1. 1.
    +3 -3
    Lezbiyen, başka bir kadına fiziksel ve/veya duygusal çekim hisseden kadın.[1][2] Lezbiyen, kadın eşcinsel olarak da tanımlanabilir. Hem kadınlara hem erkeklere çekim hisseden kadınlar genellikle biciksüel olarak nitelendirilerler. Kişinin kendini tanımlaması veya kendine biçtiği cinsel kimlik, davranışlarıyla örtüşmüyor olabilir. Lezbiyenlik bir cinsel yönelimdir, inanılanın aksine iradi bir "tercih" değildir ve bu nedenle değiştirilemediği kabul edilir. "Lezbiyen" kelimesinin Sappho'nun yaşadığı adanın ismi olan "Lesbos" kelimesinden geldiği varsayılır.

    Kadınlar arası aşka değinen bilinen en eski yazılı kaynaklar Antik Yunan'a dayanmaktadır. Lesvos (Midilli) adasında yaşayan Sappho başka kadınlara yönelik cinsel çekimini açıkça ortaya koyan şiirler yazmıştır. Buna karşın, yine bazı antik kaynaklar Sappho'nun erkeklerle de aşk ilişkisi yaşadığını dile getirmektedir. Hatta, Tyreli Maximus Sappho'nun kendi okulundaki kızlarla olan ilişkilerinin platonik olduğunu iddia etmiştir. Modern bilim Antik Yunan'da oğlancılık ile Sappho ve öğrencilerin ilişkisi arasında bir paralellik kurmakta ve her ikinde de pedagojinin rol oynamış olabileceğini önesürmektedir.[3][4]

    ilişkilere ilişkin erken dönem yazılı kaynaklara Antik Sparta'da da rastlanmaktadır. Lacedaemonians hakkında yazan Plutarch "... aşk aralarında o kadar hürmet görmektedir ki kızlar aynı zamanda soylu kadınların erotik nesneleri haline gelmiştir." ifadesini kullanmıştır.[5]

    Antik Çin şiiri ve hikâyelerinde de lezbiyen ilişkilere rastlanmakta, ancak, erkek eşcinselliğine değinen edebi eserlerdeki detaylara yer verilmemektedir. Antropolog Liza Dalby, ağırlıklı olarak kadınların birbirine verdiği erotik şiirlere dayanan araştırmasında, Heian Dönemi Japonya'sında lezbiyen ilişkilerin yaygın olduğunu ve toplumsal açıdan kabul gördüğünü iddia etmektedir.

    Ortaçağ Arabistan'ında haremlerde kadınlar arası ilişkiler yaşandığına dair duyumlar bulunmaktadır. Haremlerdeki ilişkiler genellikle baskıyla karşılaşmaktadır. Örneğin Peygamber Musa, aşk yaparken yakalanan iki kızın boynunun vurulmasını emretmiştir.[6]

    Avrupa'da 12. yüzyılda yaşayan yazar Etienne de Fougères, kadınlar üzerine yaptığı araştırma olan "Livre des manières"de (yaklaşık M.S. 1170 yılında yazılmıştır) lezbiyenlerle alay etmiş ve lezbiyenleri horozlar gibi davranmaya çalışan tavuklara benzetmiştir. Etienne de Fougères'in bu yaklaşımı Avrupa'da dönemin önde gelen (hem laik hem de dini) çevrelerinin kadının erkek olmadan düzgün bir cinsellik yaşayamayacağı yönündeki genel kanısını yansıtmaktadır.

    Batı toplumlarında, kadının eşcinsel davranışlarına yönelik açık yasaklamalar erkeğin eşcinsel davranışına oranla çok daha zayıftır.

    Birleşik Krallık'ta, lezbiyenlik hiçbir zaman yasadışı olmamıştır. Buna karşın, erkekler arası cinsel ilişki ingiltere ve Galler'de 1967 yılına kadar yasal kabul edilmemiştir. Kraliçe Victoria'nın kadınlar arası cinsel ilişkinin mümkün olamayacağına inanması sebebiyle lezbiyenliğin ingiliz Ceza Yasası'nda 1885 yılında yapılan değişiklik kapsdıbına alınmadığı söylenmekle birlikte bu hikâyenin sonradan uydurulmuş olabileceği de ifade edilmektedir.[8] ingiliz parlamenter Frederick Macquisten tarafından 1921 yılında ortaya atılan ve lezbiyenliğin suç sayılmasını öngören yasa teklifi Lordlar Kamarası tarafından reddedilmiştir. Tartışmalar sırasında Lord Birkenhead ve ardından dönemin Büyük Britanya Başbakanı bin kadından 999'unun "bu tarz deneyimlere ilişkin bir fısıltı dahi duymadığını" savunmuşlardır.[9] 1928 yılında, lezbiyen içerikli bir roman olan The Well of Loneliness kamunun büyük ilgisini çeken bir dava sonucu "müstehcenlik" nedeniyle yasaklanmıştır. Kitaba karşı dava açılmasının nedeni kitapta herhangi bir şekilde açık cinsel içerik bulunması değil "kabul görme" savını ortaya atmasıdır.[10] The Well of Loneliness yasaklanırken lezbiyen temalı ancak siyasi içerik taşımayan romanlar serbestçe satılmaya ve yayımlanmaya devam etmiştir.[11]

    Yahudi dini öğretileri erkek eşcinsel davranışını kınasa da lezbiyen davranışlar hakkında çok az şey söylemektedir. Buna karşın, nüfusunun büyük çoğunluğu laik olan modern israil Devleti eşcinsel yönelimleri yasadışı ilan etmeyen ve eşcinsellere baskıuygulamayan bir yaklaşım sergilemektedir. israil'de eşcinsel evliliğe izin verilmemekte buna karşın örfi hukukun uygulandığı bu ülkede eşcinsel kişinin çocuğunun partneri tarafından evlat edinilmesine izin veren ve daha sonraki davalarda örnek teşkil eden mahkeme kararları bulunmaktadır. Tel-Aviv'de her yıl geleneksel olarak eşcinsel onur yürüyüşü yapılmaktadır.

    Eşcinsellik islam dini öğretilerinde (Kur'an-ı Kerim ve Hadisler'de) yasaklanmıştır. Suudi Arabistan ve Yemen'de eşcinsellik hapis, kırbaç ve ölümle cezalandırılmaktadır. iran'da lezbiyen davranışları yasaklayan yasa hala yürürlükte bulunmaktadır.

    Türkiye'de genelde eşcinselliği özelde ise lezbiyenliği yasaklayan herhangi bir yasa bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu'nda ise eşcinsellik boşanma sebebi olarak kabul edilmektedir. Eşcinsel olan eşin sırf bu gerekçeyle evlilik içerisinde kusurlu sayılması kabul edilmiştir. Yasal durumun elverişliliğine karşın, Ümit Oğuztan'ın Rüya Eser takma adıyla 1990 yılında Yaprak Yayınları'ndan yayımlanan "Lezbiyen" isimli belgesel romanı kısa sürede toplatılmış, "müstehcen" olduğu gerekçesiyle yargılanmış ve mahkeme kararıyla yakılarak imha edilmiştir. Türk toplumunun büyük bir kısmı, bir takım geleneklere bağlılıklar nediyle erkek eşcinselliğine önyargılı yaklaşan bir toplumdur. Buna karşın, lezbiyenlik yine toplumun çoğunluğu tarafından gözardı edilmekte ve bu nedenle erkek eşcinselliği kadar tepki çekmemektedir. Türkiye'de Lambdaistanbul ve Kaos GL gay, lezbiyen, biciksüel, transciksüel ve travesti haklarını koruma ve bu gruplar arasında dayanışmayı sağlamaya yönelik olarak çalışmaktadır.

    Birçok lezbiyen çift evlat edinme yöntemiyle çocuk sahibi olmayı denemektedir. Ancak, lezbiyen çiftlerin evlat edinmesi her ülkede yasal değildir.

    Lezbiyenler, son dönemde, tüp bebek başta olmak üzere desteklenmiş doğum teknolojilerine de yönelmektedirler. Bazı ülkelerde, lezbiyenlerin desteklenmiş doğum teknolojilerine erişimi konusu tartışılmaktadır. Örneğin, Avustralya'da Yüksek Mahkeme, Roma Katolik Kilisesi'nin lezbiyen ve bekar kadınların tüp bebek sahibi olmasının yasaklanması girişimini reddetmiştir. Ancak, Yüksek Mahkeme'nin bu kararının hemen ardından Başbakan John Howard lezbiyenler ve bekar kadınların tüp bebek sahibi olmasını engellemek amacıyla konuya ilişkin yasada bir düzenlemeye gitmiş ve Roma Katolik Kilisesi'ne desteğini ortaya koyarak Yüksek Mahkeme'nin kararını gözardı etmiştir. Bu durum Avustralya'daki gay ve lezbiyen toplumunun yanı sıra bekar kadınların da tepkisini çekmiştir.

    Kadınlar arasındaki cinsel aktivite heterociksüeller ya da eşcinsel erkekler arasındaki ciks kadar çeşitlilik gösterir.[13] Her türlü kişilerarası ilişkide olduğu gibi lezbiyenlikte de cinsel dışavurum ilişkinin kapsamı ile yakından alakalıdır.[14]

    Kendi cinsi ile ilişkiye giren kadınların bir kısmı kendilerini lezbiyen olarak nitelendirmek yerine biciksüel ya da queer gibi farklı etiketlerle tanımlamayı tercih ederler.

    Batı ve diğer bazı toplumlarda son dönemde gözlenen kültürel değişiklikler lezbiyenlerin kendi cinselliklerini daha serbestçe ifade etmelerine olanak tanımıştır. Bu durum, kadın cinselliğinin doğası hakkında birçok araştırma yapılmasına yol açmıştır. Örneğin, 2002 yılında ABD Hükümeti tarafından yaptırılan, 2005 yılında yayımlanan "Cinsel Davranış ve Seçilmiş Sağlık Önlemleri: 15-44 Yaşlarındaki Erkekler ve Kadınlar, ABD, 2002" (Sexual Behavior and Selected Health Measures: Men and Women 15-44 Years of Age, United States, 2002) başlıklı araştırma yaşları 15-44 arasında değişen kadınların % 4.4'ünün son 12 aylık dönemde başka bir kadınla cinsel ilişkiye girdiğini ortaya koymaktadır. Üzerinde araştırma yapılan kadınlara "Hiç başka bir kadınla cinsel ilişki yaşadınız mı?" sorusu yöneltildiğinde ise deneklerin % 11'i "Evet" yanıtını vermiştir.
    Son dönmde, lezbiyen cinselliği üzerine birçok araştırma ve yazın yayımlanmaya başlamıştır. Bu durum kadınların kendi cinsel yaşamları üzerindeki kontrolü, kadın cinsel hazzının yeniden tanımlanması ve negatif cinsel sterotiplere/kanılara ilişkin yanlışların çürütülmesi hususlarında bir takım tartışmalara yol açmıştır. Negatif cinsel sterotip/kanılara ilişkin olarak, ciks üzerine araştırmalar yapan Pepper Schwartz tarafından yaratılan ve uzun süreli lezbiyen ilişkilerde cinsel ihtirasın eninde sonunda azalacağını iddia eden lezbiyen yatak ölümü (lesbian bed death) terimi örnek gösterilebilir. Schwartz'ın bu iddiası tüm ilişkilerde zamanla ihtirasın azaldığını dile getiren birçok lezbiyen tarafından reddedilmektedir. Yine birçok lezbiyen bu teze karşı olarak mutlu ve doyurucu ciks yaşamları olduğunu beyan etmektedirler.[16]
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster