1. 1.
    +2
    eramet nedir?

    Sözlükte değer, kıymet gibi anlamlara gelen kerâmet, dini bir kavram olarak Peygamberlik iddiasıyla bir ilgisi olmaksızın bir mü’minde harikulâde (olağan üstü) bir halin meydana gelmesi demektir. Şayet bu hâl kendisinde meydana gelen kimse amelleri sâlih olan biri değilse o hârikulâde hale istidrâc adı verilir. Keramet, Allah’ın veli kuluna bir ikramıdır. Asıl kerâmet, kişinin istikâmet üzere bulunması, hal ve hareketlerinin Kur’an ve Sünnet’e uygun olmasıdır.

    Vahiy nedir, çeşitleri nelerdir?

    Sözlükte gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek anlamlarına gelen vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın Peygamberlerine iletmek istediği mesajlarını, doğrudan doğruya veya Cebrail vasıtasıyla bildirmesine denir.

    Kur’ân ve diğer kutsal kitaplar, vahiy ürünüdür. Vahiy, ilâhi ve gayr-i ilâhi olmak üzere iki kısma ayrılır. ilâhi vahiy, Allah’ın vahyi demek olup 5 çeşittir:

    1- Cebrail’e (Necm, 53/10) ve diğer meleklere vahyi (Enfâl, 8/12).

    2- Cansız varlıklardan yeryüzüne (Zilzâl, 99/4-5) ve gökyüzüne (Fussilet, 41/12) vahyi. Bu vahiy, “emretmek” anlamındadır.

    3- Canlılardan bal arısına vahyi (Nahl, 16/68-69). Bu vahiy, ilham, içgüdü anlamındadır.

    4- insanlardan Hz. Musa (a.s)’ın annesine (Kasas, 28/7) ve Hz. isâ (a.s)’ın havarilerine (Mâide, 5/111) vahyi. Bu vahiy, fıtrî ilham, îma, emir anlamındadır.

    5- Peygamberlere vahiy (Nisâ, 4/162. A’râf, 7/117, 160) Bu vahiy, ıstılâhî anlamdaki gerçek vahiydir. Vahiy denince ilk akla gelen bu vahiydir. Bu vahiy, sözlü, sözsüz ve Cebrail vasıtasıyla olur. Sözlü vahiy, Allah’ın perde arkasından Peygamberine hitap etmesidir. Sözsüz vahiy; rüyada veya uyanık iken vahyin Peygamberin kalbine ilkası şeklinde olur. Cebrail vasıtasıyla vahiy;

    a) Peygamber uyanık veya uykuda iken vahyi Peygamberin kalbine ilkası ile,

    b) Cebrail’in melek veya insan suretinde vahiy getirmesi ile,

    c) Cebrail görünmeden vahyin çıngırak sesi şeklinde gelmesi ile olur.

    Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı, Şûrâ suresinin 51. âyetinde bildirilmiştir. Vahiy, Allah ile Peygamber arasında bir sırdır. Mahiyetini insanların tam anlaması imkansızdır. Vahiy geldiği anda Peygamber titrer, rengi değişir, alnı terler ve nefesi sıkışırdı. Hz. muhafazid (a.s.) gelen vahyi aynen hafızasına alır (Kıyamet, 75/16-19), sonra vahiy katiplerine yazdırırdı. Her sene Ramazan ayında inen âyetleri ve sûreleri Cebrail’e okuyup arz ederdi.

    Gayr-i ilâhi vahy yani ilâhi olmayan vahy ise, cin ve insanlar arasında cereyan eden vahye denir. Zekeriya (a.s)’ın kavmine vahyi gibi (Meryem, 19/11), bu vahiy, imâ ve işâret etmek anlamındadır. Şeytanın şeytana vahyi gibi (En’âm, 6/121); bu vahiy, fısıldamak ve gizli konuşmak anlamındadır.

    ilham nedir?

    ilhâm, Allah’ın doğrudan veya melek aracılığıyla iyilik telkin eden bilgileri insanın kalbine ulaştırması, feyz yoluyla kalbe gelen özel bir anlam ve bilgi, kalbe konulan iyilik hissi, hayır duygusu demektir. ilhamın kaynağı Allah veya melektir. Veliler, ilhamı Peygamberlere vahiy getiren meleğin aldığı kaynaktan alırlar. ilham, bilgi kaynaklarını kullanmadan insanın zihninde (kalbinde) âniden ortaya çıkar. Bir âyette, Allah’ın insan benliğine hem takvâyı hem de fücuru (kötülük duygusunu) ilham ettiği belirtilmektedir (Şems, 91/8). Hz. Musa’nın annesine yapılan vahyin doğrudan Allah tarafından kalbine ulaştırılan ilham anldıbına geldiği genellikle müfessirlerce kabul görmüştür. Hz. Peygamber, Allah’ın kendisine ilham ettiği övgülerle O’na hamdettiğini açıklamış (Buhârî, Tevnîd, 36), bir sahabiye “Allah’ım! Bana gerçeği bulma yeteneğini ilham et” şeklinde dua etmesini öğretmiş (Tirmizî, Daavât, 69), “Sizden önceki ümmetler içinde ilham olunan kimseler vardı. Eğer ümmetimin arasında böyle birisi varsa o Ömer’dır” buyurmuştur (Buhârî, Enbiyâ, 54). insan kalbine bazı bilgilerin ilham edilmesi mümkün olmakla birlikte bunlar genel geçerliliği bulunan kesin bilgi kaynağı teşkil etmez ve dîni konularda delil olarak kullanılamaz. Zira ilhama dayalı bilgiler kontrolü mümkün olmayan sübjektif bir nitelik taşır.

    5. AHiRET GÜNÜNE iMAN

    Ahirete iman nedir?

    Allâh’tan başka hiç bir varlık ezeli ve ebedî değildir. Hepsi de Allâh’ın yaratmasıyla sonradan meydana gelmiştir. Sonradan yaratılan şeylerin bir de sonu vardır. Dünyanın da sonunun gelip düzeninin alt üst olmasından yani Kıyametin kopmasından sonra Allâh’ın emriyle bütün canlılar tekrar diriltilecektir. Buna öldükten sonra tekrar dirilme denir. insanlar dünyada yaptıkları şeylerden sorguya çekilecek, haklı haksız ayırt edilecek, kimin kimde hakkı varsa alınacak, herkes dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını mutlaka görecektir. işte bütün bunlara inanmak iman esaslarındandır.

    Ahirete inanmayan kişi, Kurân ayetlerini de inkar etmiş olacağından dinden çıkmış olur:

    "….Ey iman edenler! Allah'a,peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı,meleklerini, kitaplarını ,peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur." (Nisa:4/136) ayeti bunu açıkça belirtmektedir.

    Ruh göçü (Reenkarnasyon) ve islam'daki yeri nedir?

    Tenasuh, reenkarnasyon, hulûl kavramlarıyla da ifade edilen ruh göçü, ruhların beden değiştirerek dünyaya tekrar tekrar gelmelerine inanmaktır. Ruh göçü inancı, Hindistan ve Çin’in büyük bir bölümü başta olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde varlığını sürdürmektedir. Bu inanca sahip olanlara göre, ruhun bir defa dünyaya gelmesiyle evreni tanıması mümkün değildir. Bunun için bir beden ölünce ruhu, başka bir bedene geçer. Bu yeni bedende ruh öncekine oranla daha da olgunlaşır. Söz konusu intikal her ömrün sonunda başka bedende ve varlıkta gerçekleşebilir. Nitekim su, bulut ve gök gürültüsüne dönüşüyor. Yumurta kuş biçimine geliyor. Palamut, meşe ağacı oluyor. Odun ateş ve kül halini alıyor.

    Tenasüh inancı islâm'la bağdaşmaz. islam inancına göre ruh, ezelî olmayıp sonradan yaratılmıştır. O, bedenin tamamlayıcısıdır. Ölümle bedenden ayrılan ruh, tekrar başka bedenlerle dünyaya gelmeyecek, ahirette beden yeniden yaratılınca ruh tekrar ona iade edilecektir. Dolayısıyle dünyadaki ameline göre mükafat veya cezaya muhatap olacaktır. Kur’ân’da ruh göçünün olmadığı kesin olarak ifade edilmektedir: “Nihayet onlardan birine ölüm gelince: ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım' der. Hayır! bu sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Mü’minûn 23/99-100).
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster