0
bir yere yazmıştı ordan biliyorum.
bir bıdık ali serinizin olmaması. arkadaşlardan alıp alıp tenefüslerde okursunuz kitapları. sizde olmadığından mıdır bilinmez bir tatlı gelir okumak. "herkesin paket lastikleriyle bir araya getirilmiş onlarca bıdık ali'si varken benim neden bir tane bile yok?" dememeye çalışırsınız kendinize, "iyi bari boşuna para vermiyim, çok iyi oldu böyle" diye avutursunuz kendinizi. şimdi alıp alıp raflara diziyorum kitapları bıdık alisiz günlere inat.
sonra bir de ders kitapları... bizim zamanımızda bir dünya para bayılırdı o kitaplara. birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar her yıl yepyeni kitap alınırdı, birinci el. sonra bu düzen değişti. ikinci el kitap aranmaya başlandı, akrabalardan falan kitap temin edildi. gıcır gıcır kitapları gördüğüm sonraki tarih ise lise iki yıllarına tekabül etmekteydi. zira kitaplar devlet tarafından verilmeye başlanmıştı.
bir de şu okullara verilen katkı parası adı altında kesilen haraç vardı. öğretmenler katkı parası vermeyen öğrencilerin isimlerini bağıra bağıra okurlardı, rencide ederlerdi sizi. çocuk beyninizde, çocuk kalbinizde önüne geçilemez bir fırtına kopar savururdu her şeyi. eve gelip ağlanırdı, halinizi gören babanızın da gözleri dolardı. ama yoktu, değil okula verecek mecburi ihtiyaçları karşılayacak kadar bile para yoktu, olmazdı. bir yerlerden borç para bulunurdu, hocaya verilirdi içten içe edilen küfürlerle. "durumumuz yok hocam" "baban gelsin" "baba öğretmenim seni çağırıyo" "gelip rezil mi olayım, dur bulurum ben parayı.." babamdan sonra asla katkı parası vermedim. babamın varlığında pgibolojik, sosyolojik, toplumsal baskılarla elimizden alınan o paraların acısını çıkarmak için ne ortaokulda ne de lisede katkı parası vermedim. "babam yok" deyince üzülüyordu herkes, üste para vermedikleri kalıyordu. içten içe kötü adam kahkahaları atardım. "alın size işte, alın size! sıkıyorsa şimdi isteyin, sıkıyorsa şimdi çağırın velimi ha-ha!" intikdıbını aldım baba, rahat uyu.