1. 301.
    0
    serkan inci'nin yannanı.

    izah etmek için kelimelerin kifayetsiz kaldığı, betimlemek için yüklemlerin, öznelerin sorumluluktan kaçtığı, hangi cafcaflı cümleleri kursam da, o harikulade yarrağa hak ettiği itibarı teslim etsem diye kendi kendimi yiyip bitirdiğim; tapılası, saten çarşaflara sarılası, benekli al yanaklara bastırılası yüce uzuv. enine ve boyuna ele alıp matematiksel bir değerlendirmeye tabi tutsak, karşımıza çıkan oran elbette bizleri hayretlere gark edecektir.

    hep ondan bahsetmek istiyorum, kainata bir güneş gibi doğan, kendi sıcaklığını yine kendi gölgesiyle serinleten bir sedir ağacı gibi. bugüne dek sergilediği kişisel performansından, anatomik yapısından, nev'i şahsına münhasır özelliklerinden söz etmek, velhasıl kelam saatlerce onu anlatmak istiyorum. bıkmadan, usanmadan, cenab'ı rabb'in bahşettiği sayılı nefesimi, sadece serkan incinin yarağını tasvir etmekle, bana armağan ettiği havsalamı sadece onun vakur ve mağrur yannanını tahayyül etmekle harcamak ve kullanmak istiyorum.

    o sözlüğümüzün admini serkan inci'nin yannanı. koskocaman. büsbüyük, bümbüyük, büpbüyük. o kadar görkemli ki, o kadar haşmetli ve bir o kadar mütevazi ki. serkan inci'nin yannanını gören bir erkek, bütün samimiyetimle ikrar ediyorum ki: ruhi bunalımların en çetrefillisi ile karşı karşıya kalır. ben böyle mükemmel bir yannan 27 yaşıma bastım, ne gördüm ne duydum. sizi rakamlarla yormak ve asabınızı bozmak istemem ama, başı dahil tam 23 cm'lik bir cellattan bahsediyoruz. 8cm'lik çapıyla da gerçekten baş döndürücü.

    ona dokunmak gerçekten hatun-er fark etmez her insanoğlunun gerçekleştirmek isteyeceği bir eylemdir ve ben ne kadar şanslıyım ki, kendimi bu akıllara durgunluk veren, bülbül gibi şakıyan yarrağa temas etmek, onunla diyalog kurmak, fiziki teatide bulunmak şerefine mazhar olmuş şanslı kullardan biri olarak addediyorum. onun karapürçek arpacık soğanı gibi birbirine çarpan yumurtalıklarına fiske vurmak, yeni tıraşlanmış benekli yannan kökünü tatlı tatlı kaşımak, kütahya simav sazlıklarından ayıklanmış yeşil kiliz otu misali saydam yannan derisini zorlayan damar kabartılarından gib falına bakmak, gayb'a dair çıkarımlarda bulunmak, taşköprü sarımsağı gibi yumrulu, arhavi kivisi gibi dikenli, avuçlarımdan kurtulmaya çalışan veremli ve huysuz bir atmacayı andıran yannan başını zapt etmeye çalışmak gibi türlü türlü münakaşa ve latifelerim oldu ve elbette onu dübür'ü dergahıma da buyur ettim. zaten ettim de ne olduysa oldu. müptelası oldum desem abartmış sayılmam.

    kameti çok uzattım biliyorum ama başta söylediğim gibi, hep ondan bahsetmek istiyorum. serkan'ın, kendisindeki bu saklı hazinenin farkında olmadığını biliyorum. inanın bana gümüş kementlere dolanıp, ipek cepkenlerde saklanacak, müzelik bir yarrağa sahip bu adam. bu adamın yannanı, ne erkeklik gururu bırakır, ne ar, ne haya, ne namus, ne haysiyet. bu yannanın karşısında ancak diz çökülür, ağlanır, sıra beklenir. ve ben sıramı savmış olmanın burukluğunu kelimelere dökerek dindirmeye çalışıyorum, ne yapayım :(

    http://www.youtube.com/watch?v=ikqb53hvxvq
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster