1. 1.
    0
    Hayaletti o. Elim için geçti. Hayaletti o.” diye
    sayıklıyordu Fatih. Delirmiş gibi davranıyordu.
    Oğuzhan ise bembeyazdı. Esma ise ağlıyordu. Rana
    da korkmuştu ama kontrolü kaybetmemişti. Grubu
    yönetmenin zamanı diye düşündü. “Buradan
    gitmeliyiz. Bize süre verdi” dedi Rana. Kimse onu duymamış gibi davrandı. Sonra Esma ayağa
    kalktı. “Yürüyerek gidelim buradan” dedi. “Dışarısı
    çok soğuk. Köye varana kadar ölürüz”
    dedi. “Denemek zorundayız” dedi Rana. Esma
    birden eşyalarını toplayıp, “Ben gidiyorum” dedi.
    Rana onu zar zor durdurdu. “Beraber hareket etmeliyiz” dedi. Esma ikna olmuştu. “Gidelim lütfen”
    diye ağlamaya başladı. Esma'nın göz yaşları işe
    yaramıştı. Grup yaya gitmeye karar verdi. Dağ
    çantalarını alıp kulüben uzaklaşmaya başladılar.
    Herkes sessizdi. Kimse konuşmuyordu. Temiz hava
    Fatih'i az da olsa sakinleştirmişti. Yirmi dakika boyunca yürüdüler. Üşümeye başlamışlardı.
    Nihayet bir kulübe görmüşlerdi. içeride bir köylü
    varsa kurtulmuş demektiler. Esma dayanamadan
    hızla koştu. Kulübeye yaklaşınca çığlık attı. “Aynı
    kulübe bu!” diye ağlıyordu. Gerçekten de aynı
    kulübeydi. Fatih ile Oğuzhan söylenmeye başlamışlardı. Sonra içeri girmek zorunda kaldılar.
    içeride ısınmaya çalışıyordı. Birbirine sarılmıştı
    çiftler. Uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra “Neydi o
    sizce?” diye sordu Oğuzhan. “Hayalet ya da cin ne
    fark eder.” diye haykırdı Fatih. Sonra bir ses
    duydular. Ses dışarıdan geliyordu. Tak. Tak. Tak. Sanki biri ormanda ağaç kesiyordu. Rana ayağa
    kalktı. O ayağa kalkınca hepsi istemsiz olarak ayağa
    kalktılar. Korku onları bu hale getirmişti. Rana
    yavaşça kapıyı açtı. Dışarıda kimse yoktu ama ses
    hala geliyordu. Ormanın daha ilerisinden geliyordu
    sanki ses. Rana arkadaşlarına dönerek, “Sese doğru gidelim. Belki köyden biridir” dedi. Rana'nın
    kendinden emin hali onları ikna etmişti. Dikkatli bir
    şekilde ormanın içine doğru gittiler. Nihayet sesin
    kaynağına gelmişlerdi. Adamın teki onlara sırtı dönük ağaç kesiyordu.
    Elinde balta vardı. Yanında ise yine onlara sırtı
    dönük bir kadın kesilen parçaları
    topluyordu. “Bunlar onlar mı?” diye korkuyla
    sordu Esma. Kaçmak üzereydi. Rana ise “Pardon?”
    diye onlara seslendi. Rana'nın sesini duyunca odunca balta vurmayı kesti. Sonra kadınla beraber
    arkalarına döndüler. Esma çığlık attı. Hem adamım
    hem de kadının göz yuvaları boştu ve gözleri
    yoktu. Rana ile grup hemen arkasını dönüp,
    kulübeye doğru kaçacaktı ki oduncuyu diblerinde
    buldular. Rana ses çıkaramadan odunca baltasını Rana'nın kafasına geçirmişti. Sonra da hiç vakit
    kaybeden baltasını geri çekip, yine Rana'ya
    vurmaya başladı. Ağaç keser gibi kızı parçalıyordu.
    Ranasız kalan grup kulübeye doğru koşmaya
    başladı. Kulübenin kapısı kapalıydı. Açtıklarında
    Esma yine çığlık attı. Çünkü Rana'nın kafasını kulübenin ortasında asılı duruyordu. Gözleri
    yuvaları boştu. Oduncu gibi gözleri yoktu. Sonra o
    kafa konuşmaya başladı: “Yuvamdan çıkın gidin.
