1. 1.
    +11 -1
    her şey mükemmeldi oysa ki.

    bayağı eğlendik konserde, avazımız çıktığı kadar şarkılara eşlik ettik.

    konserin sonuna gelmek üzereydik. sırtı bana doğru dönük durumda iki kolumun arasındaydı.
    kürek kemikleri göğsüme batıyordu arkasına yaslandığında.
    yüzünün önüne düşen saçları yanlara doğru topluyordum ara sıra, bazen de yüzümü sigara kokusu sinmiş saçlarına yaslıyordum. saçlarının yanaklarımda bıraktığı o doku çok hoşuma gidiyordu. yanağına, boynuna, ensesine, omuzlarına, çıplak gördüğüm her yerine öpücükler konduruyordum aralıklarla.
    ilginçtir, dudaklarını öpmek istemiyordum, yüzünü görmek de.
    onun yerinde başkasının olmasını istiyordum herhalde.
    yüzünü görünce ya da dudaklarının tadını alınca o olmadığını anlayacaktım belki de.

    konser bitti ve dışarı çıktık.
    buz gibi ankara havasında birer sigara yaktık.
    beni evime bırakır mısın dedi.
    yalandan bir soruydu bu, ikimizde biliyorduk eve gitmek istemediğini.

    "st.patrick almıştım dün, onu tüketelim bence" dedim, kırmızı şaraba hayır diyemeyeceğini bilerek.
    "bir kadeh ama söz di mi, sonra evime bırakacaksın beni".
    güldüm sadece, bir şey demedim.

    kız olmak zor gerçekten diye düşündüm sadece.
    gerçek hislerini hep onun zıttı şeylere refere ederek anlatmaya çalışmak.
    tüm arzularını belli belirsiz işaretlerle etrafa salmak.
    işaretlerden anlıyorsanız, tüm erkek cinsi içerisinde çok farklı bir yerde oluyorsunuz hiç şüphesiz. kadınların dilinden anlamayan tonlarca hemcinsiniz, şu an dertli dertli rakının gözüne vurmuşken, siz türünün en güzellerinden birinin şu an yanında, birazdan üzerinde, daha sonra da arkasında ama hep içinde olabiliyorsunuz. erkeklik gururunu bundan daha fazla okşayan bir durum olabilir mi?

    neyse, eve geldik işte.
    kocaman, pofuduk minderlerin üstüne attık kendimizi.
    şarabı içerken ilk kez gözlerine dikkatli baktım.
    neden daha önce gözlerine bakmaktan kaçındığım da dank etti o zaman kafama.

    tüm yaşadıklarına rağmen hala bir erkeğe güvenmek istiyordu. sarılsın sımsıkı bırakmasın vesaire vesaire.

    sonra gelecek bir kaç hafta boyunca yaşayacaklarımızı düşündüm.
    az sonra öpüşeceğiz, on dakika sonra yataktayız.
    sabah uyandığımızda "aşkım" demeye başlayacağız birbirimize.
    öyle hissedip hissetmediğimizi bildiğimiz halde "seni seviyorum" diyeceğiz.
    iki hafta sonra aslında yanında olmak istediğimiz insanın başkası olduğunu anlamaya başlayacağız ve sırf bunun yarattığı sinirden birbirimizi yiyip duracağız. yine bir kaç hafta sevişmeye devam edeceğiz, yanında olmak istediğimiz insanın yerine koyarak birbirimizi.
    sonra birimiz çekip gidecek ve diğeri yine tüm karşı cinse olan tüm güvenini, umudunu kaybedecek.

    erkeklere zaten çok az kalmış olan güveni yerinde kalsın dedim içimden.

    yaklaştım hafifçe yüzüne, dudakları hafif aralıktı, gözleri kısık, nefes alış verişi hızlanmaya başlamıştı. dudakları yerine saçlarına gitti dudaklarım. yanaklarımı yasladım birazcık daha saçlarına, kulağına eğildim ve "seni evine bırakayım, geç oldu" dedim.

    yanımdan uzaklaştı hafif, ilk kez gözlerini dikti bana, sanki düşmanıymışım gibi.
    "kendim giderim" dedi ve çantasını aldı, kapıyı vurdu ve gitti.

    düşmanı zannettiği adam karşı cinsten tek kurtarıcısıydı hayatı boyunca rastlayabileceği, ama anlamadı bunu elbette.
    kırılmış gururunu başka erkekleri memnun ederek tamir etmeye çalıştı yine.
    her seferinde gururunun da kalbinin de daha da yaralandığını fark etmeden.
    ···
   tümünü göster