0
Aminoasitler, "doğru" bir dizilime girerek proteinleri oluşturmazlar. Fiziksel ve kimyasal yapılarının müsaade ettiği her bağı kurabilirler. Bu, peptit bağıdır. Ancak bu bağın hangi iki aminoasit arasında kurulacağına, aminoasitlerin kimyasal ve fiziksel yapısı karar verir.
Bizim için "doğru dizilim", biz bugün dönüp baktığımızda canlılığın içerisinde gördüğümüz dizilimdir. Bir başka dizilimle canlılık var olsaydı, bu defa "doğru dizilim" diye bu dizilimi gösterecektik. Eğer ki elmaslar düşünebiliyor olsalardı, onlar için "doğru dizilim" kömürdeki atom dizilimi olacaktı. Yani doğada, bir şeyin "doğru" olup olmadığına çevre şartları ve zaman karar verir. Dolayısıyla eğer ki bir dizilim çevreye yeterince uygunsa ve dirençliyse, "doğru"dur. Bu sebeple, aminoasitlerin "doğru" bir dizilimi "bilmesi" gerekmiyordu. Zaten bilmiyorlardı da, Evren'de hiçbir varlık çevresinden bağımsız veya üstün bir öz bilince sahip değildir. Aminoasitler, çevrenin baskısı altında katrilyonlarca farklı şekilde birleştiler. Bunlardan sadece çevreye en uygun olanları kaldı, diğerleri bozundu veya canlılığın yapısına katılamadı. Sonrasında "insan" denen tür evrimleşti, geçmişine baktı ve "Bu dizilim doğru dizilimdir." dedi. Halbuki böyle bir "ön-doğru" (a priori) dizilim söz konusu değildir.
Sunduğumuz hesaplama biçiminde bu şekilde her seferinde "doğru" bir adım bulunmuyor. Bir örnekle anlatalım:
Diyelim ki canlılığa ulaşmamızı sağlayacak kimyasal dizilim, ("doğru dizilim") şöyle olsun: ABCDEFG. Ortamda ise 100 tane A, 100 tane B, 100 tane C, 100 tane D ve 100 tane G olsun (hatta Z'ye kadar daha birçok farklı çeşit kimyasal da olsun -ki Dünya'daki kimyasalların çeşidi bundan milyonlarca kat fazladır). Her biri birbiriyle bağ kurabiliyor olsun; ancak doğru dizilimin daha dengeli bir yapıda olmasından ötürü, örneğin AB oluştuğunda C'nin bağlanabilme ihtimali, diğerlerine göre yüksek olsun (ki yazımızda bahsettiğimiz ve aslında gerçek hesapların çok daha karmaşık ama çok daha muhtemel sonuçlar vereceğini söylememiz bundandır).
Şimdi, belli bir süre geçtikten sonra bu kimyasallar arasında birçok çeşit bağ kurulmuş olacak. AB, CG, AD, DG, GG, CD, BG ve daha nicesi. Hatta daha büyük yapılı moleküller de oluşarak: ABG, CFG, DFG, BBB, BCC ve daha nicesi...
işte yukarıda verdiğimiz alıntıdaki hesaba göre, bu bağlanma bir seferde gerçekleşecek ve ABCDGEF oluşuverecektir. Eğer oluşamıyorsa da (ki bir anda oluşma olasılığı gerçekten de düşüktür), "canlılık doğal süreçlerle var olamaz" sonucuna varılacaktır. Ancak aklı başında olan ve evrimsel biyolojiye dair en azından temel düzeyde bilgilere sahip herkes doğada olanın bu olmadığını bilecektir. izah edelim:
Oluşan karmakarışık, bir öncekinden biraz daha büyük, ancak gelecekte olacaktan daha basit yapılı bu kimyasallar, zaman geçtikçe farklı şekillerde birbirlerine bağlanacaklardır: ABGDF, ADFGB, BBDGF, EFDGHEDHDGF ve hatta belki de çok daha uzun, çok daha karmaşık şekillerde: AADGFDCGDGDAABBEFEFDGCDD şeklinde. Ancak, bunların hepsi aynı kararlılıkta, ortama aynı uygunlukta, kimyasal olarak aynı dengelilikte değildir. Dolayısıyla dengesiz yapılar bozunacak ve ortamdaki kimyasalların çeşidini yeniden arttıracaklardır. Örneğin belki basitten karmaşığa giderken, yukarıdaki uzun sıralamada var olan AABBEFEF zincirinin oluşması fizikokimyasal uyumsuzluktan ötürü mümkün olmamaktaydı, ancak uzun zincirin öz yapısından ötürü zincir içerisinde var olabildi ve sonra dengesizlikten ötürü bozununca tek başına kaldı. Bu zincirin varlığı, belki de normalde kendi başına var olamayacak olan (yine fizikokimyasal durumundan ötürü) ABCDG molekülünün oluşma ihtimalini arttırdı. Bu durumda canlılığın en önemli adımı, tamamen rastgele birleşen kimyasalların sayısız deneme yanılma, oluşma bozunma durumları sayesinde atılabilmiş oldu. ABCDG oluştuktan sonra, daha önceden ortamda yine kendiliğinden oluşmuş olan EF grubu bunlara uygun olan noktadan bağlandı ve canlılığın en ilkin versiyonu doğmuş oldu: ABCDEFG.
Tümünü Göster