1. 1.
    0
    Takip eden günlerde Tayfun’un kendine güveni gelmişti ve okulun bir sonraki yarışını dört gözle beklemekteydi. Ama bu defa temkinli davranmak istedi, tekrardan ailesine mahcup olmaktan çekindi. Bir önceki yarışın ertesi günü okula gittiğinde de zaten arkadaşlarına yeterince eğlence kaynağı olmuştu. Bir tek aynı mahallede oturan Derya Teyzelerin kızı Buse, okulun bahçesinde Tayfun’un yanına oturup alay edenlere aldırış etmemesini ve daha fazla antrenman yapmasının faydalı olacağını söyledi. Kendisinden boyca uzun olan Buse; zayıf, düz uzun saçlı ve sınıfının en güzel kızıydı. Babasının görevi gereği izmir’den Antalya'ya yerleşmişlerdi. Tayfun’un babasının da izmirli olması sık sık aile ziyaretlerine, sabahlara kadar süren sohbetlere vesile oluyordu. Tayfun Buse’nin kendisine karşı hiç ilgi duymamasını sınıfındaki daha havalı çocuklara bağlıyordu: tenis oynayan Samet, okulun futbol takımında olan Ahmet, koşuda sürekli birinci gelen Berk varken kendisini iddialı bulmuyordu.



    Beden eğitimi dersinde öğretmenin Atatürk Kır Koşusu için bir kilometre koşulacağını söylemesi üzerine Tayfun tekrardan şansını denemek istediğini öğretmenine söyledi. Berk’in her ne kadar kendisine “Yine yürüyecek misin? Sen yarışı bitirene kadar biz üstümüzü değiştirmiş oluruz.” demiş olsa da artık arkadaşları arasındaki gülüşmelere aldırmıyor, yeterince antrenman yaptığını ve koşuya hazır olduğunu düşünüyordu. Yarış başlama noktasında en sonda yerini alan Tayfun yine kendisine her antrenmanında yardımcı olan rüzgârdan kendisini yalnız bırakmamasını diledi. Koşunun başlamasıyla arkadaşları aradaki mesafeyi açıyor, Tayfun ise arkadan koşuyordu.



    Rüzgâr Prensi Denis durumu fark edince yarık kayadan indi ve Tayfun’u, o güne kadar hiç olmadığı kadar sardı. Oluşturduğu hava boşluğu sayesinde neredeyse ağırlıksız ortamda koşuyor hissine kapılan Tayfun, hiç olmadığı kadar hızla birbirini takip eden adımlar atarak arkadaşlarını bir bir geçmeye başladı. Beş yüz metreyi geride bırakıp ilk bayrağı geçen Berk ile karşı karşıya geldiklerinde gözlerine inanamamış ve hızını daha da artırmıştı. Bayrağı geçen Tayfun önünde yalnızca 3 arkadaşı olduğunu gördü. ilkini geçmesi çok sürmedi, ikincisi ile yan yana gelen Tayfun başıyla arkadaşını selamladı, artık son iki yüz metrede iki koşucu kalmıştı. Bitiş çizgisinde kendilerini bekleyen kalabalığın sesini duyabiliyorlardı. Bugün annesinin kendisini seyrediyor olmasını diledi içinden, “ Keşke beni görseydiler…” Ama ailesine doğru söylemediğini hatta geçen gün onlara, koşmanın ne kadar aptalca olduğunu söylemişti. Son yüz metre kalmıştı yan yana geldiklerinde Berk’in temposu düştü, atağa geçen Tayfun son metreleri yalnız koştu, bitiş çizgisine vardığında büyük bir sessizlik oldu. Ardından Tayfun’u ilk tebrik eden Buse oldu, kimse Tayfun’un yarışı kazanacağını beklemiyordu. Öğretmeni de nasıl olduğunu anlayamadı, Berk’e gidip neden yavaş koştuğunu merak ettiğini sordu. Bunu fırsat bilen Berk aslında birinci gelebileceğini ama sabah yaptığı kahvaltıdan dolayı kendisini iyi hissetmediği yalanını söyledi. Tayfun, bir hafta sonra yapılacak olan Atatürk Kır Koşusunda tekrar birinci gelmesi durumunda öğretmeninin ve arkadaşlarının kendisine inanacaklarını biliyordu, ailesini de bu yarışa çağırabileceğini düşündü. Şimdi kazandığı yarışın tadını çıkarmak için evin yolunu tuttu, yolda Buse arkadan sesleniyordu: ’’ Tayfun, Tayfun! Beraber eve beraber gidelim. Bugün bir harikaydın. Arkadaşlar arasında rüzgâr gibi herkesi geride bıraktığın söyleniyor, demek ki sana söylediğim antrenmanlar işe yaradı. Hmm ne dersin?”. Buse’ye ne kadar teşekkür etse de az olduğunu ancak tamamlaması gereken bir de Atatürk Kır Yarışı olduğunu söyledi ve ekledi “ ailemin de yanımda olmasını istiyorum.” Başıyla onaylayan Buse, Tayfun’un güveninin yerine gelmesine sevindiğini söyledi. O akşam ailesine hiç bir şey söylemedi Tayfun. Her dilediğinde rüzgâr yardımına koşacak mıydı bunu merak ediyor ve kafasında sürekli bu sorular dolaşıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster