yeryüzüne getirildiğini ve medeniyet getirldiğini eğitildiğini kanıtlayan kitap zecharia sitchin tarafından yazıldı
ama öncelikle liseliler gibtirp yatsın yada adem gibi okusun bişey öğrensin
bu tartışma tamamen bilimsel verilere dayanıyor ve tarih ordinaryusu yahudi kökenli olmasına rağmen tüm ilahi dinler karşısına alarak 10 kitaplık dünya tarihi adli kitabı yazdı ..şimdi önce konuyu anlamanız için altta engin ardıçın bi yazısı var bi süzgeçleyin daha sonra size rönesans ve aydınlanma capsleriyle vericem.
http://www.sehharname.com...tent/uploads/airplane.jpg
Bir Marduk'tur gidiyor... Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan, Süleyman Demirel'in 'gonuşşang Türkiyya' ilkesi uyarınca konuşuyor. Fakat çok kişi Demirel'in hiç sevmediği ama hep yaptığı şekilde karnından konuştuğu için çok kişi de anlamadı soruyor, nedir bu Marduk, yenir mi yenmez mi, canlı mıdır uzaylı mıdır? Cem Yılmaz'ın 'Gora' filminde robota sorduğu gibi, bir şey yer mi, bir şey içer mi? Her yerden çeker mi? Her yerden alır mı?
Marduk ile 1999 yılında tanıştım. Altı sene geçmiş. Yok, daha önceleri de, hem de uzun yıllardır 'ezoterizm' denilen meseleye meraklıydım. Türkiye'de az kişinin bildiği Louis Pauwels, Jacques Bergier, Gerard de Sede, Rene Guenon, hatta Tom Lethbridge gibi herifleri bir tamam okumuştum (efendim 'lisan' da biliyoruz ya ayıptır söylemesi)... Sonra bunlara Robert Bauval, Graham Hancock, Michael Baigent gibi araştırmacılar da eklendi. Bu adamlar, dünyamızda ünlü Nuh tufanından önce bambaşka bir uygarlığın varolmuş ve o amansız felaketle ortadan kalkmış olduğunu iddia ediyorlardı. 'Gizemciler' denilen bütün o esrarlı çevrenin çalışmaları da, bu eski uygarlıktan bize kalmış birtakım ipuçlarının, zaman içinde şekil değiştirmiş, efsaneye dönüşmüş birtakım izleri, kırıntılarıydı. Adına artık Atlantis mi dersiniz, Cartlantis mi, bilmem. işte piramitler miramitler de bunların kalıntılarıymış... Hatta, Lethbridge tam bu konuyu araştırdığı ve bomba gibi patlayacak bir kitap yazmaya hazırlandığı sırada, sonradan pek ünlenecek Erich von Daeniken daha önce ve daha uyanık davranmış, gene o pek ünlü 'Tanrıların Arabaları'nı yazarak bombayı kendisi patlatmış, parsayı toplamış, malı ve parayı zütürmüş (yıl 1967), Lethbridge de kahretmiş, adamcağızın yüreğine inmiş, ölmüş gitmişti (yıl 1970)... Yakın dostu ve kendisi de bu konularda epey eser vermiş Colin Wilson öyle anlatıyor. Masonların da bunları bildikleri ve bu sırrı sakladıkları ileri sürülüyor.
http://www.sehharname.com...ent/uploads/f%C3%BCze.jpg
Benim de bilgim bu merkezdeyken, Internet'i ve orada faaliyet gösteren ünlü 'amazon.com'u da yeni keşfetmenin verdiği heyecanla bu tür sitelerde ve içlerinde geziniyordum (elbette ferrecilardan fırsat kaldıkça)... Zecharia Sitchin adında bir adamla tanıştım. Adı Zekeriya. Orta yaşlı bir Yahudi'ydi bu. Konuyla ilgili de tam sekiz kitap yazmıştı! istanbul'a da gelmiş gitmişliği vardı. Bir sürü para yatırdım, tıkladım, yani düğmeye basıp kapıma getirttim, hapır küpür okudum. Okudukça da dehşete kapıldım. Sitchin, yalnız eski ibranice'yi değil, Sümerce, Akadca, Asurca, bu arada eski Mısırca'yı da bülbül gibi bilen çok derin bir adamdı.
Yalnız Tevrat'ı değil, hemen bütün eski kil tabletleri, bunlarda yazılı destanları falan da okumuş (başta Gılgamış) ve şu sonuca varmıştı: Mitolojilerde hep 'tanrılar' diye geçen ve bizim de 'pis putperestlerin saçmalıkları' diye burun kıvırdığımız, ciddiye almadığımız varlıklar gerçekti, ve bunlar, Gora gezegeninden Komutan Logar gibi 'muhayyel' ve saçmasapan bir yerden değil, bilmediğimiz ama yakın ve gerçek bir gezegenden gelmişlerdi. Bu gezegen uzak bir galakside değil, bizim kendi güneş sistemimizdeydi.
Ama biz bunun farkında değildik.
Bilmiyorduk, çünkü yörüngesi, yani güneşin çevresinde bir tam dönüşü bizim ölçümüzle 3661 yıl sürüyordu.
Sistemin dışına çıkıyor, çok uzaklara gidip elbette geri geliyordu. Bunu ancak binlerce yıl önce yaşamış atalarımızın (başta Sümer uygarlığı) bırakmış oldukları bazı ipuçlarından anlayabiliyorduk. Üstelik atalarımız neyin ne olduğunu tam çakamadıklarından, hafif tertip de ürkmüşler, korkmuşlar, kendi algılayabildikleri düzeyde bu meseleyi 'mitolojiye' dönüştürmüşler, söylence şekline sokmuşlar, bize öyle aktarmışlardı. Yani, birtakım yazıları ve yazıtları 'doğru deşifre etmek' gerekiyordu.
Atalarımız bu gezegende yaşayan ve bize de uğrayan üstün yaratıklardan korktukları ve çekindikleri için onları, haşa sümme haşa, 'tanrı' sanmışlar, saygıda ve sevgide kusur etmemişlerdi... Bu gezegen, güneş sistemimizin doğal bir üyesi değildi. Sisteme dışarıdan girmişti, yörüngesi de bildiğimiz bütün gezegenlerin aksine, ters yöndeydi. Pluton hariç hemen bütün gezegenlerin ortak dönüş düzeyine, yani 'ekliptik' dediğimiz plana da doksan derece dikti. Dolayısıyla, duruyor duruyor, yani bize duruyormuş gibi geliyor, birdenbire göklerde beliriveriyordu. Güney yönünde.
Dünyadan çok daha büyük, kızıl renkli bir gezegen.
3661 yılda bir geliyor, Jupiter ile Mars arasında bulunan 'asteroid kuşağı' bölgesine sokuluyor, oradan dönüp gidiyor. Bize fazla yaklaşmıyor. Fakat kütlesi çok büyük olduğu için, çekim gücü her seferinde bizim burada (yani dünya gezegeninde) amansız depremlere, yanardağ patlamalarına, tsunamilere, sel baskınlarına yol açıyor. 3661 yılda bir geliyor ama pir geliyor, bizi mahvedip gidiyor. işte ünlü Nuh tufanına da bu gezegen yolaçmış ve dünyamızda daha önce varolan başka bir uygarlık böylece ortadan kalkmış.
http://www.sehharname.com...tent/uploads/misir.19.jpg