@136 önce üslubunu düzelt. bak evlat ne lan teres, sen o lafı kullandın diye gocunacaklardan değilim ben. başkalarına sat belden aşağı üslubunu.
1) gazali örneğini gazali'nin ticaret hususunda söylediklerine vurgu yapmak için verdim. bunun dışında gazali'nin içtihadı hiç bir zaman terk etmediğini gözetmek lazım. üstelik gazali-rüşd arasındaki fikir ihtilaflarında rüşd'ün kesinlkle haklı olduğu da doğru değildir 200 yıllık yenilgi piskolojisinin verdiği sersemlikle oluşmuş bir avutmacılıktır (batı medeniyetinde bizim de tuzumuz var hesabı). aristocu anlayışla düşüncelerini sistemleştirmiş ibn-i rüşd islam medeniyeti'nin taşıyıcılığını yapamaz.
bu hususta söylenecek bir şey daha var gazali'nin
matematik şeytan işidir diye bir sözü yoktur. sen muhtemelen buna bakarak islam medeniyetinin geri kalmasının ana sebebi gazali'dir dedin. bu birkaç soytarının safsatasıdır. bunu gazali gibi bir dehadan bekleme.
2) şimdi gelelim senin ırki tutumuna. türk'ü islam'dan islam'ı türk'ten ayırmak mümkün değildir. gazali ve mevlana'yı ırka indirgeyerek bu medeniyetten koparamazsın. illa kafatasına indirgeyeceksen islam medeniyeti'nin taşıyıcılığını uzunca bir dönem yapmış Nizamiye Medreseleri'ne bak. bak tekrar söylüyorum farsça ve arapça'nın yaygın dil olması burada bir şeyi değiştiremez, esas mesele taşıyıcı unsur olmaktır ama ezbere konuştuğun için bunu algılayamıyorsun (latince gibi düşün, sana o taraftan örnek vermeyince anlamıyorsun, yerli düşünme yolların tıkanmış).
3)daha önceki entrilerimde boylar arası rekabet yoktur veya vardır diye bir şey söylemedim. evet boylar arası itişme vardır ama senin anlattığın ölçülerde değildir. bozkır hayatında boylar arası ekonomik rekabet vardır. ama bütün bunların dışında boylar arası hiyerarşi vardır bu hiyearşinin en tepesinde kayılar vardır. ek olarak hakanın sağında ve solunda duran boylar vardır. bunlar da hiyerarşinin parçasıdır. bu dönemde hiyerarşiyi töre belirler (töre dediysek gökten gelen bilgi manasına gelir töre, sağa sola çekme). daha yakın dönemlere gelirsek boylar arası rekabete mezhepçilikten doğan ihtilaflar sebep olur. safevi-osmanlı çatışmasında olduğu gibi. orhun anıtları'na gelirsek orada boylar arası rekabete yapılan vurgu 'çin tehlikesi'ne yapılan vurgudan kuvvetli değildir. hatta boylar arası itişmeye yapılan vurgunun temel sebebi uzun mücadeleler sonunda parçalanmış birliği yeniden kuran kağan'ın bu birliği perçinleme isteğinden ileri gelir.
4) moğol istilası olayında da yine ezbere konuşma alışkanlığından doğan bilgi ekgibliklerin mevcut. moğol istilası islam medeniyeti'nin geri kalma sebeplerindense çağının fersah fersah ötesinde bilgiye sahip 16.yy bilgini taküyiddin efendi'yi nasıl açıklarsın. (kaldı ki medeniyet bakımından geri kalma diye bir şey bırak orta çağ'ı şu an bile söz konusu değil 200 yıldır silah ticareti ve sömürgecilik üzerine inşa edilmiş ekonomik zenginlik mi medeniyet ölçütü yoksa yüzyıla hakim olan vandalist anlayış mı)
5) son olarak yunan medeniyeti'nin iki ana bilgini platon ve aristo'dur. bunlar - özellikle platon- kenaniler'in düşüncelerini sistemleştirmiş kişilerdir. burada baştan yaratılmış bir felsefe değil en fazla kenani düşüncülere bir şeyler katarak sistemleştirme vardır.
6) neden orta asyalılar'a benzemiyoruz sorusu da gereksiz. cumhuriyet kurulduğunda 3te 1i balkan göçmeniydi milletin. bunun dışından rumlarla ve ermenilerle olan 1000 yıllık münasebetimiz de ortada. aslından vurgu yapılacak en son nokta bu. türk kavrdıbını kafatasçılığına ve ırka indirgemek anlatmaya çalıştığım ciddi sorunlardan biri (hatta bugünün türkiye'sinin en ciddi sorunu)
ek olarak yunan medeniyeti'nin her yüzyılda yeniden allandırılıp pullandırılması, farklı makyajlar altında sunulmasının ana sebebi kök bakımından dayanak arayan batı hastalığıdır. buradaki ana husus ideolojiktir.
son olarak ben seni aşağılamıyorum, söylediklerini veya düşüncelerini değersizleştimiyorum. saçmasapan hitaplarla sana seslenmiyorum. bir de benim için kişisel değil bu tartışma sadece senin gibi düşünen çok insan var. temel sebebi 200 yıllık yenilgi piskolojisinden doğan hastalıklı ruh hali.
son olarak bir alıntıyla bitiriyorum. bizim okuyan kesmimizin büyük çoğunluğuna hakim bu akıl tutulmasının temel nedeni batı'yı iyi yorumlayamamaktır. yerli düşünce çerçevesinde batı medeniyeti üzerine yapılmış belki de en iyi analizler alev alatlı'ya aittir.
--
spoiler--
Bugün batı kültürünün izini sürdüğü en eski uygarlığa, mısır medeniyetine ilişkin bilgilerimizin tümü 'ölüler'e ilişkin bilgilerdir. ehramlara taş taşıyanların köle olup olmadıklarını bile bilmiyoruz. firavunların ateşli müritleri de olabilirlerdi. aynen hitler gençliği gibi tanrısal bir führere ve onun doğrularına tapınmak. bağlantıyı görüyorsun her ikisi de nekrofilik. nitekim, aynı bölgede, asurların ve onu takip eden her yayılmacı imparatorluğun teknik becerisinin bir numaralı kanıtı, yerlebir edilmiş köyler, zehirlenmiş topraklardır. bu kadim imparatorluklar günümüzün uygar sadizminin prototipini teşkil ederler. avrupa-amerikan medeniyetinin öteki adı ölü seviciliğidir, faşizmdir.
batı medeniyetini oluşturan iki ana kaynaktan birincisi yahudi-hristiyan, ikincisi yunan-roma. şimdi, birinci kaynak yahudi-hristiyan geleneği, batı medeniyetine bireyi hiçe indirgeyen kitle kültürünü dayatır. şöyle ki, yahudi, ruhunun bedeninden ayrılmak, bedenini 'kainatın sahibi' ile birleştirmek üzere terketmenin hasreti ile kavrulduğuna inandırılmıştır. yahudi'den bunu gerçekleştirip, belirgin ve bağımsız bir varlık olan 'doğal hali'ni yok etmesi istenir. yani, özgür iradesini bireyselliğini yok etme yolunda kullanmakla yükümlüdür. rab yahova'nın kendilerine çizdiği kader doğrultusunda yürümek zorundadırlar. rab yahova da bilgi ağacından elma yediler diye bunları yeryüzünde çile çekmeye mahkum etmiş olduğundan, birey ne yaparsa yapsın, sancılı acılı bir hayat yaşayacaktır. 2.dünya savaşı'nda, almanlara kuzu gibi boyun eğmelerinin ardında da bu anlayış yatar.
dönelim akdeniz'in kuzey kıyısında yaşayan dostlarımıza. yunan-roma dünyasının insan görüşüne göre, insanoğlu kaderini tanrıların elinden kurtarabilmek, bağımsızlığını kazanabilmek için çırpınan bir varlıktır. tanrıların dünyası ile sürgit bir çatışma halindedir. mitolojiyi hatırla: tanrılar, insanların, ben bilinci'ne erişmesine, kendilerinden bağımsız, özgür olmasına, tabiat üstünde egemenlik kurmasına engel olmak için elinden geleni yaparlar. zeus'un ateşini çalan promote hikayesinde olduğu gibi en büyük günah tabiat üstünde egemenlik kurmaktır.
hristiyanlık, yahudi telkinlerinden kaynaklanır. isanın kişiliğinden hız alır. osiris, attis, dionysus gibi akdeniz havzası tanrılarının dirilişleri ve ölümsüzlük vaatlerine duyulan inanç sayesinde güçlenir. pavlusun ilahiyatıyla biçimlenir. putperest göreneklerini benimseyerek gelişir. roma'nın örgütlenme biçimini benimser, bu idari miras üzerine muzaffer bir kilise kurar. yani, yarı-romalı olur. yarı-romalı olma aşaması çok önemli, çünkü mısır'la başlayan nekrofilik eğilimin, roma ile perçinlendiğine işaret eder.
şimdi putperest roma hukukunu hatırla 'jus utendi et abutendi', 'kullanmak ve tüketmek' hakkıdır, değil mi? işte bu söylem, bu 'doğru', avrupa-amerikan medeniyetinin dünya görüşünün temelini oluşturur. o kadar ki sonuçta 'tanrı' için bile geçerli olabilmiştir! batılı, tanrıyı da kullanmış, o'nun tükenmiş olduğunu düşünmüştür. 19.yy'ın kavgasını hatırla! nietzche'yi hatırla. 'jus utendi et abutendi' ilkesi, roma kod'unun, napolyon yasalarının ve günümüz kapitalizminin temelidir. mal sahibine mal üzerinde gerçek bir tanrısal hak tanır. peki mal sahibi kimdir? baba! baba'nın karısı ve çocukları üzerinde yaşatma, öldürme ve satma yetkisi vardır. buna 'mancipium' derler. koca herhangi bir suçtan karısını yargılama görevini de infazı da üstlenir. zina ne kelime şarap mahzeninin anahtarını çalmak bile ölüme mahkum edilmek için yeterlidir. batılı kadınlar 'mal' olmaktan korkuyorlarsa yeridir. feminist olsalar yeridir.
--
spoiler--