    Size iki saat müddet. Beni rahat bırakın. Size iki saat
    müddet.” Sonra da kafa yere düşüp una dönüştü.
    Dışarı çıkmak için geriye dönmüştü grup ama oduncunun hızla onlara doğru geldiğini görünce
    kulübeye girmek zorunda kaldılar. Kapıyı kapatıp,
    karanlıkta korkuyla beraber oturdular. Oduncunun
    karda çıkardığı ayak seslerini duyuyorlardı. Sonra
    birden baltanın sesi duydular. Odunca baltasıyla
    kulübeyi kesmeye başlamıştı. Fatih ağlıyordu. Oğuzhan'ın sesi içine kaçmıştı. Esma ise çığlık
    atıyordu. Birden ses kesildi. Oduncu gitmişti. “Rana öldü. Rana öldü.” deyip sayıklıyordu. “Hepsi
    sizin yüzünüzden. Biz de öleceğiz “ diye diye
    haykırdı Esma. Oğuzhan ses çıkarmaya ceserat
    edemiyordu. Nedense birden konuştu: “iki saat
    verdi. Gitmemiz lazım. Bizi yuvasında istemiyor”
    dedi. “Gitmeyi denedik ama gidemedik.” dedi. Fatih ise hala Rana'yı sayıklıyordu. “Dışarıda otursak.
    Belki kızmaz.” dedi Oğuzhan. Sonra da karar verip,
    dışarı çıktılar. Etrafı kolaçan ettiler odunca var mı
    diye ama iz yoktu onlardan. Kulübeden uzakta
    oturuyorlardı. “Sabah olunca her şey düzelecek.”
    dedi Oğuzhan Esma'ya. Bu lafı duyan Fatih sayıklamayı kesti. Bağırarak, “Evleneceğim kadın
    öldü. Rana öldü” diye haykırdı. Sonra da hıçkırarak
    ağlamaya başladı. “Fatih yardım et. Fatih yardım et.”
    diye bir ses duydular. Sesin sahibini hemen
    tanıdılar. Rana'ydı bu. Sesin hemen ileriden
    geliyordu. Koşarak oraya gittiler. Kuyuya benzer derin bir çukur vardı. Çok derindi. Çukur sonunda
    ise su vardı. Ay ışığı tüm gücüyle çukurun içindeki
    suyu aydınlatıyordu. Su da ışığı güzelce
    yansıtıyordu. Çukura baktılar. içinde kimse yoktu.
    Birden suyun içinden Rana çıktı. Çıplaktı. “Fatih.
    Buraya düştüm. Yardım et” diyordu. Fatih, “Rana? iyi misin?” diye haykırdı. “Fatih. Rana öldü. Bu cinin
    oyunu.” dedi Esma. Oğuzhan, “Gidelim buradan”
    dedi. Ama Fatih ağlayarak Rana'ya
    bakıyordu. “Yaşıyorsun yaşıyorsun” diyordu.
    Oğuzhan ile Esma, “Hayır. Bu o değil.” dedi. “Neden
    kurtarmıyorsunuz beni? Su çok soğuk” dedi. Fatih çantasından hemen ip çıkararak ağacın teki
    bağladı. Suya inmek üzereydi. Oğuzhan engel
    olmaya çalışıyordu. “Çekilde şuradan” diye
    Oğuzhan'a yumruk attı Fatih ve yavaşça kuyuya
    inmeye başladı. Esma koşarak sevgilisinin yanına
    gitti. “Ne yaptın” diye bağırmıştı Fatih'e. O ise çoktan inmiş kuyuya. Oğuzhan hemen ayağa
    kalkmış, sevgilisiyle birlikte Fatih'i izliyordu. Fatih
    elini uzattı Rana'ya. Rana ise onun elini tuttu. Sonra
    gülümseyerek onu hızla suyun içine çekti. Fatih
    suya düştü. Oğuzhan ile Esma çığlık atıyordu. Su
    birden çamura dönüştü. Rana da çamurdan bir kadına dönüştü. Onun da gözleri yuvasında değildi.
    Fatih'i çamurun içinde boğmaya çalışıyordu.
    Oğuzhan ile Esma ise ne yapacağını bilmez halde
    bağırıyordu. Fatih çoktan boğulmuştu çamurun
    içinde. Çift hemen arkasını dönüp kaçacakken
    karşılarında Fatih'i gördüler. Gözleri yuvasında değildi. Ağzından çamur akıyordu. Üstü başı
    tamamen çamurdu. “Yuvamdan çıkın gidin. Size bir
    saat müddet. Beni rahat bırakın. Size bir saat
    müddet” dedi ve sonra çökerek çamur yığınına
    dönüştü. Oğuzhan ile Esma bir oraya bir buraya hızlı hızlı
    yürüyordu. “Öldük biz. Biz de öleceğiz” dedi Esma.
    Oğuzhan birden “Kulübeyi yakalım” dedi. “Belki
    yok olursa kurtuluruz” dedi. Esma, “Filmde gördün
    değil mi bunu?” dedi. Oğuzhan sinirlenmişti. “Ne
    önemi var?” diye bağırdı. Esma ise aynı sertlikte, “Neyle yakmayı düşünüyorsun?” dedi.
    Oğuzhan çantaları karıştırmaya başladı. Rana'nın
    çantasında gaz lambası bulmuşlardı. “Gaz lambası
    mı? Karanlıkta kalınca niye söylemedi bize?” dedi
    Oğuzhan. “Korkudan gelmemiştir zavallının aklına”
    dedi Esma. Gaz lambasının sıvı yakıtını eve döktüler. Tam ateşe vereceklerdi ki evin penceresinde Fatih
    ile Rana'yı gördüler. “Lütfen yakmayın bizi.” diye
    yalvarıyorlardı. Oğuzhan ise “Bir daha düşmeyiz o
    numaraya” deyip, evi ateşe verdiler. Ev hızla yandı.
    Sanki uzun zamandan beri yanmayı bekliyorlardı.
    Evin içindeki Fatih ile Rana ise birbirine sarılıp çığlık atıyordu. Alev evin içine iyice sardı derken aniden
    tüm ateş söndü. Kulübe sanki hiç zarar görmemişti.
    Oğuzhan ile Esma şaşkındı. Aniden arkalarında bir
    hırlama sesi duydular. Hemen arkalarını döndüler.
    Gölge karşılarında duruyordu. “Yuvamdan çıkıp
    gitmediniz. Zamanınız doldu. Beni rahat bırakmadınız. Zamanınız doldu” dedi. Çift istemsiz
    olarak kulübenin içine kaçtı. Oğuzhan kapıyı
    kapattı. Ama gölge zaten kulübenin içindeydi.
    Oğuzhan ve Esma'yı boyundan yalayarak havaya
    kaldırdı ve onlara boğarak öldürdü. Cesetleri sonra
    yere düştü. Gölgenin kan kırmızı dili ortaya çıktı. Bir metreydi neredeyse. Sonra da Oğuzhan ile Esma'nın
    gözünü yemeye başladı. Garip bir ses çıkararak
    yiyordu gözleri. Birden kulübenin kapısı açıldı.
    içeriye giren Rana'ydı. iğrenerek gölgeyi
    seyrediyordu. “Toplamda on kişi getirdim sana.
    Sözünü tut” dedi. Gölge hızla ona döndü. Ağzından kan akıyordu gölgenin. “Evet, evet, evet. Aferin cici
    kız. Sözünü tuttun” dedi. Sonra bir el hareketi yaptı
    gölge. Kulübenin içinde bir kapı oluştu. Kapı kendi
    kendine açıldı. içinde yedi yaşlarında bir çocuk
    vardı. Rana koşarak çocuğa sarıldı. “Her şey
    düzeldi. Bir tanem. Gidiyoruz buradan” dedi ağlayarak. Gölge, “Çocuğunu da al, git buradan. Bir
    daha gelirsen yerim sizi” dedi. Rana kafa sallayarak
    hızla kulübeden uzaklaştı. Fatih'in kiraladığı cip
    kulübenin önün duruyordu. Rana çocuğunu alıp,
    arabaya atladı ve oradan hızla uzaklaştı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster