1. 601.
    0
    bu liste ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.

    persona-1966

    ingmar bergman'ın tüm dünya sinema tarihini etkilemiş veyön vermiş eseridir. bu film bir potemkin zırhlısı gibi ya da bir metropolis gibi unutulmamış, çekildiği yıldan sonra bu alandaki tüm filmlere öncülük etmiştir. şu anda bizim çok süper film dediğimiz black swan, fight club ve bu ikisi gibi kişilik bölünmelerini esas alan filmlerin temelini oluşturan bu yapıtın konusu da oldukça sıradışıdır.1966 yılından sonraki sinemayı bizzat yaratmış desek yeridir bu efsane için.
    bir hemşire, konuşmayı reddeden, herhangibir pgibolojik rahatsızlığı olmamasına rağmen çevresiyle iletişimi tamamen kesmiş bir aktristin bakımını üstleniyor. ikisi bir yazlıkta birlikte zaman geçirirken, birinin sessizliği nedeniyle açılan kışkırtıcı ve korkutucu kişilik çukuruna diğerinin (hemşirenin) karakteri düşüyor ve kendini en ince detayları ile açık etmeye başlıyor. ve bir süre sonra hemşirenin kendi karakteri yok olup tamamen aktristin karakteri içinde eriyerek şekil değiştiriyor.

    a clockwork orange-1971

    geleceğin britanyasında, ilaç bağımlısı bir çete her gece şiddet gösterilerinde bulunmaktadır. adam dövüp, hırsızlık yapıp insanlara tecavüz etmektedir. bir gece çetenin başı alex diğerleri tarafından polise ihbar edilir. hapse giren alex'in cezasını hafifletmesi için önünde bir seçenek vardır: bir deneye tabi tutulmak. sonrasında alex'in hayatı tümüyle değişecektir.
    bir holigan olan alex adlı gencin zaman geçirmek için üyesi olduğu sokak çetesi ile beraber işledikleri birçok suçtan sonra çete ile ayrılığa düşünce onlar tarafından ihbar edilmesini ve polis tarafından beyninin yıkanarak topluma kazandırılma metodu ve sonrasını anlatır.
    sinema tarihine sıradışılığı ile damga vurmuş kubrick bu filminde suç ve ceza kavramlarını ele alarak çarpıcı bir dille perdeye aktarmıştır. film 1971 de çekilmiş olmasına rağmen günümüzdeki sistemi en iyi anlatan yapımdır bana göre.

    requierm for a dream-2000

    sara goldfarb, tv bağımlısı dul bir kadındır. oğlu harry ise kız arkadaşı güzel marion ve uyuşturucu dağıtıcısı tyrone'la takılan madde bağımlısı bir çocuktur. sara, bir tv şovuna çıkmaya hak kazanır ve çok heyecanlıdır. ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek için kilo vermeye çalışır ve diyet haplarından kullanmaya başlar. diğer yandan harry ve arkadaşları, hiç durmadan eroin ve kokain kullanmaya devam etmektedirler.
    film görelelik ve gerçeklik konusunda oldukça başarılı ve ortalamanın hayli üstünde bir yapım.ne demek istediğimi anlamayanlar trainspotting filmini izlerlerse ve ordaki replikleri can kulağıyla dinlerlerse beni çok iyi anlamış olurlar.

    1984-1984

    iii. dünya savaşı sonrası dünyanın düzeni değişmiştir. 1984 yılında londra artık okyanusya isimli polis devletinin başkentidir. faşist hükümetin gerçek bakanlığı için çalışan bürokratlardan biri olan winston smith'in görevi, farkında olmasa da tarihi gerçekleri saptırmaktır. sıkı bir partili olan smith, her şeyin yalan üzerine kurulu olduğunu öğrendiğinde kendisini sorgulamaya başlar. bakanlıkta çalışan julia ile tanışıp aşık olduğunda aşk bakanlığı'nın bile normal olduğu bu dünya smith için daha da karışık hale gelecektir.
    genel etik kavrdıbını içine biraz romantizm katarak irdeleyen eser george orwell'in aynı adlı kitabından uyarlamadır. yalnız bir uyarı eğer olur da kitabını okursanız filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederim.

    gattaca-1997

    21. yüzyılda genetik mühendisliği çok gelişmiş ve bilimsel olarak kusursuz insanlar yaratılmaktadır. özel pozisyonlar için yetiştirilen bu yeni süper insan ırkı yüzünden, normal yollardan dünyaya gelmiş insanlar işsiz kalmakta ve ikinci plana itilmektedir. onlardan biri olan astronot adayı vincent, gattaca şirketinde ancak temizlikçi olarak iş bulabilecekken, komadaki bir atletin kan örneklerini ve kimliğini alarak iyi bir pozisyonda işe girer. fakat şirkette işlenen bir cinayet, olayı araştıran dedektifin dikkatini vincent'ın üzerinde yoğunlaştırmasına sebep olacaktır.
    yalnızca konusu bile felsefi açıdan olmasada ileride böylemi olacak diye insanı düşündürmeye yeten bir film. özgür irade, ahlak ve determinist bir yapım olan filmi çok büyük beklentilerle izlemek yersiz olur.

    ant z-1998

    işçi karınca z karınca kolonisinin toplu çalışma ahlakı ile kendi bireyselliğini uzlaştırmaya çalışır. karınca prenses bala'ya aşık olan z, sosyal değişimler yapmaya çalışıyor ve nihayet karınca kolonisini, kötü general mandible'in bütün işçi sınıfını yok etme tehdidindeki hain planlarından kurtarmaya çalışıyor.
    film animasyondur fakat buna aldanmayın. bireyselcilik olgusunu başarıyla işlemiş olan yapımlardan biridir.

    fahrenheit 451-1966

    itfaiye teşkilatında çalışan ve görevi bulunan kitapların derhal yakılarak imha edilmesi olan itfaiyecilerden guy montag, toplumun bütün üyelerinin hayatlarındaki boşluğu ve farkında olmadıkları mutsuzluklarını doyurabilmek için hap içerek hayatta kalmaya çalıştıkları bir ortamda kendisini son derece yalnız hissetmektedir. sistem tarafından beyni kitapların zararları ile doldurulmuş olan guy, tam bir kitap aşığı ve dolayısı ile de sistem muhalifi bir kıza aşık olunca hayatındaki tüm dengeler yerinden oynayacaktır.

    filmde sürekliliğinin ve otoritesinin önündeki en birincil tehdit olarak kitapları gören bir totaliter hükümetin ilk olarak ülkedeki tüm kitapların yakılarak yok edilmesi konu edilmiştir. totaliterizm ve gerçeğin bitişi konularına dair oldukça başarılı bir yapım.

    ex drummer - 2007

    muallak gitaristin sağ kolunda problem var. basçının kulağı sağır üstüne üstlük bir de sevgilisinin kukusu çürümüş balık gibi kokuyor. şişman hatun fantesizi olan kel solistinde evi uzayda sanki, eve gidince tavandan inmiyor sapık herif.. bu üç özürlü, dördüncü olarak gruba davulcu olması için, sevgilisi olmadan başka kadınlarla sevişmeyen bir yazara teklif zütürüyor. yazarın da özrü davul çalamaması.. bunlara kel bir anne, ölen bir çocuk, 50 cm aleti olan başka bir solist ve muallak robiler eklenince ortaya komedi-drama türünde beğenerek izleyeceğiniz ve eşine az rastlanır güzel bir film çıkıyor.

    seyirciyi rahatsız etmek için olabilecek bütün unsurların ekgibsiz kullanıldığı enteresan film. filmin konusu kaybedenlerin basari oykusu diye nitelendirenler de olabilir. ama konu daha cok bir yazarin egosunu nasıl tavan yaptirdiginin öyküsü. sakat insanlarla, aptallarla, ezikler ve kaybedenlerle dalga geçmeyiz. onlara acırız. dries, bu üç engelli "müzisyen"e acımadığı gibi onlarla dalga da geçiyor, ve bunu farkedemeyecek kadar "engelli" oldukları için de onlara acımıyor. bu niyeti de sonradan onlara söylemekten çekinmiyor. gelin itiraf edelim ekolüne girmek istemiyorum ama, aslında biz de sevmiyoruz o sefil ve aptal insanları, yaşadıkları hayat tam bir ziyan çünkü.

    the fisher king-1991

    1985 yapımı brazil filminin yönetmeni terry gilliam'dan yine ütopik ve fantastik ögelerin bolca yer aldığı bir başka film. hayatın anlamı üzerine başarılı bir çalışma.

    hip bir dj olan jack, canlı bir telefon konuşmasının ardından hızlı ve renkli hayatına veda eder. ciddiyetsiz bir tavır ile bir kişinin hayatına yanlış bir yön vermiş ve hayatının hatasını yapmıştır. yaklaşık üç yıl sonra intihara eğilimli bir ayyaşa dönüşen eski dj jack lucas, hayatı, kendi oyun alanına çeviren sokaklarda yaşayan bir şizofrenle karşılaşır. bu ilişki bizi yaşadığımız dünyada gerçek delilerin kimler olduğuna dair bir sorgulamaya itecektir.

    bruce almighty-2003

    jim carreyn'nin başrolde olduğu komedi filmi olan aman tanrım aslında farkında olmadan insanın tanrıyı sorgulamasını da içeriyor. tanrı beni sevmiyor, hiçbir duam kabul olmuyor, ben tanrı olsam, neden hep çölde kutup ayısıyla karşılaşıyorum, tanrı adaletsiz, yine unutuldum gibi cümleler insan olarak hepimizin kafasından geçen sorgulardır bunlar ve bunların hangi dine mensup olduğumuz veya ne kadar dindar olduğumuzla pek bir alakası yoktur. bazı insanlar vardır bu sorgularını kendilerine saklarlar ve açığa vurmazlar. çünkü toplumun aşağılayıcı mekanizmasından korkarlar. bazıları ise aykırı olmayı ve bunu dışa vurmayı seçerler. onlar için başkalarının kendi hakkındaki düşünceleri çok önemli değildir. işte burada jim carrey bu cesareti gösterip dışa vuruyor ama tek farkı bunu toplum yerine bizzat tanrının kendisiyle yapıyor.
    (ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:19 ~ 13.07.2011 14:15)
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster