0
Diyalektik
M.Ö. 6. yy son dönemlerinde yaşamış bir filozof olan Heracleitus değişme fikrini şöyle ifade etmişti: Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz yani ırmağın sularına iki kere girmek nasıl imkansızsa dünya da bütün varlıkları, zaman ve makanı ile bir an bile durmaksızın sürekli bir hareket halindedir. Heracleitus hiç bir şeyin mutlak olarak var veya yok olduğunun düşünülemiyeceğini ileri sürer. Bu sebeple gerçek çelişki varlıklar dünyasında bulunmaz. Çelişki yalnızca nominal bir olaydır ve diyalektik de izafi çelişkiye dayanır.
M.Ö. 5. yy'ın ilk dönem filozoflarının en ünlülerinden olan sokrates kesin gerçeklere ve doğrulara inanıyor ve tartışmalarda farklı bir yöntem kullanıyordu. Sokrates entellektüel moral ve sosyal çöküntünün kaynağı olarak bilim ve sanata olan hakimiyetleriyle övünen kimselerin katmerli cehaletlerini görüyordu. Bu sebeple, şüpheciliğe, isbata ve tartışmalarda çelişkiye başvurmak suretiyle diğer insanlara cehaletlerini kabul ettiriyor, başka bir deyişle katmerli cehaletlerini basit cehalete dönüştürüyordu. Socrates, saha sonra asli ve basit kavrama kanallarıyla kişinin zihnindeki doğru anlamaları ve gerçekleri ortaya çıkarabiliyordu. Bu yöntemi gerçeği göstermek için kullandığından kendini atina toplumunun (gadfly) atsineği olarak tanımladı. O'nun yöntemi daha sonra Sokratçı Diyalektik olarak anılmaya başlandı.
Platon (Eflatun) da üstadı Socrates'in yolundan gitti. Metafizik gerçeğe inanan ve ilk örnek idea kavrdıbını ortaya atan Platon felsefi tartışmalarında ilerlemecidiyalektik'i (progressive Dialectics) uyguladı.
Mutlak biçim anlayışı doğrudan Socrates'e bağlanamasa da Platon Cumhuriyette bu fikri O'na atfeder. Aristotales ise mantıksal akıl yürütme (logical reasoning) yöntemini buldu ve uyguladı. Bu yöntemin önemli unsurlarından biri mantıksal kesinlemeye dayalı tümdengelimci düşünmedir (aksiyomlar, gözlemler, varsayımlar, deneyler, tekrarlama ve tabii olgu).
Yunan filozoflarının mantıksal akıl yürütme yöntemi, Batıdaki entellektüel ve bilimsel dönüşüme kadar, yüzyıllarca bilim adamları ve araştırmacılar için entellektüel bir öz ve temel oluşturdu. Mantıksal kesinliğe ulaşmanın özel bir yöntemini geliştirenlerden belki de birincisi Fransız filozofu ve matematikçisi Rene Descartes (1569 - 1650) idi. Zihni gerçeğe ulaştırmak için şüphecilik yöntemini uyguladı: Düşünüyorum o halde varım . Immanuel Kant (1724-1804) aynı yöntemi kullandı ve esaslarını saf ve pratik aklın eleştrisinde açıkladı. Kant çelişki ve karşıtlık ilkesine dayandı ve saf düşünmeyi duygulara yansıyan nesnelerle içiçe geçmiş olmaktan kurtardı.
George Hegel (1770-1831) felsefi yöntemlerinde Heracleitus'un görüşlerini benimsedi ve bütün varlıkların bir değişme ve hareket içinde olduklarını savundu. Akıl yürütme yöntemleri ve diğer konularda ise Kant'ı izledi.
Hegel insanın ilk önce düşünme ve akıl yürütme ile başladığına inandı. Geçerli Mantık herkesçe sahip olunabilen bir mantıktır, fakat entellektüel akıl yürütme daha kapsamlı ve daha üstündür. Bu süreçte karşıt kutuplar bir araya gelmezler ve çelikili şeylerin bütünleşmesi imkansızdır. iki karşıt kavramı anlamak suretiyle zihin gerçeği keşfeder. Mutlak gerçek ve istem, aydınlık ve karanlık gibi, ne zihinsel ne de fiziksel dünyada yaşar. Anlamı var-olan ile yok-olan, aydınlık ile karanlık arasındaki çelişkinin dışına kaydıran şey akıldır (intellect). Hegel'e göre bu süjektif hakikat'tir ve aynı zamanda yaşayan canlı nesnelerin objektif gerçekliğidir. Böylece tümdemgelim yöntemi kullanarak aklın kavradığı her şeyin hakikat olduğu sonucuna varabiliriz. Bu sebeple çelikilerin biraraya gelmesi nesnelerin ilgili hakikati oluşturur. Bu yöntemi kullanarak varlık - yokluk, aydınlık-karanlık karşıtlığı gibi temel tasımların (notions) daha yüksek anlamlarına varabiliriz.
Hegel mantıksal akıl yürütmeyi çelişki ve karşıtlıktan kurtarabileceğini ve varlığı , evrimi ve değişmeyi karşıtlık üstüne oturttuğunu ileri sürer. Çünkü mutlak varlığa veya yokluğa inanmak durağanlığa yol açar, bu da sürekli değişme ve varlıkların dinamik tabiatı ile çelişir. Her varlık içinde kendi antitezini barındırır.
Marks, Hegel'in diyalektik yöntemini, karşıtlık ve hareket kavramlarını benimsemiş, fakat Hegel'in tersine, insan bilincinin gerçekliğin bir yansıması olduğuna inanmıştır. Marks, nedensel ilişkilerin nitel bir değişmeye yol açan tedrici maddi değişmelere dayandığını söyler. Bu durum tedrici bir ısı artış ve azalışının nitel değişmeye yol açan kritik bir noktaya ulaşmasına benzer.
Tümünü Göster