1. 801.
    +13
    Dışardaki akşam uğultusu ve manzaraya dalmışken bi anda birisinin dokunuşuyla irkildim. Evet gelen diana ydı.
    -Napıyosun burda?
    -Hiç öyle oturuyorum manzaranın tadını çıkarıyorum.
    -hıı tamam
    Bi kız seni o kadar kalabalıkta bulup, sonra gelip ne yapıyosun diye soruyosa sonra da hıı tamam deyip susuyosa, bu hadi benle ilgilen belki sana bi güzellik yaparım anldıbına gelir. Kızların genel taktiği vur-kaç. Dediğim gibi kimse direk üzerine atlamaz niyetini belli eder sonra kendini geri çeker. Ben de yemi yuttum ve al iç dedim elinde içki yoktu kendi martini mi verdim. Ama zeytini ben yerim dedim kürdanından çektim aldım zeytini. Karşımdaki kate upton da olsa martinimdeki yeşil zeytini kimseye yedirmem. Kız aradan otuz saniye geçmesine rağmen yine oflamaya, sağa sola bakmaya başladı. Vay arkadaş dedim ne acaba bunun sıkıntısı. Avrupa görmüş rus bu hayatta ciksten çekinmez direk söylerdi ama derdi başka heralde.
    -Heralde sıkılıyosun gel geri partiye inelim
    -Yok ya, orası çok gürültülü burda kalalım, dedi ve yüzünü sırıtarak şirinleştirdi.
    O zaman gel şu odaları gezelim belki ilginç bişeyler çıkar içinden dedim. Onu kabul etti ve odalara girmeye başladık. ilki tarihi eşyalarla dolu garip bi odaydı. Odanın ortasında üstü camekan bi masa vardı. Gel dedim ilgimi çekti açtık ışığı girdik içeri. Yerler kırmızı halıfleks, etrafta dolaplar ve içlerinde içine gemi sokulmuş cam şişeler, eski savaş hatıraları felan vardı. Duvarda asker resimleri, boy boy desen desen silahlar, kalkan ve miğferler. Bi duvarda da beyaz pala bıyıkları olan mavi kamuflaj içinde bi adamın fotoğrafı ve yanında da madalyaları asılıydı. Adamı görünce aklıma captain price geldi.
    -soap?
    -this belongs to you, sir
    ···
   tümünü göster