0
Maneviyat büyüklerinden biri yatsı namazından sonra caminin avlusuna çıkıp herkese elini uzatarak:
- Bayramım mübarek olsun, diye tokalaşıyormuş. Kendisini ikaz etmişler:
- Efendi demişler, bugün bayram değil, bekle de, bayram günü bayramlaş!
CEVABA BAKIN:
- Hayır, demiş büyük zat. Benim bayramım bugün. Çünkü demiş, bugün ben günah işlemedim. Günaha maruz kalmadığım gün benim bayram günümdür!..
işte size bayram anlayışı!.. Daha doğrusu bizim de gönül verdiğimiz bayram günü...
Demek asıl bayram, günah işlemeden tamamladığımız günün bayramı.
Bundan dolayıdır ki, bilhassa bayram günlerinde günaha maruz kalmamaya çok dikkat edilir. Çünkü günah işlenen gün, bayram olmaktan çıkar, matem günü bile sayılabilir. Öyle ise bayram gününü günah işleyerek matem günü haline getirmemeye azami dikkati göstermek gerekir.
?Bayram günü de günah işlenir mi?? demeyesiniz. Asıl günahlar maalesef bayram günü işlenir.
Hatta öyle günahlar vardır ki, sadece bayram günlerinde işlenir. Onlara ?bayram günahları? adı verilir.
- Nasıl mı olur bayram günahları? Arz edeyim.
- Çocukları sevindirmezseniz, akraba ve komşuları ziyaret edip bayramlaşmazsanız, sahip olduğunuz imkandan ihtiyaç sahibi yakınlarınıza, komşularınıza ulaştırmazsanız. Başka günah aramaya hiç gerek yoktur bayram günü... Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram günahları olarak.
Halbuki, bayramı ortak olarak yaşayacaktık. Bilhassa yakınlarımızla, akraba ve dostlarımızla, komşularımızla yeniden bir daha kucaklaşacak, gönül alacak, kalp kazanacaktık bayram günü.
Bundan dolayı bayramdan önce verdiğimiz zekatımızla, fitremizle, diğer yardımlarımızla ihtiyaç sahipleriyle yeniden kucaklaşıyor, konu komşumuzla bir daha sevgi ve muhabbet tazelemesine gidiyoruz. Yani bayramı ortak bir neşe içinde yaşamaya gayret ediyoruz. Çevremizde birileri sıkıntı içinde kıvranırken bizim tek başımıza bayramın mutluluğunu yaşamamız elbette mümkün olmuyor. Efendimiz (sas)?den de böyle gördük zaten.
Nitekim bir gün mescidin avlusunda bir sepet turfanda hurma ikram edilir kendisine:
- ?Buyur Ya Resulallah turfanda hurma!? derler.
Uzatılan sepete tereddütle bakar ve sonra şöyle sorar:
- Komşularımız da şu anda böyle taze hurma yemeye başladılar mı?
-Hayır, derler, henüz kimsenin bahçesinde hurma olgunlaşmadı. Mevsimin ilk turfanda hurması bizim bahçede olgunlaşır. Biz de herkesten önce zatınıza getirdik. En önce siz tadasınız turfanda hurmadan diye düşündük.
Çevresine bakar, yolda oynayan çocukları görür, parmağıyla işaret ederek der ki:
- zütürün bu hurma dolu sepeti, şu çocuklara verin. Ben yiyemem.
Derler ki:
- Ya Resulallah haram şüphesi yoktur. Tamamen kendi bahçemizin mahsulüdür.
Buyurur ki:
- Hurmanızı almayışım haram olma ihtimalinden dolayı değildir. Ben komşularımızın yemediklerini yiyerek, giymediklerini giyerek onlardan ayrı yaşamayı tercih etmem. Ne zaman çevremde konu komşu herkes turfanda hurma yemeye başlar, işte o zaman ben de konu komşularımızla birlikte taze hurmadan yiyebilirim.
Demek ki; islam bizi konu komşu ve çevre ile böylesine kucaklaştırır, dert ve sevinçte, varlık ve yoklukta böylesine ortaklaştırır. Yani çevremizle birlikte ağlar, birlikte güleriz, bayramı birlikte yaşarız.
Yazımızı, konuyu özetleyen şu hadisle bağlayalım:
- Müslümanlar tek vücudun farklı organları gibidirler. Hangi organda bir ağrı olsa diğer organlar da o ağrıyı duyar, iyi oluncaya kadar acıyı paylaşırlar.
Hep birlikte yaşayacağımız nice bayramlar dileğimle efendim...
Tümünü Göster