1. 1.
    0
    ekşide gördüğüm bir başlık. herkesin okumasını tavsiye ettiğim bir başlık. şaka yapmayın gibişe kalkışmayın. sizden istediğim tek şey okumanız. biraz hissederek okursanız anlayacaksınız. giberim şukuyu, eksiyi. her şey sanal değil öğrenin bunu. okuyun, okuyun,okuyun.
    bir kış ayı. ramazan bayrdıbının birinci günü. hava güzel. günlük güneşlik. tabur komutanı, bel ağrısı şikâyetiyle bir süredir taburda yok, hava değişimine gitti. o hava değişimine gidince, asıl taburun havası değişti, daha mutluyuz açıkçası. stres yok. operasyonlar devam ediyor ama olsun, zaten alışkınız. bayram olduğu için merkezdeyiz. akşam tabur komutan vekili yüzbaşı ercan’lara gittik. yanımıza bekâr olan diğer iki elemanı da aldık. onlar benden kıdemsiz. ağabeylik yapıyoruz zaman zaman. ercan’ın eşi hamileydi o zamanlar. doğuma çok az bir süre kalmıştı, bu yüzden kaynanası gelmişti yanlarına, necla’nın annesi. bizim kız çok küçüktü, tam sevilecek çağları, herkesin sevgilisi. ercan da necla da çok seviyorlardı. gerçi ercan benden çok hazzetmezdi ya olsun, o gece hep beraber güldük, oynadık, neşelendik. ercan’la aradaki buzlar eridi, kaynaştık. itiraf etmeliyim, zaten sorun onda değil bendeydi; ukalaydım biraz, dik başlıydım her zaman olduğu gibi. eğer benim ona yaptıklarımı o bana yapsa çeker bir köşede döverdim dıbına koyiim. hoşgörülü adamdı, belki de bulaşmak istemedi. ama o bayram gecesi, ramazan bayrdıbının birinci günü sorunları çözdük. necla’nın doğumundan bahsettik, ‘’adını ne koyacaksınız?’’ dedik, isimler önerdik, gülüştük, onlar ''… gibi bir kızımız olacak’’ diye bi daha sevindiler. ercan ertesi gün nöbetçi amiri idi, bayramın ikinci günü, erken kalkacaktı. bir de bayram ziyareti kısa olur derler ama, biz inanmadık, içimize doğmuşçasına doyasıya oturduk.

    ertesi gün ben evde idim. sonra eve bir telefon geldi. ‘’görüntü var, tabur hazırlanıyor!’’ dediler. üzerimi giydim, eşimle sarıldık, kızımı öptüm, eşim ‘‘kendine dikkat et!’’ dedi, hemen çıktım.

    daha önceden gelen bir duyumda bir grup terör örgütü mensubunun x mevkiindeki mağaralarda barındıkları, zaman zaman da boş köye inerek sağlam evlerde kaldıkları bilgisi gelmiş. bu duyum üzerine bayramın ikinci günü helikopterle bir hava keşfi plânlanmış. yapılan hava keşfinde x köyü 1,5 km kuzeydoğusundaki tepelerde, zirve hattından güneydeki dere yatağına doğru bir iz görülmüş. bu izlerin duyumda bahsi geçen terörist gruba ait olduğu değerlendirilerek merkeze dönülmüş. ben bunu böyle anlatanların yalancısıyım. birinin bayramlaşmaya giderken havadan izleri görüp geri döndüğünü söyleyenler de var. ne ise ne, fazla önemi yok zaten. merkeze dönüldükten sonra, izlerin görüldüğü bölgeye süratle iki timle müdahale edilmesi emredilmiş, görülen izlerin insan izi olup olmadığının teyit edilmesi istenmiş. bizim taburdan iki timin uçarbirlik harekâtı için hazırlanması emredilmiş.

    ‘miş’li anlatıyorum, çünkü evde olduğum için bütün bunlara bizzat şahit olmadım. neyse neyzen, bizim ercan yukarı çağrılmış, taburdan ivedi iki timin hazırlanması söylenmiş, ‘’sen de timlerin başında gideceksin’’ denmiş. ercan da ‘’komutanım, ben bugün nöbetçi amiriyim, misafirlerim de var, kaynanam geldi’’ falan demiş. biraz gönülsüz davranmış yani. komutan da ‘‘gibtiret lan nöbetçi amirliğini, ben de geleceğim zaten sizinle, binbaşı bülent de hazırlansın, o da gelecek’’ diye emir vermiş. ercan, emri aldıktan sonra sinirle binaya gelmiş, osman’ı bulmuş, ‘’iki tim hazırlansın!’’’ diyip, görevin ne olduğunu söylemeden odasına girmiş. emri alan osman, beni aradı, ercan’ın söylediklerini iletti. ‘’sadece iki tim istiyorlar, sizin bölüğe dokunmadık’’ dedi. ‘‘osman’’ dedim, ‘’sen fuat’a da söyle, öyle iki tim falan olmaz, bütün tabur hazırlansın, ne olur ne olmaz, o taraf karlıdır, kar elbiseleriyle hedikleri de alın, ben de geliyorum. personelciye söyle, herkesi arasın, çabuk toplansınlar.’’ ‘‘emredersiniz’’ dedi, ben evden çıktım söylediğim gibi, tabur toplandı.

    içtima alanında osman’ı gördüm. ‘’n’oluyo lan gene, nerden bu çıktı şimdi?’’ dedim. ‘’bilmiyorum’’ der gibi dudaklarını büktü, omuzlarını kaldırdı. ‘’‘ne zaman gidiyoruz?’’ dedim. ‘’biz gitmiyoruz!’’ dedi. ‘’nasıl yani, nasıl gitmiyoruz lan?’’ dedim. ‘’ercan yüzbaşı siz gelmeyeceksiniz, timlerin başında ben gideceğim, komutan ve bülent binbaşı da gelecekmiş diyor. ercan yüzbaşı baya sinirli’’ dedi. ‘‘olur mu lan öyle şey?’’ diyip ercan’ın yanına çıktım.

    kapıdan içeri girer girmez bana baktı, operasyon elbiselerini giyinmiş olduğumu görünce ‘‘siz gelmeyeceksiniz, ben gidecekmişim anasını gibiyim!’ dedi. ‘’olur mu öyle şey, hadi benden tim gitmiyor, bari osman’la fuat gelsin.’’ dedim. ‘’kimse gelmeyecek dedim kardeşim!’’ dedi sinirli bir şekilde. ben de sinirlendim, çıktım. tekrar aşağıya indim.

    osman ve fuat’la beraber toparlanan taburu kontrol etmeye başladık. bu sırada ercan odasının penceresini açıp aşağıda bizi o halde görünce ‘’ben iki tim dedim kardeşim, ne gibime taburu topluyorsunuz, niye hâlâ bekliyorsunuz orda, başka kimse gelmeyecek demedim mi?’’ diye bağırdı. osman bana, ben fuat’a, fuat osman’a baktı. huyumu bildikleri için ‘’boşver, var bu işte bi şey.’’ dediler.

    ‘‘bilmediğim bir araziye, bilmediğim bir görev için, hem de bayramın ikinci günü uçarbirlik harekâtı ile atılmayı çok istiyordum, acayip cesurum ben, bildiğiniz gibi diil, vuuv!’’ diyecek hâlim yok. buna ben kendim de inanmam dıbına koyiim biri söylese. hiçbirşeye gönüllü olmak iyi değildir, askerde işemeye bile gönüllü gitmeyeceksin, tamam, ama bu durum garip gözüküyordu. bölüklerden iki tim alınıyor, bize ‘’siz gelmeyeceksiniz’’ deniyordu. buna şaşırıyorduk. ‘’vay anasını lan, tam da bayramın ikinci günü ne güzel trekking yapacaktık dağlarda, bizi zütürmüyorlar anasını satayım!’’ demiyorduk yani. en azından kendi adıma ben demiyordum. gibi kalkan bizi sağa sola göndermek için can atarken bugün tersi oluyordu. garip olan buydu.

    timlerin ne kadar bölgede kalacağı belirsizdi. ‘’timler fazla kumanya almasın, gidilip dönülecek.’’ dendi. taburunun geride kalan timlerinin merkezde ihtiyatı teşkil edeceği söylendi.

    gidecek olan timleri saat 11.00’den itibaren helikopter pistine aldık. yeteri kadar skorsky vardı, ama uzunca bir süre geçmesine rağmen uçarbirlik harekâtı başlamadı. z'den gelecek olan kobra kolunun beklendiğini söylendi. skorsky’ler bölgeye timleri atarken, kobra kolu timlerin havadan güvenliğini sağlayacaktı. beklenen kol saat 13.55’te geldi. timleri bindirdik. komutan ile binbaşı bülent bir helikoptere, ercan da diğer helikoptere bindi.

    ercan’la helâlleşmedik. hiçbiriyle helâlleşmedik. helâlleşmek adama fena koyuyor neyzen. ben hiçbir göreve kimseyle helâlleşerek çıkmadım. sarıldık ve öpüştük sadece. ‘‘hakkını helâl et!’’ demek zordur dıbına koyiim, düğümleri insanı. çözmek de kolay değil, bilesin.

    ercan sadece balkonda endişeli bir şekilde kendisine bakan hamile eşine baktı paller dönerken. helikoptere binmeden önce, el bile sallamadı, eşi kendisine el sallarken. biz taburun diğer timleriyle beraber ihtiyat olarak kaldık ve beklemeye başladık. gündüz zamanı iyice daralmıştı.
    ···
   tümünü göster