+36
savaş yüzbaşı gelir gelmez çözdük zaten adamı,
eller arkada, gözde güneş gözlükleri.
buraya geldiği için bir mutlu bir mutlu anlatamam.
yıllardır bu anı bekler gibiydi sanki.
topladı boşta ki bütün subay, astsubay ve uzmanları,
hem muhabbet etti hem de bilgiler edindi, hem bölge hakkında hem de bizi tanımak adına.
artvinliymiş kendisi, harbi laz yani.
bunu duyunca aha dedim gibi avuçladık.
adam laz lan.
bıraksan askerlik boyunca dağda tutar bizi.
zaten ne denli dengesiz bir adam olduğu bize ilk öğütlerinden ortaya çıktı.
şu tarz şeyler söylemişti;
komando tugayda dururmu?, komando nun yeri dağ. komando koğuşta yatmaz. arazide yatar. sizin ne işiniz var burada? pusu mu atıyorlar size? giberim pusuyu. komando pusu musu dinlemez yarar geçer. bundan sonra istirahat haricinde hastalık haricinde kimse tugayda durmayacak. ben bizzat raporumu hazırlayacağım. devamlı gece gündüz hareketli olacağız. devamlı gezeceğiz. kahvaltımızı akşam yemeğimizi dağda yiyeceksiniz. durmadan yürüyeceksiniz. bende bizzat sizinle geleceğim. burada durduğumuz sürece bunlar gelir bizi vurur. arazinin hakimi olmak istiyorsak devamlı arazide olmak zorundayız. ananızı babanızı kim arayacaksanız arayım. askerlik bitene kadar aramak yok. yeriniz burası değil arazi
tabi bu çok özet hali.
hatırladıklarım.
1 buçuk saat bu tarzda bir konuşma yaptı.
bide bunları konuşurken bizim züt üsteğmenin yutkunduğunu hatırlıyorum.
o yutkundukça zütü tutuştuğunu anladığım için biraz hoşuma gidiyor ama bir yandan da bu durumun beni de kapsadığından ötürü tırstım ne yalan söyleyeyim.
yanlız bahadır ın savaş yüzbaşıya hayran hayran baktığını ve savaş yüzbaşının dağda yatacaksınız yılan yiyeceksiniz domuzu iki elinizle ikiye ayırıp çiğ yiyeceksiniz tarzı konuşma yaptıkca bahadırın daha da gaza geldiğini gördüm.
adam harbiden dengesizleşti beyler.
yani bir saf bir pgibopat.
şimdi gidin bakın karısının dizinin dibinde kedi misali kıvrılıp yatıyordur.
ama o zaman görseniz dağ adamı amk.
o da daha önce bu tarz bir ortamda bulunmadığı için dengesizleşti.
ben, ilker, feyzullah ve rahmetli yavuz abi falan biraz daha mülayim bir alışma süreci geçirirken (bu manyağa göre tabii),
bu dengesiz artık kendi içinde nasıl bir alışma süreci geçirdiyse, dağlarbaşı baho lakabını alacak kadar işi büyüttü.
ileride anlatacağım zaten, bizim baho ve koray asteğmen savaş yüzbaşının en has adamı oldular amk.
bu üçüde 3.dünya savaşını tek başlarına çıkaracak kıvama geldiler.
mesela, geçirilen onca anı ve badireden sonra, özellikle kendi adıma konuşuyorum. pek normal bir insan olmadığımı ve geri döndüğümde, çok kötü bir pgibolojide olacağımı düşünüyordum.
artık rahatlıkla insanın midesinin kaldıramayacağı şeyler görmeye alışmış bir bünyem vardı bana göre.
bir gün tugay da ilker beni ve bahadırı dışarı çağırdı abi gelin şuna bakın diye.
çıktık,
baksanıza şuna dedi ilker,
duvarın dibinde bir kedi ölüsü, ama amk havyan gibi, dedim lan bune böle kedinin ne işi var burada?
ilker dedi abi kedi değil o fare.
ananı avradını gibiyim,
zaten fareye karşı artı bir korku besliyorum,
karşımda roberto carlos un baldırı kadar fare yatıyo orada,
başında bir iki asker,
hayatımda o büyüklükte bir fareyi görmediğim için ne kadar tiksinsemde biraz daha yakından bakmak istedim.
bizim tugayın köpeği boğazlamış amk fareyi.
yatırmış.
biraz yaklaştım yüzünü gördüm kuyruğu falan (ulan şu anda bunu yazarken bile titriyorum amk tiksindim resmen)
daha fazla yaklaşamadım.
resmen midem bulandı.
o anda ampul çaktı kafamda, aha dedim aga pgiboloji pekte bozulmamış, hala miden yerinde iğrenç şeyleri kaldıramıyosun,
bu iyi bişey dedim.
bahadırda (yemin ediyorum benden daha hassas bir çocuktu) gitmiş yanına kadar, askerler var, aynen şunu dedi
la muğagoduğum kaldırsanıza şunu lağn dedi,
çaaaat bir tekme attı hayvana zütü başı dağıldı.
ben direk uzaklaştım oradan amk,
midem daha fazlasını kaldıracak durumda değildi yani.
ama bahadırın ne derece hayvanlaştığını anlayabildiniz sanırım.
ben 5 metre yakınına yaklaşamıyorum tüylerim diken diken olurken adam topa vurur gibi vurdu resmen.
gram midesi bulanmadı heralde.
çok değişmişti beyler bahadır çok.
velasıl beyler,
savaş yüzbaşı gerekli yazışmalar falan yapıldıktan sonra, tugayda ki her timi bir yere gönderilmesine karar verdi.
4 tim olarak bir bölgede belli karakollara bağlı olarak intikal yapacaktık.
özellikle tehdit alan karakolların olduğu bölgelerde.
devamlı intkal halinde kalacaktık.
sabahın köründe çıkacak akşama kadar belli aralıklarla dinlenip yaklaşık 10 ve 20 km çapında bir bölgede hareketli unsurlar olarak dolaşacaktık.
amacımız terörist bulmaktan ziyede, alan hakimiyeti sağlamak ve bu muallaklerin manevrasını sıfıra indirmekti.
zaten belli bir zaman sonra bunlar yer değişikliği yapmak için devamlı bir timimize denk gelip çatışmak zorunda kaldı.
zütlerini kıpırdamaz hale gelmişlerdi.
Tümünü Göster