+2
musallatımız tekrar gelince gözlerim inceden kahharı arar oldu. ne zaman ya kahhar desem bir nebze rahatlıyordum ama bu sefer hiçbirşey olmamıştı. koğuşta kimseyi kıllandırmak istememiştim ama ufak bir kıvılcım tekrar herşeyi alevlendirmişti. arkadaşın yatağının altındaki unlu mamülleri çıkardım ve kenara koydum. yatağa geçtim ama bir türlü uyuyamadım. nöbet saatine kadar döndüm durdum. nöbet saati gelince koğuşçu geldi kaldırdı. hemen burun deliklerine baktım. geçen sefer dikkat etmedim ama bu sefer ilk ona baktım. üzerimi giyinip dışarı çıktım. diğer nöbete gidecek elemanlar kapıda bekliyorlar. hepsinin gözlerine ve burun deliklerine baktım. çaktırmamaya çalışıyordum yoksa pgibolojik danışma rehberlik bölümüne gidebilirdim. doldur boşalttaki arkadaşlar kıllandı benden biraz ama hızlıca ordan da çıktık allaha şükür. nöbetçi çavuşa nöbet yerimi sordum ve depo dedi. içimden baya bir sövdüm çünkü depo tek kişilik tutulan bir nöbet yeriydi. inşallah birşey olmaz diye dua edip durdum. nöbet yerine geldikten sonra biraz etrafı kolaçan ettim ve eğer gölge gelirse ne yapacağımı düşünüyordum. ne kadar yasakta olsa sakladığım tek sigarayı yaktım ve gizli gizli içiyordum. depoların önünde büyük ağaçlar vardı ve o karanlıkta altında dursanız görünmüyordunuz. tam oraya bakarken ağaçların gölgelerine daldı gözlerim. bir kıpırdama vardı. dua okumaya başladığım sıra ağaç dallarının ortasından gölge göründü. "allahım" dedim kendi kendime. direk tüfeğime sarıldım. dolu şarjör takmak yasaktı ama takmak zorundaydım gölge geliyordu ve seri olmam lazımdı. ona hiç birşey yapamayacağım, inanın aklımın ucundan geçmiyordu. o an ne oluyorsa olsun diye mermiyi silahın ağzına verip bastım tetiğe. patlama sesinden sonra tüm nöbetçiler alarm düdüğü çalmaya başladı. düdük seslerinin arasında gelip bana dokundu ve orada yere yığıldım. bacaklarım tutmuyordu. yere yığıldıktan sonra karanlığın içinden sarı bir ışık gözüme çarpmaya başladı.