http://fizy.com/#s/3xx4ar
Çok bedbaht bir hayatım var…
Odamın içinde, evin içinde dönüp duruyorum akşama kadar…
Dışarı da çıkmıyorum…arada bir terasa çıkıyorum..hava alıyorum biraz..
Koltuk örtüsü, tabak çanak düzeltmekle geçiyor saatler…günde üç beş kere masamın, bilgisayarımın tozunu alıyorum..mutfak masasın siliyorum…
Play stationu açıyor, iki maç oynuyor..sonra bilgisayarı açıp iki basket atıyor…
Bir divana, bir yatağa yatıyor..
Bir zamanlar, “evin için, buseye çıplak gözükmesin” diye aldığım kilimin üzerinde şınav, mekik çekiyorum…
Her yerde hatıralar var…
Elifin tokası bile komidinin orta çekmecesinde duruyormuş..bugün oraları düzenlerken fark ettim..
Arada alt kata iniyorum..tolganın odasına gidiyorum…
Soruyor, ne ayaksın olm sen bütün gün evdesin? Diye..
“evde çalışıyorum aga” diyorum…detaylardan kaçıyorum…üstüme gelmiyor, ama sıkıntımın farkında..gözleri “gene neyin var amk, anlat hadi?” der gibi bakıyor…
Ah be çocuklar..anam babam kadar kahrımı çektiniz resmen benim..size kederden, elemden başka bir şey veremedim…yük olmaktan fazlasını beceremedim..
“Tsigalko!” diyorum kendime..”bu güne kadar huzur verebildiğin kimse var mı etrafında?... keder vermediğin kimse kaldı mı?”
Kendimi, kötü kokulu bir çöp, tadı bozuk bir yemek, görüntüsü nahoş bir böcek gibi hissediyorum…
Ben olmasam, ben hiç olmasaydım eminim bu insanlar, şimdi olduklarından çok daha mutlu olacaklardı..
Mine hiç hayal kırıklığı yaşamamış olacaktı mesela..
Ceyda hala üniversitesini okuyor, enerjik gülümsemesiyle oradan oraya koşturuyor olacaktı..
Ebrunun aşkı hiç kirletilmemiş, ihanete uğramamış olacaktı..
Nilay hiç iftiraya maruz kalmamış olacaktı..
Buse hiç yaralanmamış…
Tolga yorulmamış…
Neyse ki, okan erken kurtardı kendini de, kardeşim gibi sevdiğim bu adamı üzmemeyi başardım..ayrılırken çok üzülmüştü benden, ama neyden sıyrıldığının farkında değildi…sevinmesi gerekirdi..