1. 1.
    -1
    Türk müziğinin Ermeni bestecileri - I
    istanbul'lu orta halli bir ailenin çocuğu, nüfusu bir zamanlar 1,5 milyonu güç bulan bu kentte nasıl büyüyüp, serpilirse ben de öyle büyüyüp, serpildim. Aynı yıllarda aynı kentte doğan yaşıtlarımdan farklı olan bir yanım yoktu. Bu sıradanlık içinde hatırlayabildiğim en eski arkadaşlarım arasında, Bomonti'deki alt kat komşumuz Mimi ile karşımızdaki sokakta, sağdan ikinci apartmanda oturan Maro da vardı. ikisi de Rum'du. Yanımızdaki apartmanın girişinde gene yaşlı Rum bakkal Yani'nin tarifsiz bir karmakarışıklık içindeki dükkanı vardı. Yolunu kaybedenin bir daha dışarı hiç çıkamayacağı bir masal mağarası gibi gördüğümüz o daracık dükkana girmeye ödümüz kopardı.
    Hayatımın ilk büyük şokunu onlu yaşlarımda, yazları gittiğimiz Florya'da yaşadım. Geniş bahçeli evlerle dolu çocukluğumun Florya'sındaki arkadaşlarım arasında Nazar da vardı. Belki bizden yaşça daha büyük olan abisi Arman kadar hep güler yüzlü değildi ama küçük kardeşi Garbis gibi huysuz ve kavgacı hiç değildi. Bir sabah hep toplaştığımız buluşma yerine Nazar'ın hendisi değil intihar ettiği haberi geldi. Nedenini hiç öğrenemedim ama onlu yaşlarımda benim çok, çok, çok uzağımda olan, yaşlıların işi ölümün aslında Nazar kadar yakınımda olduğunu o gün anladım.
    Dokuzuncu sınıftayken sıra arkadaşım Harutyun ne kadar ağır başlı idiyse, adı şimdi 'Beyoğlu Anadolu Lisesi' olan English High School'da okuyan ve okul çıkışında bizim okulun kapısına gelip beni bekleyen Jak da o kadar haşarıydı. Bizden bir sokak aşağıda otururdu ve iyi havalarda Galatasaray'dan Bomonti'ye yürüyerek giderken onun sağa, sola laf atması yüzünden başımız az derde girmediydi. Liseden hemen sonra, kendi başıma bohem bir hayat sürmek için kapağı attığım izmir'de, Kemeraltı'nın salaş meyhanelerinde kafa çekerken Tuğal'in, yanında oturan Yako'nun ensesine şaplağı indirip, "Lan yahudii, bak kimsenin bardağında rakı kalmadı, doldur oolum şunları" demesi unutulur mu? Jak'la Yako'nun adı aynıydı, ikisi de Yahudi'ydi ama adlarını değişik, değişik söylerlerdi.
    Nereye gitti bu insanlar? Benimki gibi son derece sıradan bir çocukluk ve gençliğe bunca renk katanlar neredeler şimdi?
    Bana, her kösteğinin ucundaki iğnesi ve o iğneye bağlı tüyü farklı şeytan çaparisini yapmayı öğreten; "Bu seferki olmuş mu?" diye gösterdiğim her örneği önce müthiş bir ciddiyetle inceleyip, sonra da "Olmus, olmus vre. Misina ziyanliği olmus!" diyerek önüme atıp kahkahayı koyuveren Barba Yorgo, burada yaşamak zorlaşınca Yunanistan'a gitmeyi yediremediydi kendine. Orada bir tanıdığı varmış diye, ta Avustralya'ya, Sydney'e gidip yerleştiydi o yaşında. Her yıl, Ağustos ayının sonuna doğru, yani balık tutma zamanı gelince yarısı Türkçe, yarısı Rumca ama hepsi kargacık burgacık bir yazıyla hal, hatır sorup, 'rastgele' diye biten kartlar yollardı Avusrtalya'dan. 20 yılı geçti kartların arkası kesileli. Yaşlıydı zaten, ölmüş olmalı. Barba Yorgo, Rumca'yı bile bizim harflerle güç bela yazardı da, Avustralya'da ne arardı?
    Gene de şanslı sayılırdı. Bizi biz yapan zenginliğimizi ellerimizle kuruttuğumuzu kendi üstünde deneyerek bildiydi de, o şeytan çaparisinin tutacağı balık bırakmamacasına koca Marmara'yı bile kuruttuğumuzu bilmedi hiç olmazsa. Ben, onu da bildim.
    Dört hafta boyunca Vox Mundana'yı "bizim" diyerek sahip çıktığımız kültürümüzü bezeyip, zenginleştiren bu insanların anısına ayırmak istiyorum. ilk 2 haftayı Türk müziğinin Ermeni bestecilerine, izleyen birer haftayı da gene Türk müziğinin Rum ve Yahudi bestecilerine ayıracağız.
    Artin Ağa
    Müzik tarihimizde adı Mandoli Artin Ağa olarak geçer. Gerçek ismi Yarutin Havadurin'dir. Nerede, ne zaman doğduğu, müziği kimden öğrendiği pek bilinmiyor. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Istanbul'da öldüğü ise kayıtlara geçmiş. Artin Ağa'nın önemi Hamparsum notasıyla yüzlerce peşrev ve saz semâîsini notaya almış, XVII - XIX yüzyıllara ait bir çok saz eserini unutulmaktan kurtarmış olmasıdır. Dinlediğimiz "Rast yürük semai"den başka 14 peşrev ile 30 saz semâîsi daha vardır.
    Kanuni Nubar Efendi (1885-1954)
    1885'de istanbul'da doğmuş, müziğe armonik.tr.cra ve çığırtma çalarak başlamış, daha sonra Âmâ Ali Bey'den kanun dersleri almıştır. Bir süre istanbul'da çalıştıktan sonra, Kahire, Beyrut, Şam, Halep gibi merkezleri dolaşıp kanun çalmıştır. Sonunda Halep'e yerleşip, çalgılı bir lokanta işletmiş, 1954'de bu kentte ölmüştür. Bilinen 7 şarkısı vardır.
    Karnik Germiyan (1872-1947)
    Kirkor Efendi ile Anber Hanım'ın oğlu olarak 1872'de o zamanki adı Pera olan Beyoğlu semtinde doğmuştur. Müzik eğitimini ilkokul sıralarında katıldığı kilise korosunda hanende Rupen Efendi'den almıştır. Hamparsum ve batı notalarını öğrenmekle yetinmeyip, çok zor oldugu kabul edilen Rum notası üzerinde de çalışıp, bu karışık sistemin geliştirilip, sadeleştirilmesine katkıda bulunmuştur. Bimen Şen'in şarkılarını notaya alan kişi de odur. Kendi besteleri arasında 5 peşrev, şarkılar, semâîler, kantolar ve marşlar bulunmaktadır. 13 Eylül 1947'de istanbul'da ölmüştür.
    Kapril Efendi
    1872 yılından daha önce doğduğu sanılmaktadır. Ünlü besteci Nikoğos Ağa'nın kardeşidir. Dinlediğimiz "Bir görüşte ey peri yandım sana" sözleri ile başlayan şarkısından başka 2 Hüseynî şarkısı daha vardır.
    Ağa Aleksan Efendi (Kemanî Ağa) (1852-1910)
    Daha çok Kemanî Ağa olarak bilinen Aleksan Efendi, istanbul'da doğmuştur. Müzik eğitimini kimlerden aldığı bilinmiyor. Uzun yıllar Kuledibi'ndeki "Pirinççi Gazinosu"nda kemancı olarak çalışmış; Vali Rıza Paşa'ın daveti üzerine Trablusgarp'a gidip yerleşmiş; orada ölmüştür. Bir hayli peşrevi, saz semâîsi, birkaç da şarkısı bilinmektedir.
    (Şair) Serkis Nurluyan (1836-1888)
    Sungurlu'lu bir ailenin çocuğu olan Serkis Hanende Kapril'in kayınbabasıdır. Udî ve hanende olarak ün yapmıştır. Şairliği ile de tanınır. 4 şarkısı günümüze ulaşmıştır.

    Osep Ebeyan (1873-1959)
    1873'de istanbul'da, Üsküdar'da doğmuştur. "Üsküdarlı Osep" olarak da bilinir. Hem Türk müziğini, hem de Ermeni kilise müziğini iyi bilen Ebeyan, müzik bilgisini Aram Efendi ile Leon Hancıyan'dan almıştır. 25 dolayında şarkı bestelemiş, bir süre "Neşe-i Dil" adında bir güfte dergisi çıkarmıştır. 1920 yılında Paris'e yerleşmiş, 1959'da Reims'de ölmüştür.
    Markar Ağa
    Yaşamı hakkında hemen hiç bir bilgi yoktur. Günümüze ulaşan eserlerinden, oldukça sağlam bir müzik bilgisine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Leon Hancıyan'ın annesi Efdik Hanım'ın müzik hocası olduğu bilinmektedir. 1890 yılına yakın bir tarihte Istanbul'da öldüğü sanılmaktadır.
    Âma Hasadur
    Yaşamı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
    Karabet Efendi (1855-1915)
    1855 yılında istanbul, Topkapı'da doğmuş, 60 yaşında aynı kentte ölmüştür. Müziği Nikoğos Ağa'dan öğrenmiş, okuduğu şarkılarla, hânende olarak büyük ün kazanmıştır. Uşşak makamında 3 şarkısı bilinmektedir.
    Garbis Efendi (? -1925)
    Doğum tarihi bilinmeyen Garbis Efendi'nin günümüze ulaşan birçok şarkısı vardır. 1925 tarihinde ölmüştür.
    Tatyos Efendi (1858-1913)
    istanbul, Ortaköy'de doğmuştur. Gerçek adı Tateos Enkserciyan'dır. Önce bir çilingirin, ardından bir savatçının yanına çırak olarak verilmiş, ancak o müziğe olan düşkünlüğü nedeniyle bütün bunları bırakmış, haftalıklarından arttırdığı para ile bir kanun edinip, dayısı Movzes Papazyan'dan müzik dersleri almaya başlamıştır. Bir süre kanun çaldıktan sonra, Kemanî Kör Sebuh'dan keman, Andon ve Civankardeşler ile Hanende Asdik Ağa'dan genel müzik bilgisi almaya devam etmiştir. Ahmet Rasim, Şevki Bey, Kemençeci Vasilaki, Tanburî Cemil Bey gibi isimlerle yakın ilişkisi olmuş, 50 dolayında şarkısı, 8 peşrevi, 6 saz semâîsi günümüze ulaşmıştır.
    (Hanende) Aleksan Efendi
    Yaşamı ile ilgili bir bilgi yoktur. 1925 yılı dolaylarında öldüğü sanılmaktadır. Dinlediğimiz "Bir güzele kul oldum ta gönülden vuruldum" şarkısı günümüze ulaşan tek eseridir.
    ···
   tümünü göster