insanın bütün eylemleri, davranış­ları, düşünce, duygu ve hatta sezgileri bile ne­densellik ilkesi gereğince önceden belirlenmiş­tir. Yani insanın eylemleri, düşünceleri, sezgi­leri vb. kendilerini oluşturan şartlar tarafın­dan belirlendiği için, bir irade özgürlüğünden ve özgür seçimden söz edilemez. XIX. yüzyıl­da pozitivist felsefenin ve onun etkilediği bi­lim anlayışının hâkim bir duruma geçmesi, dü­şünce/bilim alanında tartışmalara, bunalımla­ra, çatışmalara neden olmuştur. Fakat yüzyı­lın sonuyla XX. yüzyılın başlarından itibaren, sözgelimi Bergson, Boutroux, Broglie, Heisenberg, Planck, Von Neumann, F.Perrîn gibi fi­lozof ve bilimadamlarının determinizme yö­nelttikleri eleştiriler etkili olacaktır.
    Determinizm gerçekte, yukarıdaki ortak özellikleri haiz bütün bir teoriler topluluğu­nun adıdır. Terim, determinizmin türü zım­nen ya da açıkça belirtildiğinde belirli bir öğre­tinin adı haline gelir. Terimin kullanımındaki bu özelleşme ya belirlenen nesneler sınıfına ya da belirleyici olan nesne tipine ya da her iki­sine birden işarette bulunabilir. Bu bağlamda determinizm aşağıdakilere benzer bazı alt kategorilere ayrılabilir:
    Mekanik deter­minizm: insanın irade­si, yani işleği ve eylemi kendi dışındaki neden­lerin sonucudur.
    Ekonomik determinizm: ekonomik etkenlerin diğerlerini belirlediği öğreti anldıbına gelir
    Toplumsal determinizm: insanın istek ve iradesi daima içinde yaşadığı toplumsal şartlara bağımlıdır ve bu şartların zorlamasıyla insanın iradesi ve isteği belirle­nir.
    Tarih­sel determinizm: insanın irade ve eyleminin belirlenmesinde tarihin, tarihî olayların etken olduğu ileri sürülür.
    Başka bir söyleyişle determinizmi çeşitli açı­lardan tanımlamak mümkündür. Bunları şöy­lece açıklayabiliriz:
    Deneysel determinizm: Deneye dayalı ya da pozitif bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji vb.) temel kabul edilen determinizm; bütün olaylar değişmez bir biçimde belirlenmiş ve belli nedenlere bağlıdır. Buna göre belli or­tam ve şartların oluşmasıyla meydana gelecek sonuç kesindir, aksi düşünülemez. Olayları meydana getiren nedenler deneyin dışında ve deney-üstü, yani aşkın nitelikte değildirler, olayların kendisinde ve doğada içkin olarak vardırlar. Doğanın, dolayısıyla evrenin üstün­de bir neden aranmamalıdır. Öte yandan nedensellik ilkesi, buna bağlı olarak da determinizm doğa yasalarının evrensel, de­ğişmez ve düzenli olduğunu ileri sürer. Bu ba­kımdan imkân, rastlantı, özgür irade, mucize gibi gerçeklikler kabul edilmez. Evrende zo­runluluk asıldır.
    Pgibolojik determinizm: insan davranışla­rı ve eylemleri değişmez ilkelere veya yasalara bağlı olduğu gibi aynı zamanda zorunludur. Öyleyse insan özgürlüğünden, insanın özgür iradesinden ve özgür seçiminden de sözedilemez.
    Alan ya da konuya dayanan bu ayrımlar dışında, determinizmin önemli bir özelliği, olay­ların nedensel olarak belirlendiği yolundaki öğreti anldıbına gelen nedensel determinizm olarak tanımlanmasından doğmasıdır. Bu fi­kir, sözgelimi istatistiğe ya da teolojik determi­nizme, yani olayların istatistik, olasılıklarca ya da Tanrı tarafından nedensel olmayarak belir­lendiği iddiasındaki teorilere zıt gelebilir. Bu belirleyici tiplerinin esas itibariyle nedensel ol­mayan tipler olarak görülmesi gerekip gerek­mediği ya da nihai olarak onların nedenselli­ğin özel bir durumundan başka bir şey olup ol­madıkları tartışılabilir. Son olarak şu söylenebilir ki, istatistikteki olasılıklar, bireysel olay­larda yalıtılacak kadar fazla karmaşık ya da önemsiz nedenlerin sonuçları olarak yorumlanabilir ve aşkın belirleyiciler bile nedenler ara­sında sayılabilir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster