bu liste
ayazdakibekcidassagi panpamız tarafından hazırlanmıştır.
evet beyler hdd arızasından sonra yavaş yavaş toparlamaya başlamak lazım sözlüğü. felsefi film arşivimi bu başlıkta paylaşıyorum.
into the wild-2007
tam anlamıyla hayatı sorgulatacak bir eser olan into the wild emory üniversitesi nden başarılı bir şekilde mezun olan ve üniversite fonunda biriktirmiş olduğu 24,000 doları bir vakfa bağışlayıp geriye kalan parasını da yakıp, geride arabasını, ailesini bırakarak alaska'ya gitmek için yola koyulan macera adamı christopher mccandless ın hayatını anlattığı aynı adlı kitabın uyarlaması.
filmde asıl olarak hayatı ve içinde bulunduğumuz boşluğu açık bir şekilde sorguluyor. temelde maddeselcilik ilkesine karşı gelen bir film çizgisinde olan bir başyapıt.
the seventh seal-1957
bir ingmar bergman efsanesi. felsefi filmlerin temellerini oluşturan ve başyapıt kelimesinin tanımlamakta yetersiz kalacağı bir film.
yedinci mühür, kıyamet tehdidi altında yaşamın anldıbını çözmeye çalışan yalnız bir adamın çarpıcı bir portresidir. film, inanç sistemlerinin erozyona uğradığı, nükleer bir kıyametin gündelik tehdit olduğu 1950’lerin dünyasında insanlığın hangi değerlere sarılması gerektiğini sorgular. konusu hala günceldir ve kesinlikle izlenmesi gereken bir efsanedir. ölüme dair sentez niteliği taşıyan bir filmdir.
donnie darko-2001
donnie, sorunlu bir ergenlik geçiren, buna karşın güçlü bir karaktere sahip, görünürde sıradan bir amerikan gencidir. ancak iç dünyası, tahmin edilenden daha karmaşıktır. uzun süredir şizofreni tedavisi görmekte olan donnie, bir yandan hastalıkla savaşırken, öte yandan okullarına yeni gelen güzel gretchen’la duygusal bir yakınlaşma yaşar. donnie’nin gündüzleri normal seyirde ilerleyen hayatı geceleri sekteye uğrar. onun geceleri de gündüzleri kadar renklidir, çünkü donnie bir uyurgezerdir ve geceleri gizemli bir gücün rehberliğinde, kendi kontrolü dışında şeyler yapar. geleceği gören ve kendisini tehdit eden bu güç, her geçen an donnie’yi daha çok ele geçirir. o, artık zamanda yolculuğun mümkün olduğu, çevresindeki insanlardan kanalların yayıldığı paralel bir evrene adım atmıştır. sona yaklaşıldığında, zaman ve gerçeklik yitmiş, donnie daha önce varlığından haberdar bile olmadığı bir boyutla karşı karşıya kalmıştır.
tamamıyla izleyiciye açık yorumları barındıran bir sonu ve genel havası vardır. nasıl bir çıkarım yapılacağı tamamen seyirciye bırakılmıştır.
brazil-1985
geleceğin tuhaf ve gereksiz derecede karmaşık, fütüristik dünyasındayız. devlet memuru sam lowrey, etrafını saran bu bürokrasi ve teknoloji cenderesinden bunalmış bir istatistikçidir. kaçışı ve sükuneti, kendisini her şeyden izole ettiği hayallerde bulur.
insan yaşdıbını kötü etkileyen unsurları; saçma sapan bürokratik meselelerle, koyun gibi güdülmeye alışmış insanların başlarında bekçi olmadan işini yapmamalarının sonuçlarıyla, para göz insanların 1 kuruş için bile namusunu satabilmesiyle, sahtekar reklamcıların ve sigortacıların her tarafı kuşatmasıyla örnekleyerek bu filmde beynimize dank dank dank vurmuş yönetmen adeta.
başrolde robert de niro'nun olduğu tam anlamıyla beyin fırtınası yaptıran muazzam bir eser.
s t a l k e r-1979
bir nevi kıyamet sonrası gelecekte, isimsiz bir ülkedeyiz. düşen dev bir meteor açıklanması güç olaylara sebep olmuştur. yarattığı etki zone adı verilen bir alanda etkili olmaktadır. bu alanın ortasında yer alan bir odada insanlığın en derin tutkularını gerçek yapacağı söylenen bir güç vardır. dikenli teller ve askerlerle korunan zone'a sadece zihinsel güçleri ve yeterli cesaretleri olan stalker'lar girebilmekte ve eşlik ettikleri insanları odadaki güçle yüzleşmeye zütürmektedirler. kahramanımız da böyle bir stalker'dır. karısının itirazlarına rağmen bir bilimadamı bir de yazarı yanına alarak hayatının yolculuğuna çıkar.
film değer inanışlarımızı gözden geçirmeye ve tüketim kaynakli sanrılarımızı keşfetmeye yönelten bir andrei tarkovsky efsanesi.
lost highway-1997
los angeles’da yaşayan ve bir gece kulübünde caz saksafon çalan fred madison adlı bir adamın karısının kendisini aldattığı paranoyası ile başlayan bir david lynch klasığı.
bu yönetmenin yaptığı filmlerin hepsi gerçeküstücülük akımına dayanır. filmlerinden sadece fil adam düz işleyiş kafa karıştırmayan bir anlatım diline sahiptir.. sinemaya kazandırdığı çoğu filmi izledim.. filmlerinden seyircinin kafasını allak bullak eden yönetmen gizem-gerilim tozu bakımından yapımlarında farklı bir atmosfer yaratmaya çalışır (onun hayal dünyası).. film boyunca sürekli beyniniz olayları çözme çabası içinde müthiş bir beyin fırtınasının tam ortasında bulacaksınız. gerçek mi rüya mı ya da kabus mu bu david lynch ne yapmak istedi kafasındaki sorulara filmi kendi yapmasına rağmen cevap vermekte zorlanacağını düşünüyorum.her seyircinin filmden sonra farklı farklı yorumlar yapacağı neyin ne olduğunu tam olarak kestiremeyeceği, film bize ne verdi anlatmak istediği neydi öyle kalacaksınız.
mulholland drive-2001
genç, hevesli bir aktrist büyük umutlarla hollywood'a varır ancak gelir gelmez de kendisini bir cinayetten kılpayı kurtulmuş ve geçmişini bilmeyen gizemli bir kadının macerası içerisinde bulur. ancak bu macerada rüya ve gerçek iç içedir.
burada da yönetmen hakkında bilgi vermeyi tercih ediyorum. david lynch filmleri, gerçeklik, rüya, hayal, paralel evren ve pgibolojik düşünceler ile harmanlanmış, tamamen izleyen kişinin zekası ve hayal gücü doğrultusunda yorumlayabileceği son derece kült filmlerdir! hiç bir lynch filmlerinin tam anlamı ile film yorumu yoktur, yani daha doğrusu filmin konusu aslında bellidir, bir kişinin pgibolojisinin en uç noktalarında gezinmektir veya gerçeklik ile hayal karışımıdır, ama iş filmin içindeki sahnelerin, olguların verilen mesajların yorumlanmasına, kurguyu çözmeye gelirse! işte orda herkes hayal gücü kadardır! herkes farklı anlamlandırmalar yapabilir, david lynch'i fenomen yapanda bu sıradışı tarzıdır.
fight club-1999
fight club'da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan jack doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. bu toplantılar esnasında marla'yla tanışır o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. jack'in ve marla'nın çabaları tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta kariyer sahibi ama yanlız insanların bir tepkisi. jack'ın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı tyler durden olmasıda adeta bunun bir kanıtıdır. i̇çilen birkaç biranın ardından park yerinde tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışırtacaktır. aralarında başlayan bu kavga jack'in hayatını değiştirecektir. bir süre sonra jack tyler'ın yanına taşınır. tyler'ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulübde sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve tyler durden hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir.
bicentennial man-1999
teknolojinin hızla geliştiği yeni binyılın ilk yıllarında richard martin, bir ndr-114 robot satın alır. ailenin en küçük çocuğu robota andrew adını verir. başlangıçta evin sıradan işlerini yapmak için alınan bir robotken andrew düşünmek ve hissetmenin ne olduğunu keşfetmeye başlar. martin ailesi ise satın aldıkları robotun sıradan bir robot olmadığını.
bicentennial man, her bireyin aşk, insanlık ve hayatı anlamaya çalışmayı amaçladığı iki yüzyıllık bir süreyi anlatıyor. andrew öğrendiği derecede öğretiyor ve dünyaya bir varlığın nasıl şefkatle kucaklanacağını gösteriyor.
bir robin williams klasiği olan film giderek kapital sisteme kendini kaptıran insanların ne hale geldiğini gösterirken, normal bir insanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor.
(ayazdakibekcidassagi ?, 05.07.2011 14:19 ~ 14:37)