1. 26.
    +1
    2-Ölü bir insan düşünelim. Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi... vücudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu ölü insan? Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen , korkan-sevinen üzülen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu : Ölürken insandan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde ... olmuyor. işte o ruhtur.
    Bazıları kalp çalışmıyor kan dolaşımı duruyor, beyin faaliyetlerini sona erdiriyor o nedenle insan gülmüyor ... diyebilir. Onlara şunu sormak lazım. Tüm bunların sona ermesine neden olan vücuttan ayrılan, vücudun pilini bitiren nedir ? çünkü iri bir adama bakıyoruz ayağı taşa takılıp yere düşüyor beyin kanamasından ölüyor. Küçük bir bebek apartmanın 5. Katından düşüyor burnu bile kanamıyor, yaşıyor. Normalde vücutlarının sağlamlığına bakınca tersi olması gerekir. Demek ki insanları yaşatan beden ve onun işlevleri değildir. Bunlar hayatta olmanın göstergeleridir. Hayat nedeni, yaşatan ruhtur. Ruh çıkınca bu göstergelerde işlevlerini yitirirler.
    Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur. Yoksa sevinme, üzülme, fikir, düşünce... gibi kavramları, kuru bir vücut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır. Ruhla duygu vardır. Ruh emaneti geri alınca, duygu, his, düşüncede... vücudu terk eter. Yine bir ölü düşünelim : Gözleri vardır fakat göremez. Halbuki canlı gözü ile aynı gözdür ölünün gözü de .
    Soru şudur : Ölürken bu insandan ne eksilmiştir ki gören gözler görmez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence görmede sona erdiğine göre görende göz değil, ruhtur. Ruh gözleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .
    ···
   tümünü göster