1. 1.
    +2 -1
    nurdan'la beraber gittiğimiz bir yer vardı. nurdan dışarıdan bakınca çok beğenmişti, girmiştik. içerisi nurdan'a benziyordu. loş bir ışıkla aydınlatılmıştı, yerler ahşaptı. köşede eski bir piyano vardı ve barın arkasında kalan, dışarıdan görünmeyen bölümde iki büyük koltukla çerçevesi paslanmış, tozlu bir ayna duruyordu. o koltuklar sonra bizim koltuklarımız olacaktı, nurdan başka yerlerde pencere önlerinde olduğu gibi burada da fotoğrafımı çekecekti, sonra bu fotoğraflarda aynadaki aksimizi gösterecekti. persona filmini izlememiştim henüz, izleseydim o fotoğraflara baktığımda aklıma gelecek şey bu film olurdu. henüz nurdan benim arkadaşımdı ve midesine dokunduğu için aldığımız biraları beraber içiyorduk. 18 yaşındaydım, 19 yaşındaydı. ikimizin de beyaz elleri, beyaz yanakları vardı. nurdan'ın da dudakları inceydi.

    nurdan gelmeyince sokağın başında, bizim gittiğimiz yere baktım ve orada beklemeye karar verdim. güneş artık o kadar parlak değildi. hayır nurdan gelmedi diye değil, akşam oluyordu. içim biraz huzursuz, sanki biraz kızgındım. girip bizim koltuklarımızın olduğu tarafa yöneldim. doluydular. belki orada anlamalıydım her şeyi ve nurdan'ı tekrar beklememeliydim. bense öyle yapmadım. beyoğlu'nda hala sokakta oturulabiliyordu ve bu sevdiğimiz yerin de önünde masaları vardı. çıkıp o masalardan birine oturdum. sigara içmeye başlamış mıydım o gün, yoksa sonradan başladığımız günlerde mi orada yine içmiştik bilmiyorum. ama orada nurdan'ı beklerken sigara da içiyordum sanki. nurdan da içerdi, ikimiz de yeni başlıyorduk. birbirimizin bazı alışkanlıklarını beraber başlatmıştık nurdan'la. koltuklar dolu olduğu için, sırf bunun için vazgeçmeliydim. dışarıda olduğum için çay söyledim. neden dışarıda çay içmek istedim, bilmiyorum.

    yakışıklı erkekler, kibar kadınlar geçtiler. onlara baktım. ama yalnızdım ve daha kötüsü birini bekliyordum. gülümsüyorlardı, tebessüm etmeye çalışıyordum. nurdan'ı beklemeliydim. bekledim. çok sonra aradı nurdan. geldiğini ve beni bulamadığını söyledi. telefonda konuşmayı çok uzatmadım, oturduğum yere gelmesini söyledim. geldi. "ben de seni fransız kültür'ün önünde bekledim uzun süre." dedi "neden karşılaşmadık?" nurdan'a fazla bir şey söyleyemiyordum, kızsam da kızmak istemeyeceğim biriydi o. "bir daha fransız'ın önünde buluşmayalım, bak birbirimizi yanlış taraflarında bekliyoruz demek ki, tam kestiremiyoruz orayı" dedi. "peki" dedim. belki de hiç buluşmamalıydım onunla, daha fransız kültür'de buluşmayı teklif ettiğimde tereddüt etmesinden anlamalıydım birbirimizi kaybedeceğimizi. koltuklar bile doluydu, ben anlamadım. nurdan'ın baştaki telaşı yerini rahatlamaya bıraktıkça ben de gevşiyordum. beraber sigara içmiş olmalıyız.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster