naaa.
HBO'nun dünyaya armağan ettiği ve ciksten insanın doğasına çok geniş bir skalada incelikli çözümlemelerin yapıldığı, kimilerine göre ise ciks'i ön plana alarak izlenilebilirliğin artırıldığı ortalama 30'ar dakikalık moda reklamları (ki, bu görüşe katılmıyorum) gibi görülen efsanevi Sex And The City dizisi çoktan bitti... Hatta geçen yaz, karakterlerin iyice 'uçmuş' oldukları bir sinema filmi ile de Carrie başta olmak üzere, Samantha, Charlotte ve Miranda'nın, onları izleyemediğimiz yıllar içerisinde ne işler karıştırdıklarını görmüş olduk... Biraz önce 'uçmak' kelimesini kullandım ama, sakın yanlış anlaşılmasın: Dizi, yayınlanan bütün sezonları içerisindeki en 'durgun' sezonunda bile filmdekinden daha çok 'atraksiyon' içermektedir... Bahsettiğim 'uçuş', Samantha hariç hiçbirinin ahım şahım ve 'sürekli iş'leri bulunmazken (evet, Charlotte zaman zaman sanat galerilerinde çalışıyordu ama kaç para alacak Allah aşkına! Miranda da, çalışmaktan bi' tarafı çıkan sıradan bir avukat altı üstü), giyebildiklerinden yeyip içebildiklerine, herşeyin lüks açısından birkaç level artmış olmasıdır durduk yerde (ki, mazur görüyorum; şu, Neco'lu sezonunun başladığı günlerde malum dizide Polat Alemdar için bile, "Kaç paralık adam ki! 30 milyar dolar parası ile bize kafa mı tutacak (?) ?" şekline bir laf edilmiştir, buradan da dizi kahramanı isen 'nereden buldun?' diye sorulamayacağı sonucunu çıkarıyorum... Dizi insanları ansızın ve açıklanamaz şekilde zenginliklerine zenginlik katabilecek şahsiyetlerdir demek ki!)... Dizideki sınırsız özgürlük duygusunun tersine, tutunacak bir dal bulmanın ve her an sohbet edebileceğin-yanıbaşında bir kişinin olmasının harikuladeliğinin vurgusunun yapıldığı film, dizinin onca sezon ve bölüm boyunca verdiği
"Hadi!
Git seviş!",
"Hepsiyle seviş!",
"Daha çok seviş!",
"Unutmak için seviş!
, "Başka bir sebepten seviş!",
"Sebepsiz seviş!",
"Sevişmek için seviş!",
"Yapılacak başka bi' şey yoksa seviş!",
"Anlamak için seviş!", "Barışmak için seviş!",
"Son vermek için seviş!",
"Yeniden başlamak için seviş!",
"Tanımak için seviş!",
"Kıyaslamak için seviş!",
"ispat için seviş!",
"Zevk almasan da seviş!",
"Mutlu olmak için seviş!",
"Mutlu etmek için seviş!",
"Üzüntüden seviş!", "Yücelmek için seviş!",
"Biraz daha, biraz daha, biraz daha seviş!" mesajlarını adeta hiçe sayıyor ve kahramanlarımızın one night stand günleri için artık yaşlandıkları ya da daha az buruk bir tabir ile, duruldukları gerçeğini sunuyordu izleyiciye... Büyük bir heves ve heyecen ile girdiğim filmi, salonun en arkasındaki koltuklardan birinde o dönemki erkek arkadaşım, ön sıralarda oturan iki 'moda suçlusu' kız ve orta koltuklardan birinde hiç gülünmemesi gereken sahnelere abartılı şekilde gülerek 'Ben buradayım!" diyen, Mr. Big'in düğün günü Carrie'e attığı 'kazık' üzerine ise oturduğu yerden sürekli hayıflanıp duracak ve üzgün üzgün "Aaaaaaaaaaaa!!!" seslerini çıkaracak olan bir iflah olmaz istanbul homociksüeli (zavallım, Stanford sanıyordu kendini) ile izleyip çıktıktan sonra, koca bir aldatılmışlık hissi ile dolmuştum...
yaramaznunu'dan... (bkz:
alkislarlayasiyorum)
Devamı geliyorrrrrrrrrrrrrrr