1. 26.
    +1
    Gece olmadı. Gündüze umut bağlayanlar, biz, gündüzün aslında gündüz hüviyetinde olmadığını anladık. Gündüze emanet ettiğimiz umudumuz, onunla beraber kayıplara karıştı.
    Ertesi gün, yahut ertesi gün olduğunu tahmin ettiğimiz bir gün, topluca tekrar mezara gittik Sadık efendi’nin emriyle. Her birimiz tekrar Fatiha okuyacak, birkaç defa da Yasin okuyacaktık. Böylece hiç değilse ölülerin ruhlarını rahata erdirecektik. Mezara gittik, ölüler yerli yerindeydi, hava kapalı, mezarlığın kapısı açıktı. Uzakta, imam efendi nin mezarının üzerinde, sağa doğru eğik, bedeninin üzerinde emanet gibi duran bir kafaya sahip, yüzünün sadece dudakları olan, gözsüz, kulaksız, burunsuz birini gördük. Adama benziyordu, birbirimize sokulup imam efendinin arkasına geçtik, ilerledik adamın kırık boynu bize döndü, dudakları kenarlara doğru genişledi, gözleri olsaydı, bunun bir gülüş olduğunu söyleyebilirdik. Bu haliyle yüzünün her tarafını kaplayan deriyi buruşturan, soğuk ve iğrenç bir ifadeydi bu. Kendinden emin ve tiksindiriciydi. imam efendi, tir tir titreyerek duaları sıraladı, karşımızdaki varlık konuşmaya başladı: “Sakin ol imam efendi, buraya sizi korkutmaya değil, sizinle konuşmaya geldim” yerimizden kıpırdamaya korkar bir haldeydik, dönüp arkamıza bakmak istiyorduk ama bu bize imkansız geliyordu. Bekledik.
    “Size, çırpınmanın bir anlamı olmadığını, burada kapana kısıldığınızı ve o okuduğunuz kitapların bir işe yaramayacağını söylemeye geldim” dedi. Birkaç saniye girdi araya, kalabalık sadık efendinin arkasında, ne olacağını bilmeden, tuhaf yaratığa bakıyordu. Sadık efendi, yeniden cesaretini toplayarak:
    ···
   tümünü göster